Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
Sadece evlilik üzerine değil, Anne/Baba gibi üstlenilen misyonun zorluklarını ve farklı perspektiflerini de ele alıyor. Ama ben sadece evlilik üzerine olan düşüncelerini, biraz da kendi bakış açım ile irdelemek istiyorum. Evlilik: Çoğunlukla hetero çiftlerin din ve hukuki yasaların belirlediği çerçevelerde, kamunun şahitliğinde yapılan bir antlaşmadır. En belirgin özelliği üremek, çocuk sahibi olmaktır.  Daha romantikleştirecek olursak; Kadın ve Erkeğin mutlu bir yuva kurma istenci ile düğünle taçlandırdığı bir eylemdir.  Marksist yaklaşacak olursak: Mülkiyetin korunması için devletin denetiminde çiftler arasında yapılan bir antlaşmadır.   Dinlerin tanımıyla: Cinsel hazzın kontrol altına alınıp, neslin devamını sağlamak için yapılan kutsal birleşme.  Russell'in tanımıyla: Evlilik iki insanın birlikte olmaktan hoşlanmalarından çok daha ciddi bir şeydir. Evlilik toplumun gerçek dokusunu biçimlendiren, çocukların doğumuna neden olma gerçeğinden kalkınan ve karı kocanın kişisel duygularının çok ötelerine uzanan bir kurumdur. Her ne kadar ailenin kaynağı biyolojik ise de uygar toplumlarda aile yasaların ürünüdür. Evlilik kurumunun kendi içinde sorunsalları mevcuttur, kitapta geçtiği kadarıyla birkaçını aktaracağım.  Fransız Devrimi'nden bu yana, evliliğin  romantik aşk sonucu doğması gerektiğine ilişkin bir düşünce geliştiğini belirtiyor.  Romantik aşkın etkisi altında kalarak insanların birbirleri hakkında ön cinsel bilgiye sahip olmadan evlenmeleri, her birinin karşı tarafın sonlu güzelliklerden öte güzellikler taşıdığını hayal etmesine ve evliliğin uzun bir mutluluk düşü olacağını ummasına yol açacağını söyler. Özellikle saf ve cahil yetiştirilmiş ve bu nedenle duyduğu cinsel açlıkla, duygusal hoşlanmayı birbirinden ayıramayan kadın bu durumdan çabuk etkilenir diyor. 19.yy'da bulunduğu bu beyanı 21.yy'da, bizim gibi cinselliğin tabu olduğu toplumlar için hala geçerli sayılır. Romantik aşk olgusu 21.yy'ın ortalarına kadar kapitalist sistemin de nemalandığı, iyi bir pazarlama tekniği olarak kullanılmıştır. İnternet çağı ile birlikte salt romantik aşk kavramının alıcı bulmadığını, bununla birlikte popülerize edilmiş birlikteliklerin tercih edildiğini düşünüyorum. Artık evlilik için sadece aşık olmak yeterli değil, diğer bakışların dikkatini ne kadar çok çektiği ile değeri belirleniyor. Bu çok paraya sahip olmakla olabilir, çok güzel olmak, iyi bir etikete sahip olmak veya ekstrem bir özellik ile dikkatleri üzerine çekebilecek yeteneklere sahip olmak aşka ek beklentiler olarak istenmektedir. Günümüzde hemen hemen herkesin yaşamı sosyal medya aracılığı ile topluma açık ve herkes spot ışığı etkisi sendromu yaşar durumda. Doğal olarak eş seçimi yaparken sadece "aşık oldum, evleniyorum" durumu eskiye nazaran tercih edilen bir hikaye değil. Tüm hikaye kamuya açık bir şekilde yaşandığı için kamunun dikkati ve ilgisi başat belirleyicilerden biridir.  Russell, kadın ve erkeğin poligami olduğunu belirtiyor, ben de bu konuda kendisiyle hemfikirim. Bir kişiye çılgınca aşık olup birkaç yıl kendilerini tümüyle ona verebilirler fakat eninde sonunda cinsel alışkanlık sevgiyi kemirip tüketir ve böylece eski heyecanı yeniden yaşamak için sağa sola bakınmaya başlarlar diyor.  