Resûlullah (sav) 'ın sünnetlerinin ışığından uzak bir yaşam görüşü ne yazık ki çok eskiden beri kopup gelmiş.
Ve yine ne yazık ki yaşadığımız bu çağda bu durumun vehameti fazlasıyla artmış durumda.
Bu eser güzel bir dille, anlaşılır bir üslupla neden Resulullah'ın hadisleri olmadan yaşayamayacağımızı anlatıyor. Tabiki anlamaya açık zihinlere, kalbi kararmamış nasiplilere...
Kitapta şöyle bir konuşma geçiyor:
"İmrân b. Husayn (ra) (ilgili hadisler ışığında) şefaati anlatır. Oradakilerden bir tanesi:
"Ey Ebû Nuceyd! Siz bizlere hadisler anlatıyorsunuz fakat biz bunlarla ilgili Kur'ân'da bir asıl bulamıyoruz", deyince İmrân kızar ve adama şöyle der:
"- Sen Kur'ân'ı okudun mu?"
"- Evet."
"- Peki Kur'an'ın hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, akşamınkinin üç, sabahınkinin iki, öğleyle ikindininkinin de dört rekat olduğuna rastladın mı?"
"Hayır."
"- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah'tan (sav) öğrenmedik mi?"
Buna benzer örnekler uzanıyor devamında.
"Eski evi (Kabe'yi) tavaf etsinler." Hac/22,29
Ayetinde Kabe'nin tavaf şartlarını görüyor muyuz? Sünnetlerin ışığında yolumuzu bulmuyor muyuz? Sünnetlerin Kur'an'dan uzak, ona ters olduğunu düşünmek akıl kârı mıdır?
"Rasûl size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının." demiyor mu Rabbimiz o kutsal kitabımızda..
Benim bu durumdan anladığım tek şey var; insan hadisleri inkar ederek kendisine kötülüğün en büyüğünü yapıyor. Hayat ışığını kısmış oluyor. Ve bunu ona yaptıran şeytandan başka kim olabilir? Kimse kendine bilerek böyle bir kötülük yapamaz.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla dalâlete
düşmezsiniz: Allah'ın kitabı (c.c) ve sünnetim."
Kitabı Enbiya Yıldırım tercümesiyle Rağbet yayınlarından okudum. Geniş açıklamalarıyla da son derece beğendim.
Söyleyeceklerim bu kadar. Eser herşeyi gayet güzel anlatıyor. Vakit ayırıp nasipdar olmanız dileğiyle..