Deliliğin Dağlarında
İlk kez bir Lovecraft okudum. Okuma serüvenim daha önce de kendisiyle kesişmişti ama okuma fırsatım olmamıştı. Yıllar önce Okay Tiryakioğlu romanlarında denk geldiğim Abdul El Hazret ve Necronomicon mistik sembolleştirmeleri o zamanlar anlayamamıştım. Daha sonradan bir keresinde yazarla bir imza gününde denk geldiğimde bunu sormuş ve bunun aslında Lovecraft'ın edebiyat üslubunun bir parçası olduğunu öğrenmiştim. Tabi yine o zamanlar Lovecraft kim edebi üslubu ne üzerine bilmediğim için aslında bahsedilen şeyin ne olduğunu algılayamamıştım.
Bugün ise Lovecraft üzerine bazı bilgilerim olsa da yine edebi yön ve tarzını kesin olarak anlayabildiğimi söyleyemem. Fakat edebiyat dünyasında yapmış olduğu şeyin önemli olduğunu birçok yazara ilham verdiğinin farkındayım.
Yazar, edebiyat dışında bilim anlamında da oldukça birikimli olduğunu kitabın daha ilk başlarında hissettiriyor. Hatta alenen dikte ediyor. Bak ben bu konuları biliyorum, ben mevzuya hakimim dercesine yoğun terminiloji ve kuramsal argümana başvuruyor. Özellikle inşa edeceği kurgusal evreni için jeoloji biliminin o dönemki mevcut bilgi birikiminden sonuna kadar yararlanıyor. Bu durum başlarda sıkıcı gibi görünse de ilerleyen sayfalarda yazar işini kolaylaştırıyor.
Kitabın ilerleyen sayfalarında kurgunun açıldığını ve daha klasik kurgusal bir sürece dönüştüğünü ifade edebilirim. Yani tam anlamıyla gelişme ve sonuç bölümleri şeklinde gelişim görüyoruz.
Kitap bir takım bilim insanının başından geçen olayları hatırat yöntemi ile anlatarak kurgulanmış. Bence yazar bu tip kurgulamayı da başarı ile sonuçlandırabilmiş.
Tabi bilimsel birikimin yanı sıra yazarın kullandığı mistik ve metafizik öğeleri de kurgu içerisinde oldukça ustalıkla yerleştirmiş olması kitabın okumasını etkileyici kılıyor. 
Deliliğin Dağlarında
·
35 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.