İki Şehrin HikayesiSon dönemde okuduğum en iyi eser. 200 milyonun üzerindeki satışı ile tüm zamanların en meşhur edebiyat eserleri arasında olan bu eser en çok satış yapan kitaplar listesinin ilk sırasında yer alıyor, tabi eser 1859 yılında parçalar halinde gazeteye basıldığından dolayı bu konuda hala bir çok tartışma devam ediyor. Bence ilk sıralarda olmayı çokça hak eden bir eser. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Eserdeki dilini ve tarzını çok beğendim. Biraz tarihi bir roman özelliği taşısada, sıkılmadan okunabilecek çok güzel bir eser. İki şehrin hikâyesi, bahsedilen iki şehir Paris ve Londra. Yazar, romanda Fransız İhtilali'nin diğer yüzünü göstermeye çalışmıştır. İhtilal öncesi ve sonrasındaki kanlı çatışmalar, gerçekçi ve gerilim dolu bir kurgu içinde anlatılmıştır. Dönemi çok iyi yansıtan ve her açıdan bize gösteren bir eser oldu. Soyluların köylüleri nasıl ezdiği, suçsuz yere yargılanıp idam edilen insanları. Kendi haklarını aramak için yola çıktıklarında ise mücadele ettiği insanlar gibi nasıl zalimleştiklerini, sokaklarını kan gölüne çeviren bir eser. Neresinden bakarsam mükkemmel bir hikayeyle, dönemin çalkantılı hali çok iyi bir şekilde okuyucuya aktarılmış. Romanın tarihi yönü bir tarafa birde dönemi yansıtmak için kurgulanan hikayede bir o kadar güzeldi. 18 yıl hapis yatmış ve akli dengesini yitirmiş bir doktor ve onun yaşadığını yıllar sonra öğrenen güzeller güzeli kızı. Bütün mirasını elinin tersiyle iten sevgili Charles ve son olarak vefakâr bir dost olan Lory herkes ve herşey tek kelime ile müthişti. Okurken birde fedakâr bir aşk öyküsü de gözlerimizi yaşartmıyor değil. Hep bir mücadeleyi gözlemlediğimiz bu eser okunmaya çokça değer.
Son sayfalarda defalarca kez tekrarlanıp hafızalara kazınan o cümle;
"Ben diriliş ve yaşamım," diyordu Tanrı, "her kim ki bana iman eder, ölmüş olsa bile yaşar; yaşayanlar ve bana iman edenler asla ölmezler."
