Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

320 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
"Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol."
Yaşam... Bir kez tadına baktın mı sularının, bağımlısı olursun derler. Elinden tutar, bir gemiye bindirir ve denizin tam orta yerinde seni suyla başbaşa bırakır. Hakimiyet sendeymiş gibi bir hülyaya kapılırsın. Dümen tam da ellerinin altında gözükür çünkü. Oysa çok önemli bir detayı kaçırmışsındır. Sıra hareket almaya geldiğinde göreceksin, yapamayacaksın. Şimdi ne olacak, deme. Her şey plana göre ilerliyor. O demir er ya da geç atılır ve geçmişin seni öyle ya da böyle dizginler. Geminin senin olması bir anlam ifade etmez. Dilediğin yere çapa atamazsın. İzin vermezler. O hâlde, izin istememeyi öğreneceksin. Geçmiş, yıkılması zor bir tabudur. Tüm insanlığa ulaşan bulaşıcı bir hastalıktır. Alacağımız her yeni kararda karşımıza çıkan bir "yol gösterici"dir. Aynaya bir bakın. Kim olduğunuzu biliyor musunuz? Kendinizi tanıyor musunuz? Yoksa yalnızca zihninize depolanmış bilgilerden mi ibaretsiniz? Doğduğumuz toplumlarda, bizden önce yaşamış olanların tasarladıkları söylenilen kurallarla büyüyoruz. Mantıklı ya da değil. Bize sunulmuş olanı kabullenip geleceğimizi buna göre şekillendiriyoruz. Düzene karşı çıkarak kendi doğrularımıza göre yaşamak istesek de eyleme geçme cesaretini gösteremiyoruz. Yapmıyoruz çünkü yapamayacağımız söylenmiştir bize. Biz de hiç denemeyiz. Zamanın kıskaçları arasında sıkışıp çağımızın normlarına boyun eğmekten başka çaremiz olmadığını, önümüze ne konulursa kabul etmemiz gerektiğini düşünürüz. İster istemez hayatın böyle bir şey olduğu yanılgısına kapılırız. Nitekim psikolojide öğrenilmiş çaresizlik diye bir sendrom vardır. Kazanılmış başarısızlık sendromu olarak da bilinir. Kişinin geçmişteki deneyimleri ve başarısız sonuçlarla karşılaşması durumunda ortaya çıkan bir ruh hali olarak tanımlanır. Dolayısıyla kişi, yeni durumlar karşısında istese de başarı elde edemeyeceğini düşünerek hareketsiz kalma eğilimi gösterir. Hayali bir geçmişin zincirleri altında esir kalır. "Bize anlatılan hikâyeyi unutmanın ve tamamen farklı bir hikâye yaşamaya çalışmanın öneminden konuşabiliriz." Paulo Coelho - Zahir sf 274 Newton, Evren'in her yerinde zamanın aynı şekilde aktığını ve sadece "şimdi"nin gerçek olduğunu düşünüyordu. Einstein'ın, ortaya attığı özel görelilik kuramıyla hayatımıza giren Zamanın B Teorisi (Blok Evren) geçmiş ve geleceğin de şimdi kadar gerçek olduğunu ispatlasa da özünde ikisi de aynı konuya değiniyordu. Kendisinin, en yakın dostu olarak gördüğü Michele Angelo Besso'nun ölümünden sonra, onun için yazdığı satırlar da bu duruma örnek gösterilebilir: "Şimdi o, bu tuhaf Dünya'dan benden biraz önce ayrıldı. Ama bunun hiçbir anlamı yok. Bizim gibi fiziğe inananlar, geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki farkın sadece bir illüzyondan ibaret olduğunu bilirler; o illüzyon ne kadar inatçı olsa da..." Geçmiş, nedir ve nerededir? Savunduğumuz şey "presentizm", yani "mutlak şimdicilik" değildir. (veya olmalı mıdır?) Konumuz, geçmişe bağlı kalmak zorunda olmayışımız ve her "şimdi"de yeni bir "biz" inşa edebilme şansımızdır. "Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol." Paulo Coelho - Zahir sf 204 Hikayemiz, evliliğini mantıksal boyuta ulaştırmış bir ana karakterin ağzından anlatılıyor. Aşkının bittiğini düşünerek karısını aldatan başrolümüz bir sabah, eşinin hiçbir açıklama yapmadan onu terk edip gittiğini öğrenerek uyanıyor. Onun yokluğunda, aslında eşine ne kadar bağımlı bir hâle geldiğini fark ederek ona tekrar kavuşabilmek ümidiyle yollara düşüyor. Bu yolculukta aşkı ve ulaşılmaz sevgiliyi irdeleyen karakterimiz, aslında her şeyin aşk üzerine kurulduğunu fark ederken aynı zamanda kendini ve nasıl yaşadığını sorgulayarak birçok felsefi kapı aralıyor bizlere. Uygulamada yapılan incelemelerin çoğu karakterin ahlak dışı hareketleri üzerine olsa da bu kitap fikir temalı bir kitaptır ve bu yüzden türüne göre bir değerlendirmeyi hak eder. Konu bütünlüğü babında baktığımızda, sondan pek tatmin olmadığımı itiraf etmem gerekse de kitabın açtığı ufukların oldukça kıymetli ve hakkında konuşulmaya değer oldukları kanaatindeyim. Aşk... Aşk, bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu Aşk, duyguların en renklisi ve