Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

416 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
140 günde okudu
Yedek
"Spare" yani "Yedek" Aslına bir şey olursa diye... Böyle başlıyor hikâye. Çocukluğundan, gençliğinden, askerlik anılarından (ondan bayağı uzun), ilk aşkından, sonraki aşkından, annesinden, travmalarından, hepsinden ayrıntılı ve içten bir şekilde bahsediyor. Bir otobiyografinin iyi olması şu koşula bağlıdır: Yazar kendi hayat yolculuğunda karşılaştığı engelleri ve bunları nasıl kaldırdığını başka insanlara da yol gösterebileceğini düşünerek samimi bir şekilde, kendisini övmeden, başkalarını da yermeden anlatmak mı istiyor? Cevap evetse bu iyi bir otobiyografidir. Hayırsa kötüdür. Bu kitap arada bir yerde, ama benim fikrim evete yakın. Her ne kadar anlatımı samimi ise de tecrübelerini aktarmak ve başkalarına ışık tutmak yerine kendini müdafaaya geçiyor yer yer ve özellikle abisini küçük düşürebilecek anılarına yer veriyor, hikâyenin dışına çıkarak. Bir de abisine sürekli Willy, Willy demesi beni biraz irite etti açıkçası. Tamam abisine öyle sesleniyor, yapacak bir şey yok ama… Abisi de buna Harold diyor bu arada. Bir o kadar mesafeli. Zaten aralarındaki ilişki de hep böyle, çocukluklarından beri. Farklı insanlar yani bunlar; dünya üzerindeki çoğu erkek kardeş nasılsa öyle. Neyse… Mesela diyor ki; bu evlenirken Kraliçe’den çok ekstrem bir istekte bulunmuş, sakalını traş etmeme hususunda. Çünkü üniformayla evleniyor ya bunlar, illa sinekkaydı olmaları lazımmış. Ondan sonra Kraliçe de enteresan bir şekilde -nasıl bir doğru zamanı yakalayıp da sorduysa artık- olur, demiş. Bırak madem sakalını. Prens havalara uçmuş tabii, gitmiş soluğu abisinin yanında almış. Abisi demiş ki hayırdır ne böyle ağzın kulaklarında. O da demiş, nenem izin verdi sakallı evlenmeme. Abisi de ne diyorsun oğlum demiş. Hiç olur mu öyle şey. Prens de oldu bile vallaha demiş, nenem verdi izin. Abisi de yok demiş, kurallar var. Nenem istediği kadar izin versin, kraliyet kurallarını hiçe sayamazsın. Ondan sonra sayar idi saymaz idi, sakal ile evlenir idim, evlenemez idin derken kavgaya tutuşuyor bunlar. O sinirle ağzından kaçırıvermesin mi abisi; “Ben sinekkaydı evlendim. Sen de öyle evleneceksin.” Meğersem asıl derdi oymuş ya en baştan beri. Kendi delemediği protokolü kardeşinin delmesinden hoşnutsuz, hep böyle yokuşa sürüyor kardeşinin işlerini, kraliyet kuralları diye diye… Yani tamam biraz gıcıklıkları varmış abisinin ama bunlar gibi, sıradan ailelerde de olabilecek kardeş kıskançlıklarından hiç bahsetmese ve -bence haklı- hikayesini uzatmasa -bulandırmasa yani- daha iyi olabilirmişti. Bunların hikaye niteliği yok çünkü. Kim takar saçı sakalı. Tarihte oğullarını, torunlarını boğduran hükümdarlar var yahu… Neyse bunlar haricinde bence büyük oranda samimiyetle anlatmış derdini. Ben satır satır okudum ve büyük oranda hak verdim kendisine. Kabaca şunu diyor; Basın çöp. Haberi satmak için her türlü yalanı da dolanı da yazıyorlar… Kimse de gıkını bile çıkarmıyor. Ayrıca habere ulaşmak için bizlerin hayatını tehlikeye sokuyor, mental sağlığına hasar veriyorlar. Falan filan. Bütün bunlara Kral Charles’ın cevabı: Oğlum işte takıl ya, bir zaman sonra ilgileri dağılacak zaten. O zamana kadar idare et. Kraliyet ailesi basınla arasını iyi tutmak zorunda. Hepimizin başına geldi bunlar. Öyle ya da böyle. Biraz şakalaş paparazzilerle, aranı