Gönderi

368 syf.
8/10 puan verdi
Herkes Quasimodo gibi sevilmek ister ama kimse onun gibi sevmek istemez
İyi nedir, kötü nedir? Evet, bu sorular insanlık karnını doyurmayı başardığı ilk günden beri aklının bir köşesinde çalıp durmuştur. Sonra dinler, ideolojiler, kutsal kitaplar, kutsal olmayan ama fantastik kitaplar, manifestolar, propagandalar, soundtrackler, singlelar ve yaz dizileri olarak hayata tutunmaya çalışmışlardır. En nihayetinde kabul etmek gerekir ki cevabı olmayan sorulardır. En azından tek bir cevabı olmayan sorular. Ne kadar insan varsa o kadar cevabı olan sorular. Çünkü bunlar herkesin kendi değer yargılarına göre inşaa ettiği iki kurumdur. Yargılar, değer yargıları... Nereden ediniyoruz bu yargıları? Kültürel bir miras olarak ailemizden mi geliyor, yaşadığımız bilgi kirliliği çağında saniyede 54 yalan haber yayınlayan medyadan mı, çocukluğu sağlıksız ebevynleriyle travma gondolunda geçmiş feylesofların romantik sözlerinden mi, hayvandan farklı olarak bir şuur sahibi olduğunu idrak edene kadar iki bin yol boyunca birikegelmiş medeni toplum sözleşmesi sayılan örf ve gelenekleri sürdürmeye yemin etmiş topluluklar içinde birkaç on yıl yaşamaktan gelen hayat tecrübesinden mi? Değer yargılarımızın üstünde bireysel bilincimizin hükmü bu kadar zayıfken iyi ve kötüyü tanımlama gayretimize bir tarafıyla gülerdi rahmetli yaşasaydı. Neyse uzun okumuyorsunuz kısa kesiyorum. (şaka şaka cümlem bitti xd) Canavarlar çizgi romanı bize kimin canavar kimin aziz olduğunu sorgulatmayı amaçlıyor. Bunun dışında en büyük kaygısı, vahşetin masumiyete tecavüz ettiği bir dünyada narin ruhların sonsuz ızdırabını ve acısını resmetmek. Üç yüz altmış sayfa süren çok yoğun ve duygusal bir hikaye anlatımı var. Psikolog kanepesine uzanmış masum bir çocuğun hayal bulutuna girip; ikinci dünya savaşının tahrip ettiği bir babayı ve o babanın yok ettiği aileyi, bir annenin sonsuz merhametini ve kapana kısılmış hayatını, kaderin çarklarını masum bir çocuğun kendi başlatmadığı kavgalar yüzünden hırpalanışını ve onu çirkin bir yaratığa çeviren dünyanın, yüzü çirkin diye kendilerine ait tüm günahları ona yıkışını izliyorsunuz. Nerdeyse iki yüzyıl önce yazılmış Notre Dame'da neler olmuştu: "Quasimodo’nun teşhir cezasını uygulattığı meydandaki kalabalık, acımasız varlıklar sürüsünü oluşturuyordu. Çirkinliğiyle ün salmış Quasimodo’nun ölmesi gerektiğini söyleyen halk; birkaç gün önce aynı meydanda deliler papası ve prensi olarak seçilen Quasimodo’yu alkışlayıp saygıyla selamlıyan halktı. Kırbaç darbeleri vücudunu kan içinde bırakırken, bundan keyif almanın hazzını yaşayan kalabalığın görüntüsü… İşte asıl çirkinlik Quasimodo’da değil bu teşhire hiç üzülmeyen insan yığınındaydı. Kendi çirkinliklerini ve günahlarını Quasimodo’nun bedenine yansıtıp bir çeşit arınma duygusunun hazzını yaşıyorlardı." Değer yargıları... Parmak nereyi gösterirse oraya bakan değer yargıları (en azından sadece parmağa bakmıyorlar bu da bir başarı). Gerçi bu romanda halk bu sefer adaletsizliğe engel olmaya çalışıyor ama yazarın üç yüz altmış sayfa boyunca insan tabiatına dair çizdiği karamsar portreye sonu umut dolu olsun bari gibi bir yaklaşımla yapıyor bunu. Zaten gerçekte böyle bir şey olması imkansız diye mesaj vermek için sanırım, kurgusunu da metafizik batağına batırmak zorunda kalıyor. Üzücü ve şefkat uyandıran bir hikaye; jest ve mimiklerin üç kez oscar kazanacağı kadar detaylı oyunculuklarla resmedildiği ve her karakterin psikolojik derinliğini köre anlatır gibi aktarmayı başardığı bir hikaye. Sözde cümlelerim bitmişti üç paragraf daha yazmışım xd
Monsters
MonstersBarry Windsor-Smith · Kara Karga Yayınları · 202317 okunma
·
262 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.