Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

260 syf.
·
Puan vermedi
Düşüncelerim
Kitaba getirdiğim şahsi yorumlamalara geçmeden evvel çevreme karşı sık sık not düşme mecburiyetinde kaldığım hususta geleceğe yazdığım yazıları ve onları okuyacak üç beş kişiyi ciddiye aldığımı belirtme istenciyle mevzuya açıklama borcumu ifa ederek başlayacağım. Ben, elime geçen her kitabı okumakla meşhur bir çocuktum ve daha sonraki yaşlarımda da bunun aslında pek doğru bir iş olduğunu anladım. Aklım, düşüncelerim ve zihnimin şekli unsurlarını alelade çerçevelememe ket vuran, us'umu dinç tutan, içten içe aydın geçinen büyük zihniyetlerin toplum okumalarını küçümseyen kendime bir borç bildim bana en zıt gelen akılları okumayı. Bu yüzden benim için, en ayyuka çıkmış görünen ve cenah cenah asılıp kesilen insanları bir potada birleştirmek bir çeşit keyfe dönüştü. Ufak girizgahımdan sonra kitapla ilgili düşüncelerime başlamak istiyorum. Kitaba önyargı kelimesinin manasını dahi unutarak başladım, gayret ettim, amacıma da ulaştım. Mektuplar beni hiçbir sinir harbine ya da pata küte bir muhalafete sürüklemedi. Düşüncesizce, kendi kendime konuşmalarımda dahi sloganlar atıp kitabın satırlarını atlamadım. Yalnız bazı bazı Türkiye'de aydın geçinen ve birbirini pek sevip, can ciğer olan insanların tabularının tutmadığı ufacık anlarda birbirlerini afaroz etmelerine içten içe gülmedim değil. "Aydın" kimseyi kendince uydurduğu aydınlık kalıplarına uymadığı anda irdelemek, benimle aynı saflarda olduğuna pek emin olduğum insan acaba ne için bunu söylemiş ola ki demek şöyle dursun, adı din olmadığı için iman ettiklerinden haberleri olmayan hususların adının hasbelkader anılmaması toplumumuzun bir kesiminin tansiyonunu zıplatıveriyor. Yazılanlara zırva demeyeceğim, demem. Ben, içine doğmadığım ancak okul, arkadaşlık vb ilişkiler icabı doğal olarak gözlemle fırsatımın doğduğu "Türkiyenin bir başka dünyası" nı zevkle okudum. Üstelik yer yer hak vermeyeceğim şeyler yok değildi, yiğidin hakkı yiğide... Siyasetin ve dolayısıyla toplumların göz göre göre (fakat uzaktan bakan içindir yalnızca bunca barizlik) böyle dalgalara kapılması kimi umutsuzluğa ve hüzne sürüklemez ki zaten... Ben, pek çok "Cumhuriyet kadının!" başörtüsünden iğrenerek bahsedişini kitaplar vasıtasıyla okudum ve maalesef günlük hayatımda şahsıma karşı yapılan yorumlarla da deneyimledim. Tanımadığım insanları cahillikle suçlamak, kimsenin ağzından çıkmayan sözlerle onu baştan "el ayak" diye yargılamak gibi huylarım yok çok şükür. Yalnızca bu kör bakışlara karşın, muazzez hanımefendiye benzer güruhların hala varlığını sürdürdüğünün bilinciyle kısır türkiye okumalarına ve üniversite tahsillerinden güç alarak kendilerini aydın sanan sözde millete söylenecek bazı şeyler var. Sonuçta herkes işine gelmeyen hususlarda insanların hayatlarını değiştirme küstahlığına girişmeyi gösterebiliyor ya... ancak hanımefendinin de dediği gibi özgürlük dedikte o kadar da değil. Diyeceğim aslında şu ki: hayır efendim, bu ülke cumhuriyetten önce de vardı, bu insanlar bir isim değişimiyle birdenbire yeni formlara bürünmedi. Göz ardı edilemeyecek o mirasa niçin savaş açıldı, niçin irdelenmedi, iyisi ayıklanıp kötüsü tartılmadı, niçin iyi ve kötü din olmayan yeni dinlerle belirlenip cadılar yaratıldı? Bu bir varlık savaşı değil, bu bir tarih, bu annesiz ve babasız bir çocuğun var olamayacağı gibi bir gerçektir... Kadınların