Seray Şahiner'in Antabus kitabından sonra okuduğum 2. Romanı Kul, baştan sona kadar tek bir kişinin iç sesi ile yazılmış bir durum (Kesit) Hikayesidir...
Mercan adında çocuğu olmayan, genç bir kadının hikayesidir bu...
Tam anlamıyla hayattan, tanıdık, samimi ve sürükleyici yazılmış kesitsel bir hikaye...
Mercan apartman merdivenlerini temizleyerek para kazanan, eşine de bakan bir kadın. Eşi ise çalışmayan, hatta Mercanın alın teri ile kazandığı bu sınırlı parayla ot kullanan gereksiz bir adam...
Öykümüzde sadece Mercan var... Çünkü Mercan bir tartışma sonrası eşine 'gidersen git' demiş ve eşi de gidiş o gidiş... Gitmiş...
Canım Mercan ise eşinin geleceğini düşünmüş hep, pişman olmuş ona soyledikleri için... Çünkü bildiği tek şey eş=çocuk=hayat döngüsü. Eşi gelmedikçe panikliyor; "ulu" diye adlandırdığı türbeler, yatırlar, cem evleri, kiliseler ve falcılardan medet umuyor. Kocası dönsün de çocuğu olsun diye paralarını buralara ve adaklara harcıyor.
Kitabın başından sonuna kadar yaşadığı ikilemleri, hayattaki en büyük dileği olan çocuk isteğini, yalnızlığını, tv ile olan arkadaşlığını, bodrumdaki evini, umudunu, umutsuzluğunu okuyoruz. Bazen gülüyoruz, bazen üzülüyoruz... Yazarın Mercan'ın basit, hiç komplike olmayan, sıradan hayatını bize nasıl bu kadar ilgi çekici, bu kadar sosyolojik çıkarımlarla yansıtabildiğini hayran olarak okuyoruz... İsimlerin sonuna gelen "Hanım" unvanının kişiye göre nasıl değişebileceğini öğretiyor bize Mercan...
Mercan'ın her şeyden çok istediği doğmamış oğlu Haydar'ı, iç sesi eşliğinde tanıyoruz kitapta. Bu öyle samimi, öyle sıcak, öyle sevecen, öyle pişman bir iç ses ki...
Ben kitabı da, Mercan'ı da, Seray Şahiner'i de o kadar çok sevdim ki... Belki siz de Mercan'ın hikayesini okumak, Mercan'ı tanımak istersiniz diye size anlatmak istedim...
Herkese keyifli okumalar dilerim...