Diyanet'in her geçen yıl artış gösteren faaliyetleri, mevcut iktidar tarafından arzu edilen toplumsal değişime ivme ka- zandırma amacıyla hayata geçiriliyor. Aile kurumunun bü- tünlüğünü korumaya yönelik çalışmalar, kadınların boşan- malarını engelleme amacıyla gerçekleştirilen etkinlikler, çocukları kavramakta zorlandıkları dini kavramlarla tanıştıran egitimler, gençlere KYK yurtlarında verilen manevi da- nışmanlık hizmetleri, üniversite kampüslerinin tamamı- na cami/külliye yapılması, tahayyüllerdeki toplumu inşa et- mek için atılan adımlar arasında yerini alıyor. Bu çalışma- ların bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı himayesinde yürütülmesi, kurumun Cumhuriyet tarihinde belki de hiç olmadığı kadar araçsallaştırıldığını ortaya koyuyor. Kimi faaliyetler uğruna hukuk ilkelerinin göz göre göre çiğnenmesi, bu hu- kuksuzluklara karşı çıkarılan seslerin duymazdan gelinmesi ise sadece Diyanet'e değil, devlet kurumlarının tamamına zarar veriyor. Din ve devlet işlerinin iç içe geçmesiyle yet- ki alanlarının sınırları muğlaklaşıyor. Bu "yeni normal" Diyanet'in konumunu güçlendirmeye yararken, işbirliği yaptığı kamu kurum ve kuruşlarının bir kısım yetkileri gaspa uğruyor, devlet bütçesi belli bir tanımı olmasa da sürekli ola- rak dile getirilen "toplumun dinî ihtiyaçları" uğruna Diyanet için harcanıyor, kadın ve çocuk hakları ihlal ediliyor. Diya- net'in dokunulmaz olması gerektiğine yönelik kamuoyunda oluşturulmak istenen algı, kurumun faaliyetlerine yöne- lik kapsamlı tartışma fırsatını ortadan kaldırıyor. Ancak vatandaşın vergileriyle varlığını sürdüren hicbir kurum ya da kuruluş, Prof.Dr. Ali Bardakoğlu'nun da vurguladığı üzere, eleştiri, soru ya da denetimden muaf değildir. Diyanet' in de bu yapılardan biri olduğunu daha sık hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğine inanıyorum.