parayla başlarını zorla kapttıklarına dair yerleşmiş inancın sağlaması şu şekilde yapılıyor maalesef: "1920 lerde hangi üniversitenin avlusunda başını kapamış kız vardı?" Bu komik sohbeti herhalde bugün pek çokları ciddiye alacak değildir. Türkiyeyi İstanbul sanan uzaylı bakışlar niçin değişmedi? İnternetin hakiki bir nimet olduğu çağımızda çok daha uzağı görebileceğimize inanıyoruz. Ancak yapışkan inançlara fayda vermiyor hiçbir şey. Kitapta çok hoş bir Fransız deyişine yer verilmişti, şu minvalde beş aşağı beş yukarı bir sözdü: "Büyükannelerimiz yetiştirilmedikçe ülkenin gelişmesi mümkün olmaz." Bu sözü kabul etmemeye ne münasebet der geçerim. Yalnız büyükannelerimizin örtüsünü, hanımefendinin de bol bol zikrettiği üzere fahişelerin taktığı ve hayat kadınlarının diğer kadınlardan ayrılmasına yaramaktan başka bir işe yaramayan şu 'bez parçasını' çıkarmak nasıl bir ermişliğe neden olacakmış, bu tümevarım nasıl yapılmış haliyle kitapta pek anlatılamıyor. Korelasyon anlamsızlık denizinde yuvarlanıyor ancak bu kesinlikle böyledir! Şayet eğitim ve yıllarca yolunu arşınlattığımız yüce! okullar bu kadar işe yarar ise niçin korkuluyor şu lanet bez parçasından. Herkes doğruyu, gerçeği öğrenecek ve 'Allah kafamızın üzerine saç koymuş ne diye örtelim' gibi çok karmaşık argümanları üretebilecektir muhakkak. Özgürlük kelimesini çocukken nerde öğrendiysek orda bırakmak akıllarımızı hangi a' dan hangi b'ye götürebilecek yahu demek hangi kara kalpaklı kitabın sayfasında idi de kaçırıverdik? Eğitim, medeniyet ve toplumsal gelişmişliğin başörtüsüne sıçratıldığı ülkemizde iki ileriye bir geriye gitmenin nedenini kendinde aramayı reddeden insanlara "derdiniz yalnız estetik olmasın" demek büyük günah ancak deyiverdim işte. Derdiniz estetik olmasın sakın. Yalnız, yine hakkını vermek isterim ki ben ilk kez şu lafları alenen böyle bir kimlikten işittim ve araya kaynayan bu cümle eminim birçoklarınca düşündürücü bulunacaktır. Minvali şu idi, bazı kadınların başını kapaması diğer kadınları töhmet altında bırakıp onları bir şeyle suçlamak anlamına gelmez miydi? Bu hususu böyle masada görmek beni şaşırttı ve üzerine konuşulacak bu meselenin örtüsünün hiç kaldırılmamasını hatırlatıverdi. Sonuçta çokta geç olmayan tarih seyrinde insanlar sırf farklı diye birbirlerini öldürmedi mi? Niçin barbarlık geride kaldı sanıyoruz ki? Birinin yaşam tarzı kendilerini güçlü yad edenlerin hayat tarzına uymuyorsa niçin güçsüzlere vurmayalım? Daha sonra da niçin güçsüzler güçlenip bizden hıncını almasın? Türkiyenin keşmekeşi.. Tek derdimizin AB ve diğer güçlü ülkelere kendimizi beğendirmek olduğunu ve zaten ne dilimiz ne dinimiz uyuyorken birde başımıza kılıksızlığımızın çıkmasını esefle anlatmak ancak bugün yer yer akıl bahtsızlığı olarak adlandırılabilir. Lütfen utandığınız ülkenin insanları için savaştığınızı zikredip durmayın, hastasından utanan doktor mu olur? Zaten kendi kendine doktor ünvanı veren doktor mu olur? Upuzun meseleler. Oysa niçin başkalarına kendimizi beğendirme gayreti böyle içimize işletiliverdi ve bugün hala artçıllarından kurtulamadığımız utanç ve değersizlik hissinin ülkeyi sarıp sarmalamasıyla sonuçlandı ki. Niçin utandırılmak zorunda bıraktınız koskocaman bir milleti. Türkiye İstanbul değildi ki..
Vatandaşlık Tepkilerim
Vatandaşlık TepkilerimMuazzez İlmiye Çığ · Kaynak Yayınları · 200552 okunma
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.