Bu kitabı sadece bu bölüm için bile okuyabilirdim;
“Ben bir Müslümanım.
Yaşadığım “zaman”da, bunun bir “ayrıcalık” olduğunu biliyorum. Sınırları gittikçe genişleten kirlilikten kaçacağım bir sığınak lütfettiği için Rabbime şükrediyorum. Eli kanlı bir yüzyılda, her yeni güne biraz daha buruk girmenin savunmasını kendime karşı bile yapamıyorum.
İbâdethâne mimarisinde kuş barınaklarına yer veren bir rahmet geleneğinden olduğuma inanmak istiyorum. Benden rahatsız olmayan hiç kimseden rahatsız değilim. Benimle birlikte yaşamayı içine sindiren hiç kimseden ayrılmak niyetinde değilim. Ben kıyamete kadar onlar için de bir güvenlik kapısı olmaya kararlıyım.
Kendimi zamanın kirinden arınmış görmüyorum. Biliyorum ki, vâdemi doldurmak için attığım her adım, günah çeteleme bir çizik daha ekleyebilir. Biliyorum ki, her şeyin istikâmetini terk ettiği bir gün, benim için de karanlık bir gündür. Direnemediğim, eksiltemediğim, baş edemediğim günahlarım olduğunu, hayatımın her gün biraz daha ellerimden çözüldüğünü, her gün biraz daha bir başkası olarak köşeye sıkıştırıldığımı itirâf ediyor, suyun akış yönüne bu kadarcık da olsa direnebildiğim için yine Rabbime şükrediyorum.
Asla ümitsiz değilim. Dünyada yaprağın bile ilâhî irâdeden habersiz kıpırdayamayacağına ve kaderin hayatın şaşmaz bir güzergâhı olduğuna inanıyor; bunu inancımdan bir cüz sayıyorum.
Ben Müslümanım. Hayatın bütününden sorumluyum. Sıkıntılarımı seviyorum, onları onurlu yaşamanın gereği biliyorum. Kederlerimi inkâr etmiyor, onlara sahip çıkıyorum. Doğru bir yerde durduğuma inanıyorum. Yaşadığımız günlerin içlerimizi yeniden ısıtmasını diliyorum. Çocukluğunu şiddetle özlemeyen büyükler olalım istiyorum; Ama eski zamanları şiddetle özlüyorum.”