Elbette bu dürtüyü ahlak adına denetim altına alabilmek mümkün fakat dürtünün doğmasını engellemek çok güçtür. Kadın özgürlüklerinin genişlemesiyle birlikte ,dürtülerini yaşamak için hareket alanları da genişledi. Fırsatlar, düşüncenin doğmasına, düşünce, isteğin kabarmasına ve dinsel vicdanın yitmesi ise kabaran isteğin gerçekleşmesine yol açar. Yasalar, belli ahlaki sınırlar ve vicdan ile eşler aldatılmamak için birbirini sürekli denetim altında tutarlar. Çok eşli olmak gayriahlaki bir durummuş gibi gelir çünkü tarih boyunca evlilik ve ilişkiler monogami üzerine inşa edildi, aksi durum kabul dahi edilemez. Fakat, 21.yy bazında düşünecek olursak tek eşlilik olgusu artık kabul gören bir sınır değil.  Poligami her önüne gelenle ilişkiye girmek değil midir?  Bence değildir. Bakirelik kavramının yok olması gibi tek eşlilik de yok olmak üzere ve bu sanıldığı kadar toplumu çökertecek bir durum değil. Çünkü zaten halihazırda içinde olduğumuz çağda bu yaşanıyor. Bu durumu görmezden gelip üzerine eğinilmediği sürece arada kalmışlığın yarattığı sorunlar da çözülemeyecek. Bu da o çok korunmaya çalışılan kutsal aile kavramını zedeleyerek insanların evliliğe, ilişkiye olan inancını bitirecektir. Çok eşlilik, eğer dürüstlük çerçevesinde düzenlenirse, insanı sıkıştırdığı içgüdüsel doğa ve ahlaki vicdan çatışmasından kurtaracağını düşünüyorum. Russell'ın Platon'dan etkilenerek belirttiği şöyle bir spekülasyonu var; ilerde babalık misyonunun ortadan kalkacağını ve bu misyonu devletin üstleneceğini belirtiyor. Üreyen anneler/onları ve çocuklarını koruyan devlet baba. Nüfus politikası olarak ilerde uygulanabilir gibi duruyor. Eğer böyle bir durum gerçekleşirse o zaman monogamiden söz etmek cinsel bir dikte olarak görünüp, poligami de gayriahlaki statüden çıkarılmış olur. Evliliğin bir diğer sorunsalı ise; eşler imzayı attığı andan itibaren birbirlerini, çizdikleri fiziksel ve psikolojik sınırlar ile denetim altına alırlar. Temel korku; aldatılmak, terk edilmek, yalnız bırakılmak. Çizilen bu sınırlar ile eşler,  dıştan gelebilecek tüm yakınlaşmalara düşüncelerini kapatır, değerli insan ilişkileri olanağını, yakınlığını ve anlayışlılığını azaltması çoğu zaman da yok etmesi istenir. Eşlerin belirlediği mekan ve insan deneyimlerine mahkum edilir. Her tür kısıtlayıcı ahlak gibi bu da insan yaşamına polis gözüyle bakış diyebileceğimiz şeyi —her zaman birilerine, bir şeyleri yasaklama fırsatı arayan bakış— yüceltmek eğilimindedir der Russell. Evlilikte sadakat için çevrede kadın/erkeğin az olması ve çiftlerin cinslerle karşılaştıkları toplumsal durum uygunluğunun elverişli olmaması gerektiğini belirtiyor. Eğer karısının dışında cinsel ilişkide bulunabileceği bir başka kadın yoksa, erkeklerin çoğunluğu mevcut durumu idare edecek, olağandışı kötü şeyler olmadıkça, durumunu katlanılır bulacaktır. Çağımızdaki en büyük sorunlardan biri de budur. Cinsler için çok çok fazla ve ulaşması bir o kadar kolay seçenekler vardır. Kendini tanımayan, ne istediğini bilmeyen veya belli doygunluğa ulaşmamış kişiler ayağını dışarı attığında veya internette gezindiği her an karşılaştığı durumlar bir tehlike yaratır. Bundan kaçınmak mümkün değildir, kafanızı çevirdiğiniz her yerde çoklu seçeneklere maruz kalırsınız. Bunu önlemek için kısıtlamalar getirmek, yasaklar koymak bir çözüm değil. Şöyle davranılabilir belki: "Evet, eşim için dışarda çok fazla seçenek var. Onları değil de beni seçtiğinin sebeplerini ona sürekli hatırlatıp bilincinde taze tutmalıyım"  İçgüdüleri engelleyerek, yasaklar koyarak başa çıkamazsınız, bunu yaptığınız zaman daha güçlü bir tutkuya dönüşür. Yapabileceğiniz tek şey manipüle ederek ibreyi kendinize doğru çevirmek. Peki uygar kadın ve erkeğin evlilikte mutluluk bulması mümkün müdür?  