her kitabın yazılma amacı farklıdır, her birine edebi diyemeyiz. bazen rahatlamak için eğlendirici, bizi gerçek hayattan koparacak kitaplara da ihtiyaç vardır. öznur bu şaheserle beni gerçek hayatıma bir an önce geri dönmeye heveslendirdi. güldürmedin, eğlendirmedin, düşündürmedin ne amaca hizmet ediyorsun sen yabancı elyel? cevaplayayım: banallığıyla insanları çileden çıkarmaya.
ilk iki kitap ciddi yazılmış olsa da komedi kötüydü. amaçlarının tam tersi anırdık, gülmekten altımıza işedik. elyel’den de tek beklentimiz buydu, fazlası değil. ama bu sefer yazar “artık ben büyüdüm size kendimi kanıtlayacağım göreceksiniz!” nidalarıyla resmen canımıza okudu. ciddi anlamda bunaldık.
kurgunun saçmalığı zaten allah vergisiydi bir ve ikinci kitapta. ama bu sefer kendini aşmış durumda. yazarın bu kitabı yayınlayarak insanlara saygısızlık ettiğini bile düşünüyorum.
spoiler!
ediz’in doğa’yı serbest bırakmaya ikna olmasından 5 dakika geçmişken birden otel odasını (ediz ve doğa’nın babasının anlaşması olmasına rağmen) anlamsız insanların basması ve bunun üzerine ediz’in fikrini değiştirip yine bizi çıkmaza sürmesi gerçekten beni acillik etti. zaten bu olay yaşanmadan hemen önce ediz kızı küvette boğup öldürmeye kalktı. ulan medeniyet görmemiş ayı.
levent çağıran’ın ölümü en büyük konumuzdu. tek konumuz hatta. kurgulanması yıllar alan bir kitabın en önemli olayını hiç tanımadığımız, umrumuzda da olmayan gökhan’a yıkıp sebebi sorulduğundaysa “babamız öyle istedi araları bozulmuş” cevabı inanılmaz ucuzdu. sadece yazık dedirtti.
gökhan’ın doğa’nın kardeşi çıkmasının hikayeye tam olarak 0 katkı sağlaması + derinliği olmadığı için son sahnelerde bile ne ölümünün ne intikamının bizi etkilememesi + öznur’un öyle boş bir karakter yarattım bari okuyucuyu daha da sinirlendireyim, ediz’in babasının katili yapayım sonra da öylesine ölsün gitsin düşüncesi.
bir sürü insanın bir baraj dolusu ağladım, kahroldum, şok oldum laflarını görüyordum; uygar’ın ölümü, ediz’in çakma ölümü & doğa’nın hamileliği ve ardından düşük yapması olaylarına olduğunu düşünüyorum bu tepkinin. ben de üzüleyim, ağlayayım, mahvolayım o kadar çok istedim ki. çok çabaladım. ama o kadar etkilemediler ki. hatta olmayan plota hiçbir katkı yapmadıkları & boş boş sayfa doldurdukları için canımı sıktı.
ediz doğa’yı kitapçının önünde öldürmedi diye soulmate çıkmaları, doğa’nın her diyalog kurduğu insana göre şekil alıp oradan oraya sürüklenmesi, daha ikinci sınıf tıp öğrencisi okulda parol nasıl hecelenir öğrenen süper becerikli gece’nin olur olmadık yerlerde car car konuşup doğa’nın aklına girmesi ve sonra ceremesini biz okuyucuların çekmesi ve bir süre sonra beynime not almayı kestiğim bir dolu saçmalık daha.
sonu hakkında konuşmak için bir paragraf ayırmıştım. ama o kadar hak etmiyor ki kendi paragrafını. kitabın kalanı gibi saçmalık ve vitesi boşa almışık.
spoiler bitti!
bu hikayenin kurgu tutarsızlığını kamufle edebilecek tek bir çıkış yolu olabilirdi: baş karakterlere bir şekilde sempati duymamıza olanak sağlanması. ama maalesef yaklaşamadı bile. doğa genel olarak vasatın altı bir karakter, inanılmaz derin hafif de kırık çok olgun dememizi istediğini biliyorum yazarın ama dümdüz boş biri, acıma duygusu bile hissedemedim benim için etkisiz elemandı. ediz zaten kendini redeemletebilecek hiçbir adım atamadı. gece ve uygar.. lol.
öznur’un kendi diyaloglarını dahi takip edebildiğini düşünmüyorum. bir kitap, hatta 5 sayfa önce açıklanmış konular hakkında hikayeyi ilerletmeyen sorgulamalar ve aynı benzetmelerin sayfalar dolusu tekrarı gerçekten boğucuydu. özensiz hissettirdi.
kitabın ilk çıkış günü ve haftasında öznur’un sergilediği tavırlar da oldukça ilginçti diyebilirim.
ne olursa olsun bittiğine memnunum. bir daha nostalji uğruna kendime böyle kötülükler yapmayacağım. allah bu millete bir daha yabancı üçlemesi yazdırmasın.