Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

485 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Ölmeye Yatmak Üzerine, Kemalist Aydınların ve Uygar Kadınlığın Cerahati
Kitabın önemli bir çatısını verdiği politik-sosyopolitik mesajlar oluşturuyor. Resmî ideoloji cumhuriyetçilik ve Kemalizm’in yeni cumhuriyet içinde yeni bir millet inşa etme projesi, toplum mühendisliği çok net detaylarla anlatılmış. Bundan önce okuduğum tarih ve siyaset kitaplarında toplum mühendisliğinden detaylı bahsedilmiş olsa da bu kitabın aktardıkları Kemalizm’in faaliyetlerini net bir şekilde kavramama aracı oldu. Öte yandan dünya konjonktürünün iç politikamıza bu kadar etkili olabileceğini de anlamış değildim. Fakat kitabın sonunda aklıma gelen bir soru bu konular hakkında düşünmemi sağladı: Eğer 2. Dünya Savaşı Almanya ve müttefikleri tarafından kazanılmış olsaydı bugün nasıl bir dünyada, nasıl bir Türkiye’de yaşıyor olurduk? Tarihin 3-4 yıllık kısa ve sürprizlere açık bölümünün yüzyılları şekillendirebiliyor oluşu şoke edici bir farkındalıktı. Devamında da yazarın, cumhuriyetin gençlik yıllarında etkili olan Türkçülük akımının ne denli savruk ve prematüre hislerden -ideolojilerden bile değil- beslendiğini iyice işlemiş olması beni fazlasıyla memnun etti. Kitabın kürsü sosyalizmine getirdiği eleştiriler, işçilerden uzakta fildişi kulelerinde sosyalizm savunuculuğu yapmaya yergi, bana kalırsa Aysel’in iç dünyasına dair bazı açmazlara da işaret ediyor diye düşünüyorum, bahsedeceğim. Kitabın bir diğer iskeletini Aysel’in, Kemalist ideoloji ile yetiştirilmiş “kadın ve solcu” bir elitin, kendisiyle yüzleşmesi oluşturuyor. Bu kısma dair yapmaya çalışacağım analiz, Adalet Ağaoğlu’nun ortaya çıkardığı tablonun ayrıntıları ve derinliği nedeniyle tahminimce yetersiz kalacak ama yine de yazmak istiyorum. Aysel’in metin boyunca arasında gezindiği gerilim uçlarını tanımlayarak başlamamız gerekiyor: Bir uçta en ilkel tabiriyle “bir hayvan türü olarak insan” olan; duygularını, isteklerini, gördüklerini “burada” yaşayan, zihninin yalnızca kendi düşüncelerinden oluştuğu Aysel var. Bu Aysel dünyanın fiziksel gerçekliğinin, vücudunun, duygularının, arzularının farkında olmaktan imtina etmeyen ve tam anlamıyla yaşayan bir kişilik. Diğer tarafta ise modernitenin devasa yükü yetmezmiş gibi bir modern ideoloji olan Kemalizm’in idealizmi, görevleri, idealleri altında ezilmiş, kafası her daim yapması gereken ödevlerle doldurulmuş ve hayatını nereden geldiğini bilmediği bu ödevleri tamamlamak üzere sürdüren; hayatını “burada” olmaktan ziyade kafasının içinde yaşayan, bu nedenle sürekli düşünen ve kendi vücudu dahil gerçek dünyayla ilişiğini kesmiş, adeta Kemalizm’in mağarasında yaşayan bir Aysel var. (Vücut ve benlik ilişkisi her ne kadar önemli olsa da metni çok uzun tutmak istemiyorum.) Bu gerilim en nihayetinde bir gün Aysel’in benliğinde bir kopmaya sebep oluyor ve Aysel, “insan olan” kişiliğinin yeniden doğumunu yeryüzündeki en “gerçek” ve “insani” eylemle başarıyor. Engin ile girdiği bu ilişki, bize çok şey anlatıyor: Kadınlık zarının yeniden yırtıldığına dair anlatısı, Aysel’in yeniden kendi kimliğinin iskeletini oluşturan unsurlardan birini, kadınlığını kazandığını; kadınlığının ona getirdiği arzulardan sakınmadığını ve gerçek bir insan -ve dolayısıyla gerçek bir kadın- olmayı yeniden başardığını bize gösteriyor. İkinci olarak Engin’in kendisinin bir öğrencisi olması, “skandal” bir detay. Yıllardır en iyi okullarda yetiştirilmiş bir cumhuriyet kadının böylesi bir düzen dışı harekete imza atmış olması, onun altında sıkıştığı ideolojik ve toplumsal baskıya (Aysel’in kadın oluşu ilave bir toplumsal baskı da getiriyor kuşkusuz.) karşı adeta bir isyan bayrağı. Son olarak Engin’in gerçek bir işçi oluşu, kitap boyunca uzun uzun anlatılan ve fakat somut çıktıları yetersiz kalmış olan kürsü sosyalizminin komplekslerini de göz önüne sürüyor. Şu ana kadar gerçek işçileri küçük görmüş olan Aysel’in kendi insanlığını “onların sınıfından” biri ile kazanmış olması bu katarsis anının tamamlanmasını sağlıyor. Nitekim Aysel’in kitap boyunca katıldığı konferanslardan, girdiği tartışmalardan, imza attığı çalışmalardan bahsedip somut çıktı olarak yalnızca sigara küllerini işaret etmiş olması onun bu pişmanlığını bize de ispatlıyor. Sonuç olarak yıllardır sıkıştığı düzende kendi insanlığını bir kenara bırakmış olan Aysel’in kendi kendisine yönelik başlattığı ayaklanma, kendi zihnine işlenmiş olan kalıpların dayanıklılığını yenemiyor olacak ki Aysel bu ayaklanmadan ihtilal yapmış olarak değil, başarısız olmuş bir isyancı olarak çıkıyor ve kendi cezasını da kendi kesiyor. Böyle bir cumhuriyet kadınından da bu beklenirdi tabii. Fakat Aysel’in ölmeyi beklediği tüm bu zamanlarda kendini dinlemesi, başlattığı ayaklanmayı tanımasına ve kabullenmesine imkân veriyor. Böylece Aysel’in yepyeni bir “insan” olarak otel odasından çıkışına tanık oluyoruz.
Ölmeye Yatmak
Ölmeye YatmakAdalet Ağaoğlu · İş Bankası Kültür Yayınları · 20134,236 okunma
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.