Russell'a göre mümkündür ama durum böyle de olsa yerine getirilmesi gereken koşullar vardır diyor. Her iki tarafta da tam anlamıyla bir eşitlik duygusu bulunmalı, karşılıklı özgürlüklere bir sınır getirilmemeli, en mükemmel şekliyle bir düşünsel ve bedensel yakınlık oluşturulmalı, ve değer ölçülerine bakışta belli bir paralellik bulunmalıdır. (Örneğin, eşlerden bir tanesi sadece paraya değer verirken diğeri sadece dürüst çalışmaya değer verirse her şey yıkılır.) Tüm bunlar yerine getirilirse evliliğin iyi bir şekilde yürüyeceğine ve iki insan arasında kurulabilecek en önemli ilişki olduğuna inandığını belirtir. Bugüne kadar bunun fark edilmemesinin nedeni karı ve kocanın kendilerini, birbirlerinin polisi olarak görmeleridir. Eğer evliliğin gerekleri yerine getirilmek isteniyorsa, kocaların ve karıların, yasa ne derse desin kendi özel yaşamlarında özgür olmaları gerektiğini bilince çıkartmaları zorunludur diyor. Belli çerçevelerde eşlerin başka ilişkiler yaşamalarına da göz yummaları gerektiğini de belirtir.  Bana göre, evlilik öyle sunulduğu kadar basit bir kurum değil, temelleri yanlış/eksik atıldığı için yapının içine kimi koyarsanız koyun aynı sonuçları elde edersiniz. Çok çeşitli insan karakteri ve yaşamını tek tip evlilik ereğine -para ve çocuk- sıkıştırmak yanlış. Daha ilginç olanı ise hiç kimsenin sınırları çizilen bu evlilik tanımı ve yüklemlerini bir an bile olsun sorgulamadan, insanın gerçekliğiymiş gibi kabul etmeleri.  Evlilik bir yoldaşlık antlaşmasıdır. Çiftler evlenmeden öne oturup birbirinden ve yaşamdan kısa ve uzun vadede beklentilerini belirtip antlaşmaya varırlar ise sağlıklı bir evlilik yürütülebilir. Şimdi diyeceksiniz ki insanlar öyle yapıyor zaten. Hayır, öyle yapıyormuş gibi görünüp aslında her şeyi imzalar atıldıktan sonra akış içindeki uyum olasılığına bırakıyorlar. O aşamada kadın erkeği kendi beklentilerine sokup şekillendirmeye çalışıyor, erkek de kadını. Sanıyorlar ki ilk başta çocuk ve para üzerine yaptıkları akit yeterli ve her şeyi inşa edecek güçte, ama değil. Çünkü insan eski insan değil. Zihnimiz, bağlamlarımız, materyallerimiz, iletişim ve düşlerimiz çok fazla çeşitlendi. Artık evlilik için sadece çocuğa veya ekonomik güce sahip olmak yeterli değil, buna ek onlarca parametre var edilmeli. Evliliğinizi üreme ereği üzerine inşa ediyorsanız bunun çok tehlikeli bir kumar olduğunu belirtmeliyim. Evlenmeden önce o kişiyi iyi analiz etmeli, sizde kalması için de daha çeşitli gerekçeler var etmek, belirtmek ve bunu korumalısınız. Yoksa evlilik; doğanın dikte ettiği salt üreme itkisiyle bedeninizi ele geçirerek sizi kuluçkada kullanır. Bedeniniz ve zihniniz bu devamlılığı sağlamak için her şeyini verir-evliliklerin çok büyük oranı öyledir-  Katlanmayı bıraktığınızda da ömrünüzden ömür gitmiş olur.  
Evlilik ve Ahlak
Evlilik ve AhlakBertrand Russell · Cem Yayınevi · 2005408 okunma
·
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.