Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İNSAN, TANRI VE YARATILIŞ
   O, sonsuzluğun ötelerinde senin yüreğini mekan tutmuş. Evren, sonsuzluk ve Tanrı sende. Mekan içerisinde çoklu sonsuzluk; mekan da sonsuzluğun içerisinde. Bu durumda, büyük veya küçük bir tanımlama olmaktan çıkar. Tanrısal olan için kullanılabilecek ifade: Sonsuz ve Yüce.   Herkes bireysel olarak secde edilen Adem ve geri kalan herşey sahne durumunu alır. Rab, kendinden olanı Adem ile paylaştı. Sahne de O'nun. Ne yazık ki ayaklarımız yerde olduğundan, Ruh'tan olana ulaşmakta zorlanıyoruz. Sadece yeryüzüne dair ve hatta çoğu defa bir sembolizmde diretir gibi yer kabuğuna ait bir hayat yaşama eğilimindeyiz. Göğe dair, geceye dair, gök cisimleri veya göğün mevsimsel veya günlük değişimlerine dair duyumlarımız bile sadece mevcut durum ve değişimlerin yer kabuğuna etkilerinden edindiğimiz bilgiler ile sınırlı kalmaktadır. Uzun bir yaşam sürmüş kişilerin çoğu dahi, gökteki yıldızlar ve gezegenlerin farklı durumları veya gece ya da gündüz gökte gerçekleşen harika algısal ve duyusal hazlar verebilecek görünümlerden habersizce yaşamaktadır. Oysa her değişim, olay veya yaşam sürecince gerçekleşebilecek duyusal izdüşümü olan her türlü durum, bireye özgü bir dünya ya da oluş sahnesinin bir parçasıdır.    Atom altı parçacıklar fiziği ve uzay fiziği, bize her şeyde ve hatta boşlukta dahi sonsuzluğa giden enerjiler veya yükler olduğunu ıspatlamıştır. Bu bağlamda, herşeyde sonsuzluğa giden bir uzam vardır. Tanrı, insana ise kendinde olandan(Ruh) vermiştir. Bu bağlamda, her insanı sahnenin bir parçası harici, bir başına Adem düşünürsek, panteizmden ayrılabiliriz. Her insanın Tanrısal olan ruhtan üflenen bir Adem olduğunu ve yasak meyve yendikten sonra Adem ile Havva'ya cinselliklerinin kendilerine göründüğünü kabul ettiğimizde, secde edilen Adem'in ne kadın ne de erkek, sadece insan olduğu sonucuna varabiliriz. Bu ilişkisellik ile kadın da hak ettiği eşit ve yüce değere ulaşmış  olur.     En güzeli ve insanı ayakta tutabilecek güç, O'nu göğsünde taşımasıdır.  O'nu göğsümüzde taşıdığımızda, her şey anlamsızlaşır. O seninle ise bir başkasına boyun eğmezsin; geçmişin sorunlarını sırtında taşımaz, geleceğin kaygıları yaşamın anında engel olmaktan çıkar. Plan yapmak bile, Tanrısal olana engel olmak anlamı taşıyacağından, keskin planlamalar yapmaktan kaçınır; ortaya çıkacak her farklı sonuç  yeni bir yol için bir adım atma ve geleceğin sürprizlerini yaşama heyecanı taşır. Birey, önüne çıkan yeni yollar arasında seçim yaparak anda adımını atar.    İnsana Ruhtan üflenmiştir ve O, bize şah damarımızdan daha yakındır. Yani tanrısal olan bizzatihi bizdedir. İnsan bu yönü ile iyi olanı kendiside taşıdığından, iyiliğe eğilimlidir. Şeytani olan ise bize önden, arkadan ve yandan yaklaşır ve dışarıdan olan bir güçtür. İnsan kendi nefsini rahmani olana, yani tanrısal olana açarsa şeytani olanın nefse egemen olma alanlarını kapatmış olur. Bu, insan için Rab ile ilişki içerisinde olabilme yetisine sahip olma potansiyeli  ya da tanrısal olanın insana egemen olabilme kolaylığı açısından düşünüldüğünde, daha kolay gerçekleştirilebilir bir seçenektir.      İnsanın dünya sahnesi, kendisine özeldir. Bu sahne ve motiflerdeki değişimler, dışarıdan algılar, olaylar ve her çeşit olay, Tanrı tarafından düzenlenmiştir. Bireyin bu olay, olgu ve duyusal algı alanı ile iletişimi ve bu iletişim sonucunun rahmani olan ile ya da şeytani olan ile ilişkisi sonucu, nefs denebilecek olan kendi hayat defteri yazılmış olur. Birey, burada kendi özel dünyasındaki karar verme süreçleri ile sonuçları belirler. Kader diye adlandırılabilecek durumlar, bireyin maruz kaldığı her türlü uyaran ve değişimdir. Değişime karşı verilen tepki, oluşan akli veya duyusal sonuçlar ise bireyin özgür irade ve duyusal varoluşu ile ulaşılmış sonuçlar olmaktadır.      Tanrı'nın kendisi, zaman ve mekandan münezzehtir; ancak bizzatihi insana üflenmiş olan tanrısal Ruh, zaman ve mekan ile birlikte bireyin tepkilerinde -olumlu, olumsuz, iyi, kötü, akli, duyusal her çeşit oluş hali ya da değişim- bireyin tanrısal olan ile ilişki haline bağlı olarak, bireyin yönelimi belirleyici olmak kaydı ile insan üzerinde iyi ya da kötüye yönelim alanını genişletir. Hatta Tanrısal olan ile ilişkili olarak, ani  ya da toptan (total)  radikal değişimler gerçekleştirmesinde etken olur. Değişen her sahne , mekan ya da algı, insan üzerinde bir izdüşüme sahiptir. Bu nedenle bireye sunulmuş olan dünya, bir nevi kendisine özeldir. Her insan bir bütün olarak kendisine sunulmuş olan haber, bilgi, hayal ve dış dünyadaki duyusal algı alanı ile sebep sonuç ilişkileri içerisinde ya da tanımlayamayacağı her türlü olay ve olgunun kendisi için olduğu anlayışı ile yaşarsa, dünya hayatından alacağı lezzet ya da başka bir ifade ile aktif varoluş halini, daha iyi gerçekleştirmiş olur.
··
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.