boyaların en canlısı... Bazen, olması gerektiğinden daha canlı... "Zâhir her şeye aşırı bağlanmaktı ve kuşaktan kuşağa geçiyordu; ardında yanıtlanmamış hiçbir soru bırakmıyordu, bütün boşlukları dolduruyordu; bazı şeylerin değişebileceği olasılığını aklımızdan bile geçirmemize asla izin vermiyordu." Paulo Coelho - Zahir sf 309 Aşkın etimolojik kökeni sarmaşık anlamına gelen "aşaka" kavramından gelir. Sarmaşıkların ağacı sarıp sarmalaması gibi aşk da bireyin düşüncelerini ele geçiren bir zehir olarak tasvir edilir. Fakat ben farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Aşk bir duygudur. Bağlanmak ve takıntıysa düşünceden kaynaklanır. Bir durum, fikir veya kişi; bireyin zihninde ne kadar çok tekrar edilirse o kadar çok kendine muhtaç hale getirir. İnsana duygular değil, düşünceler zarar verir. Takıntı boyutuna düşen bu tür aşkların en büyük besin kaynağı elbette ki platonik aşklardır. Platonik aşk, özünde, seksüellikten çıkarak tinsele dönüşen aşk anlamına gelir. Ünlü filozof Platon’un “Devlet” adlı eserinden ortaya çıkmıştır. Saf sevgiyi anlatmak isteyen filozofumuzun yanında, bu kavram günümüzde "seni sevmeyeni sevmek" anlamında kullanılarak içine aldığını tutsak eden bir bataklık haline bürünmüştür. Kitabımızda da "tren yazgısı" örneğiyle değinilen bu kavram, uzun süreli planda hiç de sağlıklı görünmemektedir. Tren yazgısı örneği, birbirine paralel olarak giden iki tren rayının asla bir araya gelememesini, aralarında her zaman bir mesafe olacağını anlatır. Bu platoniklik hâli de tıpkı buna benzer. Başlarda tatlı gelir. Birey gerçek aşkın böyle bir şey olduğu hayaline kapılır: "Karşılıksız sevmek!" İdeolojisi uğruna kimi zaman saatlerce bu kişiyi düşünür. Bu durum kişi için rutin hâline geldiğinde başka biri üzerine tasarlanmış bir hayatla karşılaşılır. Kişi giderek gerçeklikten uzaklaşır. Yalnız zihninde kurgulanmış bir dünya tasarlar ve hayali gerçekliğine aykırı çıkan tüm doğrulara karşı kendini kapatır. Aşık olunan kişinin farkında olmadan yaptığı öylesine ufak hareketler, bireyin gün boyu depresif hissetmesine sebebiyet verebilir. Dahası, bu kişinin çoğu zaman durumdan haberi yoktur bile veya aynı hisleri beslemediğini belirtmiştir fakat platonik aşk buna karşın devam edebilir. Zamanla anlaşılır ki bu tutarsız yaşam düzeni, mutluluktan çok acı getirir. Dönüp baktığınızda fark edersiniz ki Boyalarınız solmuş, Fırçalarınız eskimiş, Siz tozlanmışsınızdır. Yeni renkler gerektir artık. Tek renkten resim yapılmaz, Tonlar gerek. Hayatın farklı tatları olmalı. Bir kişiyle ömür geçer ama hayatını bir kişi yapmamalıdır insan. Ondan ibaret olmamalı... Montaigne'nin dediği gibi: "İnsanın, mümkünse karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama saadetini yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız." Montaigne - Denemeler sf 34 Nihayetinde kural basittir: Belirsizliklerde bırakana değil, Ruhunuza dokunana vakit ayırmalısınızdır. Yazarımız Paulo Coelho'nun da kitap boyunca ana karakterimizin aracılığıyla anlatmaya çalıştığı olay buydu. Yeni eşler değil. Hayır. Tüm bu zaman boyunca aşkı yanlış yerlerde arıyorduk. Bu yüzden onu kaybettiğimizi düşünüyorduk. Artık etkisinin kalmadığını... Oysa aslında hiç sahip olmamıştık. "Sen nefes almayı sürdüreceksin, benim küçük bir parçamı tanıyacaksın, ama ben bir parça değilim, ben Her Şeyim, ve sen bunu asla bilemeyeceksin." Paulo Coelho - Zahir sf 309 Tasavvufta aşk, sevginin sonsuzluğunu savunur. Yalnız bir kişiye ya da nesneye adanacak kadar kısıtlı değildir bu sevgi. Kendi gibi sonsuz bir şeye adanmalıdır. Aşk'ın yüce sahibine... "Efendi oğlumuzun yüreğini yakan aşk mutlak aşktır. Bu aşka bir hedef bulmalı; ondan sonra aşk ateşini vuslatın ab-ı hayatıyla söndürmenin yolunu düşünmeli. Böyle olmazsa ölmesi kesindir." Filibeli Ahmed Hilmi - A'makı Hayal sf 154 E biz de boyalar dedik. Öyleyse kitabın bizi götürdüğü, aslında tüm bir hayatın bizi hazırladığı o Aşk ile sonlandıralım yazımızı. Bismillahirrahmanirrahim. صِبْغَةَ اللّٰهِۚ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ صِبْغَةًۘ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ "Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” deyin. (Bakara suresi 138. ayet)
Zâhir
ZâhirPaulo Coelho · Can Yayınları · 20054,227 okunma
·
1 artı 1'leme
·
366 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.