Gönderi

13- 17. yüzyıllar arasında tüm cadı mahkemelerinin yüzde ellisi Fransa – Almanya – İtalya arasındaki "altın üçgen"de (Strasbourg çevresindeki 300 mil yarı çaplı bir daire de denebilir) gerçekleşmiştir. Bu bölge Hıristiyan teolijisinde "heretikler" (sapkınlar) diye anılan Katharlar (Albigenler), Waldensianlar gibi Anadolu orijinli toplulukların Avrupa'da yerleştikleri bölgedir. Sivas, Divriği ve çevre bölgelerden sürgün edilen ışık inanışı mensupları 8-9. yüzyılda zorunlu olarak yerleştikleri Bulgaristan coğrafyasında Bogomiller olarak anılmaktaydı. Bu topluluklar kuzeye doğru yayıldıkça Katolik Kilisesi için bir çeşit kabus halini aldılar. Bu toplulukların en önemli özellikleri (erdemleri de diyebiliriz) ortak mülkiyete inanmaları ve kadın erkek eşitliğini öne çıkarmalarıydı. Hem Bogomillerde hem de Katharlar'da kadınlar ermiş olabiliyorlar, yani ruhban sınıfın içinde yer alabiliyorlardı. Kathar kadınları Doğu'nun büyük bilge hazinelerini ve 10 bin yıllık kültürünü yanlarında Avrupa'ya taşıdılar. Kadın Ana kültürünün uzun yüzyıllar öncesinden, Anadolu'nun kadın egemen dönemlerinden o günlere gelen kadın Kültürünün dinsel bağnazlık karşısında gerilediği yer erkeklerle eşit olmaktı. Ancak bu eşitlik bile Hıristiyanlık coğrafyasında kabul edilemez bir olguydu. O dönemlerde Avrupa'da kadınlar bir tür köleydi. Erkek egemen bir kültürün baskısı altındaki Hıristiyan kadınları karşılaştıkları Bilge Kadın dervişler ve Avrupa'nın ilk defa gördüğü kadın ozanlar sayesinde hızla "heretikleşiyor" ve Katolik Kilisesi'nin bağnaz öğretilerinden uzaklaşarak kathar inanışına geçiyorlardı. Troubadours Şarkıları'nda ifadesini bulan kadın tanrıça kültünun yeniden dirilişi tehlikesi Katolik Kilisesi'ni harekete geçirmiş ve bu inanışlar sapkın diye ilan edilmiştir. Böylesi "sapkın" inanışların etkisini kırmak ve yok etmek için Kilise bir dizi önlemi devreye sokmuştur. Albigen Haçlı Seferi bu insanlara karşı düzenlenerek, Katharlar kırılmış, ateşe atılarak cezalandırılmışlardır. Bir kez daha ateşle imtihana giren Anadolu göçmenleri kendilerini gizlemek zorunda bırakıldılar. Kilisenin buna karşı da önlemi hazırdı. Engizisyon Mahkemeleri işkenceye dayalı sorgu yöntemleriyle yüzyıllarca insanlığın başına dert olan bu kurum, kadın erkek tüm heretikleri öldürmenin dışında, Kathar öğretisinin en güçlü yanını, tüm kadınların sempatisini kazanan eşitlik durumunu da ortadan kaldıracak bir saldırı hazırladı: cadı suçlaması. Bilgiyi elinde bulunduran bu nedenle de üstünlük sağlayan kadın ermişlere karşı yapılan suçlamalar tam 500 yıl öncesinde Anadolu'da yapılanlardan farklı değildi: Bu kadınlar o zamanın en tutucu toplumunda evlerde toplanarak ışıkları söndürüp toplu zina ayinleri yapmakla, şeytanla işbirliği yaparak Isa'nın kilisesine karşı savaşmakla suçlandılar. Bu suçlamanın bilinen en eski tarihi MS 150 civarında Justin Martyr'in bu tür eylemlerden Hıristiyan heretikleri sorumlu tutan ilk Ortodoks Hıristiyan olmasıdır. Bu suçlamanın kendisi suçlananların kimliğini anlatması açısından önemlidir. Katharlar anayurtlarından Fransa'ya kadar geçen süre içinde suçlamaların acımasızca muhatabı oldular. Gerçekle bir ilişkisi olmayan bu suçlama tamamen bir gözden düşürme aracıydı. İlk kullanıldığı yıllardan günümüze kadar böylesi bir amacın aracı olarak kullanılageldi. İlk kadın yakılması eylemi engizisyon emriyle 1180 yılında Toulouse kentinde gerçekleşti. O yıllarda öldürülen kadın sayısı binlerle ifade ediliyor. Katolik Kilisesi'nin kadınlara yönelik bu acımasız tavrı tamamen korkularından ileri gelmekteydi. Onlar için bu korku nedensiz değildi. İnsanlık tarihi kadar eski bir kadın ana (Ma) kültürünü, anaerkil bir toplumsal yapıyı karşılarında görmeleri Katolik Kilisesini paniğe sevk etti. Bu kültürel form Hıristiyan tutuculuğunun tüm köklerine bir saldırı olarak görüldü ve şiddetle bastırıldı. O günlerden 18.yüzyıla kadar geçen zamanda kilise sürekli cadı imgesini kaşıdı ve işkenceli iftiralarla örnek olaylar türetmeye çalıştı. Bütün bu zaman içerisinde cadı arayışına hep şeytanla işbirliği suçlaması eşlik etti. Aslında kilisenin aradığı "heretik" inanç sahibi insanlardı. Bilge Kadın kültünün yarattığı korku bilinç altlarına o kadar yerleşmişti ki, "heretik" bir inancın ortaya çıkmasını kadın Bilgelerin ortaya çıkmasıyla anlayabileceklerini düşündüler. Yani cadı avı Hıristiyan Kültürünün egemen kıldığı erkek egemen toplum düzenine uymayan inançların ve kültürlerin ortadan kaldırılması hareketinin belirgin bir görüntüsünden başka bir şey değildir. Buğun artık unutulmuş bir tarih olan Avrupanın Bilge Kadınları toprağın altından gerçeklerin ortaya çıkacağı günü bekliyor olmalıdırlar.
Cadılığın Tarihi
Cadılığın Tarihi
Lois Martin
Lois Martin
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.