-
Gece Yarısı Kütüphanesi, ölümle yaşam arasında bir yer
Bazen süregelen tek düze yaşantılarımızın bu sıkılmış hatta sıkışmış gidişatını ‘sıradan’ olarak tanımladığımız fakat her zaman ki gibi bu sıradanlığın beraberinde getirdiği hezeyan yaşamlarımızın dönüm noktasını oluşturur. Bu dönüm noktalarında bize büyük sorumluluklar düşer. Evet, büyük sorumluluklar, cesurca verilmesi gereken kararlar, mantık süzgecinden geçilen akıl ve kalp arasında yapılan seçimler…
Hangisini gerçekten doğru yapabiliriz? Hangi tercihler bize salt mutluluğu, başarıyı getirir?
Gece Yarısı Kütüphanesi, ölüm ve yaşam arasında bu soruların cevabını arıyor. Romanın akıcılığı 10/10 bir performans sunarken ilk 100 sayfada yapılması gereken tercihi okur açıkça anlıyor. Yani romanın sonu okur için öngörülebilir bir son olsa da bölümler içerisinde asıl mesajın anlatım şekli doyurucu.
Şu anki içinde bulunduğumuz yaşamı kabullenmeyi ve asıl seçimlerimizi başka yaşamlarda değil bugünde aramamız gerektiğini; aslında hemen herkesin bildiği aydınlanmayı modern ve yeni nesle hitap edecek olaylar dizisi ile anlıyor ya da farkına varıyoruz.
Ana karakter Nora’nın ölüm ile yaşam arasında yani gece yarısı kütüphanesinde iken yaşam için yaptığı seçimler, günümüzde birçok insanın belki ulaşılmaz hayali olan belki olmak için verdiği mücadelelerde boğulan belki keşkelerle dolu umutsuz bir yaşamın hiçliğinde kaybolan bireylerin içinde biriktirdiği tohumları simgeliyor. Eser, okur için işte bu noktada bırakılmaz oluyor. En azından benim için böyle oldu. Nora’nın keşkeleri ile kendi keşkelerimi görebildim, pişmanlıkları ile aynı çaresizliği yaşadım.
Sonuç olarak yazar, ‘Nora’ karakteri üzerinden okura evrensel insan tipini bir kütüphaneci olarak sunulabilecek en güzel ve en doğru mekânda hem bilimkurgu hem kişisel gelişim tadında akıcı bir üslupla aktarıyor. Tüm yönleri ile ele alındığında tam anlamıyla Z kuşağına hitap eden bir eser olduğunu düşünüyorum.
Bu kitabı okurken sürekli zihnimde çalan bir melodi vardı. Nedenini halen anlayamasam da