Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
KÂİNAT KİTAB-I KEBİR'İNI OKUMAK
İslâm literatürüne ilk defa, şu koca kâinatı bir kitap telâkki ederek okunmasını izhar eden, Bediüzzaman Hazretleri olmuştur. Te’lif ettiği eserlerinde, kâinat kitabı yoluyla, san’attan san’atkârı tanıma, bilme ve anlama yolunu aralayan Bediüzzaman, bu muhteşem san’at eseriyle bütün âlemlerin Rabb-i Rahimi olan Cenâb-ı Hakk’ın varlığını anlatmış ve bildirmiştir. ‘Rabbimizi bize tarif eden üç külli muariften...’ birinin kâinat olduğunu nazara vererek, ruh âlemi ve ona bağlı duygularıyla, Cenâb-ı Hakk’ı tanıma, bilme ve O’na ibadet etmenin zaruretini ifade etmiştir. ‘Mecmu-u kâinat’, olarak, şu koca kâinatın mahiyetini izhar eden Bediüzzaman Hazretleri, te’lif ettiği bir eserinde kâinat kitabı ile alâkalı şunları kaydeder:  “Meselâ, nasıl ki bir kitap bulunsa ki, bir satırında bir kitap ince yazılmış ve herbir kelimesinde ince kalemle bir sûre-i Kur’âniye yazılmış. Gayet mânidar ve bütün meseleleri birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde maharetli ve iktidarlı gösteren bir acîp mecmua, şeksiz, gündüz gibi kâtip ve musannifini kemâlâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır. Mâşâallah, bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebîri ki, birtek sayfası olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitaplar hükmündeki üç yüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız, hatasız, karıştırmayarak, şaşırmayarak, mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur’ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitaptan ne derece büyük ve mükemmel ve mânidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i hikmetü’l-eşya ve mektepte bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet geniş mikyaslarıyla ve dürbün gözleriyle bu kitab-ı kâinatın Nakkaşını, Kâtibini hadsiz kemâlâtıyla tanıttırır, Allahu Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhânallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillâh senâlarıyla sevdirir.”  (Asa-yı Musa, s.25)  İçinde yaşadığımız ve hayatımızı devam ettirdiğimiz kâinatın “âlem-i şehadet” yüzünde, her birisi ayrı birer sahife olan unsurlar mevcuttur. Maddî cihet itibariyle muhatap olduğumuz ve cismanî alâkadarlığımızla gördüğümüz âlemlerde, kâinat kitabının, tamamıyla, bir Rabb-i Rahim’in varlığını ortaya koyduğunu görmekteyiz. Bunlar arasında; âlem-i ziynet-i semavat, âlem-i hazain-i arz, âlem-i eşcar ve nebatat, âlem-i insaniyet, âlem-i hayvaniyet, gökyüzü ve içindekiler, denizler, dağlar ve ovalar gibi âlemler mevcuttur. Kâinat içinde mevcut olan her bir âlem, vahidiyet içinde ehadiyet sırları ile mücehhezdirler. Zerreden, şemse kadar bütün âlemlerde ve üzerlerinde, kâinat sahibini gösteren sikkeler, mühürler mevcuttur. Bütün âlemlerin Rabbi ünvanıyla, kendini bize tanıttıran ve sevdiren ve bildiren Cenâb-ı Hakk’ın varlığına şehadet eden sayısız varlıklar, kâinat kitabının mutlak surette okunmasını gerektirmektedir. Materyalist felsefenin mana körlüğüne mukabil, Kur’ân’ın açılımı mesabesinde bulunan şu koca şaheser, küllî manada, bize Cenâb-ı Hakk’ın varlığını ve birliğini göstermede muhteşem bir san’at eseri olarak tefekkür için karşımızda durmakta ve keşf edilmeyi beklemektedir.
Şualar
ŞualarBediüzzaman Said Nursî · Envar Neşriyat · 20142,544 okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.