Doldururdum şarabımı.
Bir kadeh bana,
Bir kadeh de senin kırık çerçeveli fotoğrafının yanına.
Gülüşünle nasıl da aydınlanmış
Siyah -beyaz karenin her detayı.
Hiç ağlamamış gibi gülmüşsün.
Ben de hiç gülmemiş gibi ağlamışım
Tek yudum eksilmeyen kadehine.
Kendimi avutur dururdum hep
Plaktan yükselen yalnızlık senfonisini sarardım başa.
Cansız hayalinle dans ederken bulurdum kendimi.
Şöminemdeki küller kadar soğuk odamda
Bedeninmiş gibi yorganıma sarılırdım.
Kül tablanı sakladım, son içtiğin sigaranın külleri üzerinde hala.
Oysa ne kızardım sana, ayağının ucuyla ezdiğin her izmaritte.
Ölgün irislerimi yine gömülü yıldızlarımıza dikerdim.
Cama çarpan yağmur damlalarıyla yarıştırırdım yaşlarımı.
Hayalin yatardı dizlerimde.
Okşardım saçlarını paslanmış ellerimle.
Kelebekler konardı omuzlarına
Öperdin yaralarımı tekrar tekrar, hiç kanamamışlar gibi.
Deniz kabuklarını kulaklarımıza dayardık.
Ve kucaklardık gök ile denizi birleştiren maviliği.
Çakırkeyif bir şekilde açardım gözlerimi.
Elimden kayıp kırılan kaçıncı kadehti?
Dokunulmamış olurdu seninki.
Bırak dolu kalsın, derdim, yine döneceğine inandırırdım kendimi.
Beklerdim
Uyku saatini çoktan geçirmiş bir çocuk gibi.
Biraz uyusam geçer miydi?
Uyuyunca her şey biter miydi?