DİPÇE :
Ataerkil ziyniyeti anaç bir tabloda yerle bir eden -ya da dönüştüren - muazzam bir eser.
Neslin devamı için erkek çocuğun varlığını kutsayan anlayışı meme fetişizminde boğan, geniş kalçalarını ve iri memelerini doğurduğu ve doğurmadığı çocuklarına yurt olarak sunan, 'ana' kavramını figür olmaktan çıkarıp gerçek anlamda yücelten Mo Yan ülkenin geçmişini ve geleceğini kendini tüketen tükettikçe doğuran yenileyen ananın heybetinde cisimleştiriyor.
Marquez'in Macondo'su veya Faulkner'in (Ses ve Öfke ) Yoknapatawpha'sından farklı olarak Mo Yan'ın Gaomi kenti gerçekte vardır fakat Mo Yan onu muhteşem şekilde zenginleştiriyor. Yeni bir şehir yaratmaktansa kurulu şehrine susmuş dünyasından taşan bir senfoni serpiştiriyor.
Bu kentin içinde dokuz çocuklu bir kadın ve bu dokuz çocuğun hayat hikayeleriyle eş zamanlı Komünist Devrim, Japon İstilası, Kültür Devrimi, Mao’nun ölümü, İç Savaş olmak üzere kadersel tüm değişimler işleniyor.
Önce 3. Kişi ağzından dinlediğimiz hikaye daha sonra Japon istilası sırasında doğan ailenin tek erkek çocuğu Jington'un anlatımıyla okura ulaşıyor. Sözcü Jington annesini ergenlik dönemine kadar emen biricik erkek evladı daha sonra hayatındaki tüm kadınlara muhtaç fakat yine de onları sömürüp tüketen bir varlığın ötesine geçemiyor.
Olayların detaylı anlatımı, karakter betimlemelerinin çeşitliliği, trajik vakaların ağırlığıyla artan hacim, Mo Yan'ın mizahsal anlatımıyla akıcı bir hal alıyor.
Kitabın sonunda zamanda geriye dönüşle anneyle ilgili edindiğimiz bilgiler; bu coğrafyada kadın olmanın yüceliği ve zorluğuna derin bir çentik atıyor.
Gaomi kasabasından Çin tarihine uzanan muhteşem bir yolculuk. Keyifli okumalar dilerim. Esen kalın.