Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

5/10 puan verdi
2. Dünya Savaşı'nda coğrafyamızda geçen güzel bir roman olabilirdi.
Orijinali 2002 yılında okuyucuya sunulan 350 sayfalık kitap, Mehmet Gürsel tarafından tercüme edilip 2007 yılında İnkılâp Kitapevi tarafından satışa sunulmuş. Klasik “Çok Satanlar” formatında basılan kitabı iyi koşullarda oldukça ucuza sahaflarda bulabilirsiniz. Senaryonun içerdiği çok sayıda mekân ve kişi düşünüldüğünde, yapılan tasvirler ve analizler oldukça iyi bir mütercim gerektirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Mehmet Gürsel’de tercümenin hakkını vermiş. Roman kahramanı olan Ivan Serebin, sürgün edilmiş (kaçmayı başarmış da diyebiliriz!) bir Rus yazardır. Senaryo, 2. Dünya Savaşı esnasında Paris, Bükreş ve İstanbul’un ana mekânları oluşturduğu bir arka planda, doğal olarak İngilizlerin başrolü oynadığı bir casusluk ağının, Romanya’daki Polesti petrol merkezinden Tuna nehri aracılığıyla Almanya’ya gönderilen petrol akışını engellemesi üzerinedir. Çok geziyor, gittiği şehirler ve ülkelerin tarihi hakkında güzel ve ilginç bilgiler veriyor. Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında da yazdığı gibi, “o dönemin tarihi otobiyografiler, anılar ve araştırma kitapları ile çok iyi belgelenmiştir.” Yazarda bu kaynaklardan oldukça sık alıntı yapıyor, ama şahsi kanaatim ölçüyü kaçırmış. Senaryoya, 1917 Rus Devrimi’nden başladığı için, neredeyse 35 yıllık bir süreçte farklı milletlerin tarihlerinden alıntılar yapıyor. Özellikle iki büyük savaş arasında dönemin ve savaşın ilk yıllarına büyük bir güvensizlik ve istikrarsızlık atmosferi hâkimdi. Yazar bunu güzel bir şekilde tasvir ediyor. Ülkeleri işgal edilen veya ırk ve din gibi çeşitli nedenlerden dolayı yaşadıkları ülkeyi terk etmek zorunda kalan insanların duygu ve düşüncelerini güzel aktarıyor. Her casusluk romanı yazarı gibi, okuyucunun olayların ardındaki gizemleri anlaması için küçük ipuçları vererek onları gölgelerin derinliklerine çekmeye çalışıyor. Ama bir noktadan sonra, bu bazı yerlerde okuyucuyu yoruyor ve senaryonun ana konusu, sık sık arka planda kalıyor. Ana örgüyü talip etmekte zorlanıyor okuyucu. Graham Greene tarzında bir casusluk romanını anımsatıyor. Bizim coğrafyamızda yaşayanlar açısından ilginç bir yanı var, eserin. 2. Dünya Savaşı ile ilgili eserlerde çoğu zaman göz ardı edilen bir bölge olan Balkanlar’a ve oranın insanlarına odaklanmış. Bu açından da ilgimi çekmişti. (Sadece Türkiye değil!) Kendimi tekrar ediyor olsam da, kitabın en büyük handikabı olduğundan bir kere daha yazmayı özellikle okuyucular açısından önemli buluyorum. Fazla mekân, fazla karakter yer aldığı romanın örgüsünü bir üst seviyeye taşısa da, bu eserde yoğun tasvirler bir yerden sonra okumayı zorlaştırıyor. Ayrıca, hikâyenin ana temasını fazla parçalayıp, arada kopukluklara neden oluyor. Kitabı yarıda bırakmamın ilk nedeni bu oldu.
Zafer Kanı
Zafer KanıAlan Furst · İnkılap Kitabevi · 20185 okunma
·
194 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.