Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

135 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Her birimizin vücudunun bir babası var; kaşını, gözünü, boyunu posunu aldığımız babalarımız. Fikirlerin de babaları vardır, her insan biraz da fikirlerden ibaret olduğundandır ki büyüyüp serpilirken bize yol gösterecek babalara ihtiyaç duyarız. Günümüz dilinde bunu en güzel karşılayacak kelime “idol” olsa gerek. Nâzım da benim idolümdür. Fikir alemimin babasıdır. Bundan göğsümü gererek bahsederim. İşte benim gibi, Nâzım’dan baba nasihati dinlemeye aç, fırsatını bulduğunda bu nimetten saatlerce susuz kalmış da ağzını musluğa dayayıp su içermişçesine faydalanacak biri için adeta hazineydi onun oğluna yazdığı mektuplar. Bir baba gibi yazdığı mektupları bir evlat gibi okudum, içtim. Çok şey öğrendim. Çok şey öğrenmenin zeminini hazırladım. Duygularımı bir kenara bırakıp incelemeye geçecek olursam, ilk söylemem gereken kitabın iki kısımdan oluştuğu olur. İlk kısım tamamen Nâzım’ın -kendi vatanında hapsedildiği düşman kalesinin duvarlarından elini uzatabildiği kadar- oğluna dokunma, gelişme çağındaki evladına şekil verebilme çabasıydı. Oğlu ile konuşmaya, öğretmeye, onu yetiştirmeye öyle hevesliydi ve öyle başaramıyormuş gibi hissediyordu ki, tutsak oluşunun sancısı gözlerimi doldurdu. Nâzım bazen bir edebiyat öğretmeni gibi konuşuyor oğluyla -ki edebiyat hocalarını pek beğendiği söylenemez-, bazen bir fikir adamı gibi, bazen de yalnızca baba gibi. Misal Tevfik Fikret’i hiçbir edebiyat öğretmeninden böyle dinleyemezdim ben. Bir devrin en büyük şairinden, bir başka devrin en büyük şairini dinlemekten daha doyurucu ne olabilir bir edebiyat tutkunu için? Benim için, en azından şimdilik, yok. Üstelik Fikret’i ve dünyaya mâl olmuş daha nice muharriri anlattığı yetmiyor, kendini de sayfa sayfa anlatıyor oğlunun arzusu üzere. Bu konuda Memet Fuat’a ne kadar minnettar olduğumu gizleyemeyeceğim. İkinci kısım ise Nâzım’ın, Piraye’ye yazdığı meşhur “Kadın erkek münasebetimizi tasviye etmemiz, kesmemiz gerekiyor.” cümlesinin ardından yaşadığı pişmanlığın, Piraye’sine ulaşmak için verdiği çabanın ve ardından gelen vazgeçişin izlerini taşıyor. Nâzım Piraye’ye yazdığı hiçbir mektuba yanıt alamıyor ve çareyi oğlu Mehmet’e yazmakta, araya oğullarını sokmakta buluyor. “Bana Piraye’mden haber ver,” diyor çaresizce. “Oğlum, bana kızıl saçlı bacımdan haber ver.” Ve belki farkında olarak, belki de olmayarak, çoktan kaybettiği Piraye’sinin evlatlarına sarılıyor onu geri kazanabilmek için. Piraye’den olma bir şeyleri elinde tutmak istiyor. Piraye okusun diye yazdığı birçok mektubun içinde en acısı “Piraye bana hiç aşık olmadı.” dediği mektubuydu benim için. “Ben Piraye’m için su gibi, ekmek gibi, hava gibi, fizyolojik bir ihtiyaç olamadım.” Çok fazla kısmıyla can yakıcı, bir kısmıyla da doğrudur bu cümle. Bitirmeye çok yaklaştığım Piraye’ye Mektuplar’dan edindiğim izlenimleri de göz önünde bulundurursam eğer, Piraye’nin Nâzım’ı çok sevdiği, ancak asla gönlü aşkla kavrulan Nâzım kadar tutkulu bir aşkın içine düşmediğini söyleyebilirim. Fakat ne aldatmayı haklı çıkarır bu, ne de terk ettikten sonra intihar ile korkutacak kadar takıntılı bir şekilde peşinden koşmanın bahanesi olabilir. Her neyse, zaten Piraye’ye Mektuplar’ı incelerken uzun uzun değineceğim Nâzım ile kızıl saçlı bacısının hikayesine. Uzatmada bir mânâ yok. Memet Fuat’a Mektuplar’ı okumayı bu kadar ertelediğim için kendime kızmıştım. Sonrasında, henüz küçük bir yavrucak olduğunu bildiğim fikir alemimin büyürken en çok ihtiyaç duyacağı gıdayı en doğru zamanda tükettiğim için kendimle iftihar ettim. Dedim ya, kana kana içtim çok sevilen bir evlada yazılmış bu güzelim satırları. Onu okumak, memleketimizin Nâzım Hikmet’ini tanımak için yaş kaç olursa olsun geç değildir. Yalnız ben yine bilir ve iftihar ederim ki en doğru yaşta, en doğru vakitte, tam anlamıyla tadına vararak yapıyorum bu işi. İyi okumalar!
Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar
Cezaevinden Memet Fuat'a MektuplarNazım Hikmet Ran · Adam Yayınları · 2003268 okunma
··
119 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.