iyi tut, o zaman seni severler… Böyle yazınca tabii, mantıklı geliyor kulağa Kral Charles’ın dedikleri ama Prens cümlenin öznesi olduğundan büyük stres altında ve bu günlerin geçiciliği üzerine kendisini teskin edemiyor. Ve kafalarında helikopter uçuran, yan komşunun bahçesine kameralar kuran, süpermarkete giderken arabalarını markaja alan paparazzilere daha ne kadar süre dayanabileceklerini düşünüyor taşınıyor, geceleri uykuları kaçıyor. Napacağız diyor nasıl edeceğiz… Bütün bunlara ailesinin sürekli “olur öyle ya,” demesi de iyice kafasının tasını attırıyor ve sonunda yeterse yeter diyor. Enough is enough! Ondan sonra babasına bir mektup yazıyor. Babacığım diyor ben gerçekten de ailemin güvenliğinden endişe ediyorum. Yanlış bir şeyler var. Ve bu yanlışlar karşısında sizin tek öneriniz sessiz kalmak. Bense tepki göstermem gerektiğine inanıyorum… Ayrıca bir süre ailesinin güvenliği için Birleşik Krallığın farklı bir ülkesinde yaşaması gerekliliğini filan anlatıyor. Gerekirse de diyor cümlenin bir yerinde Sussex title’ımdan fedakârlık ederim. Bu tabii şahsi bir yazışma. Resmi bir niteliği yok. Olmak zorunda değil yani… Ama sonra Kraliyet görüyor Prens’in restini ve iyi madem diyor, sen çekil o zaman. Prens aslında kararını tam vermiş değil o esnada, verse dahi amacı, Kraliyet’ten tamamen ayrılmak değil. Çok göz önünde olmadan kendisine atanan bazı rolleri devam ettirmek. Ama tabii Kraliyet öyle ne herro ne merro rolü, sorumluluk almayacaksa yetkiyi kendisine vermiyor. Ve bir kez ayrılığı ağzına aldığı için de Prens’i derhal saf dışı bırakıyor. Kolay değildir tabii, koca Kraliyet Ailesinin imajını korumak. Risk almamak doğal bir refleks olsa gerek. Değişmek daha da zor. İmaj tazelemek. Aslında diyor, bazı uzmanlar, Meg yeni bir soluktu ve bunu değişimden yana bir rüzgar estirme fırsatı olarak kullanabilir, çağı daha iyi yakalayabilirdi Kraliyet Ailesi. Lakin aksi yönde gelişiyor olaylar ve lose-lose bitiyor hikâye. Benim bu kitaptan çıkardığım sonuç: Koltuktan kalkmayacaksın. Gücü bir şekilde karşısına almış insanlara aşırı bir tepki var nedense. Her yerde böyle. Hep de kulaktan dolma yalan yanlış bilgilerle. Şu 400 sayfa kitabın bile 3-5 satırı konuşuldu, dönüp dolaşıp. İnsanlar şey diye düşünüyor herhalde: Sen kim oluyorsun da herkesin oturmak istediği koltuktan kalkma cüreti gösteriyorsun. İçerden nankör, dışardan her an güce geri dönecek bir casus gibi konumlanıyor zihinlerde böyle insanlar. Ve nefret sujesine dönüşüyorlar. Maalesef ki.
Spare
SparePrince Harry · Random House · 20237 okunma
·
123 görüntüleme
Eslem Er okurunun profil resmi
Sakal mevzusunda kendim de büyük çocuk olduğumdan Prens William'ı anlayabiliyorum aslında. Bizim zamanında yıkmak için bir çok kez vurduğumuz duvarların küçük kardeşlerimiz tarafından tek seferde yıkılması zannediyorum yalnız benim ya da Prens William'ın değil bütün büyük çocukların yarasıdır. Bunun onların suçu olmadığının da farkındayız ancak sesimizi çıkarıp düşüncemizi söyleyebildiğimiz tek kişi kardeşilerimiz. Ayrıca muhtemelen Prens William da isterdi özgürce çıkıp canını yakanları söyleyebilmeyi fakat onun sorumlusu olduğu bir monarşi var. Bu sebeple bütün bu olayları yalnızca Prens Harry'nin penceresinden gözlemleyebiliyoruz.
Zeynep Çamlı okurunun profil resmi
Çok doğru.:) Çok aydınlatıcı bir yorum oldu. Teşekkürler.:)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.