Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Tanrı, ışığı yaratmıştır. Demek ki ilk Üstad-ı Azam Mason, Tanrı’nın kendisidir. _Adem Baba, ilk masonlardandır ve Tanrı tarafından Cennete mason olarak kabul edilmiştir. Bu, masonluğun eylem olarak değilse de bir oluş kudreti olarak daima var olduğunu söylemenin bir tarzıdır. Çünkü masonluk, insan ruhunun ilk ve eski bir ihtiyacına cevap vermektedir. Bir Fransız masonu olan Oswald Wirth, şöyle diyor: Safça rivayetler, efsanelere dayanmaktadır ve çoğu zaman bunlarda alegorik bir anlam gizlidir. _Masonluk, bu arz küresinin yaradılışından çok önce, çeşitli güneş sistemleri içinde mevcut bulunmaktaydı. Dr. Olivier _Efsaneler yalnızca dudaklarda bir gülümseyiş uyandırmakla kalmamalıdır. Bazen bunların içinde çok önemli gizli sembolik anlamlar da vardır. _Masonlar, renk değiştirerek çevrelerine uyum sağlarlar. Aslanların arasında aslan, kuşların arasında kuş olurlar. İnşaat işçisi, doktor, asker, dilenci kılığındaki masonlar vardır. Tarih boyunca mason kuruluşları genellikle, ya dinsel ya da yardım ağırlıklı kuruluşlar olarak yapılanmış ve kendilerini böylece gizlemişlerdir. _Edebiyat, güzel sanatlar, hattâ bilim, modası geçmiş görünen masonik kuramları yeniden ön plâna getirmekte ve hattâ tersine, bunlar birer kehanet, birer önceden seziş kılığına bürünmektedir. Fakat çağdaş fikir hareketi, bu verileri altüst etmiş bulunmaktadır. *** _Masonluk (Duvarcılar Kardeşlik Teşkilatı)_ _Masonluk, gizli bir törenle, birtakım sırlar öğrenilerek girilen ve bir ideal için oluşturulan kardeşlik cemiyetidir. Cemiyete giren kişi daimi üye olur ve hiçbir şekilde bir daha cemiyetten ayrılamaz. _Masonluk, toplumsal bir ideali gerçekleştirmeğe çalışan bir hayır kurumudur. Kökünü Ortaçağın eski, mistik işçi demeklerinden alan, fakat 18. yüzyılda daha geniş bir zihniyetle örgütlenmiş olan bir dernek ya da bir tarikattır. Gizli değil, sadece kapalı bir cemiyettir. Temel kuralları, yasaları, tarihi, üyelerinin adları gizli değildir. (Büyük Ansiklopedi böyle diyor.) _Birtakım sırları öğrenerek gizli törenle derneğe kabul edilme usulü, geleneğe dayanmaktadır ve bu gelenek de, Moreau adlı masonun 1837’de yazdığı bir eserindeki, Tanrının kendisine kadar ulaşmakta, tâ kaos döneminden başlamaktadır. _Masonluk, saygın insanların kulübüdür. Herhangi bir kimse, kendi isteğiyle bir mason locasına dahil olamaz. Seçkin şahıslar, cemiyet tarafından seçilir. Herkes başvurabilir ancak nihai kararı verecek olan kardeşliktir. _Mason Locası’na girmek için sembolik testler yapılır. Maksat, yeni bir hayat için tekrar doğmak üzere ölüm hissini vermektir. Öğrenmek değil, hissetmek gerekiyor yoksa herkes gizli sembolleri en ince teferruatlara kadar öğrenir. Böylece masonluğun sırrı açıklanmış olur. Cemiteye girişteki ritüeller, şuur altında nüfuz ederek gerçek bir tesirin kudretini temin ederler. Daha iyi bir muhite girmek, gerçek anlamda ilahileşme haline gelecektir. Bu diğer seçkin şahıslarla iletişim kurarak değil, kendisinde üstün bir şahsiyet elde ederek bunu gerçekleştirmektedirler. _Masonluk, Ortaçağdaki ve Rönesanstaki zanaat teşkilâtının değişik bir biçimde devamı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu teşkilâtın yeni biçiminde spekülatif unsur operatif unsurun yerini almış; yani beden çalışmasıyla ve elle yapılan duvarcılık zanaatının yerine kafayla, fikirle yapılan, çeşitli yönleri remizler ve sembollerle ifade edilen duvarcılık (masonluk) geçmiştir. -Ingiliz masonlarından A. Mackey şöyle anlatıyor: Operatif zanaat (duvarcılar) bizim için artık son bulduğundan, biz spekülâtif masonlar, manevi bir tapmağın inşası için yapılan çalışmaları gönüllerimizde sembolleştiriyoruz. Arı ve lekesiz bir tapınak ki, her arılığın yaratıcsı olan O’na lâyık bir yuvadır. Mâbed-i Süleymanın böylece manevileştirilmesi, masonluğun bütün öğrettiklerinin başta geleni ve hepsinin en önemlisi, en derinidir. _Mason Baron’u Hund, şöyle anlatıyor: Bazı gruplar, tarihin değişik dönemlerindeki zulümlerden kurtulmak için farklı kılıklara girip kendilerini gizliyorlar. Tanınmamak için duvarcı kılığına giriyorlar ve birbirlerini tanımak için değişik sembolleri ve sözleri kullanıyorlar. Ve masonluk doğuyor. Her ailenin nasıl kendi koruyucu tanrıları varsa, masonların da kendi koruyucu tanrıları var. Dolayısıyle de din, usul ve âdabıyla ilgili ve kutsal birer kapsamı bulunan birtakım hareketler, işaretler, dokunuşlar kullanılıyordu ki bunlar aynı zamandı zanaatın sırlarını yabancılardan koruyan birer tanışma işareti niteliğindeydiler. _Dinle, Gör ve Ketum Ol. Masonların yaşam biçimlerini şekillendiren tavrı özetlemektedir. ************ ************ _GİRİŞ_ _ MASONLUĞUN KURULUŞU _ _Bilmekte olduğumuz masonluk 1717’de, İngiltere Büyük Locası ile doğmuştur. Bu loca eski yasaları derleyip bir araya getirdi ve bunlar Anderson Mason Yasaları adını aldı. O zaman masonluk, kendiliğinden doğmuş bir kuruluş olarak değil de, kökü geçmişin karanlıkları içinde kaybolan bir kurumun yenilenişi gibi ortaya konuldu. Anderson onu tâ Âdem Baba’ya kadar götürmüyor muydu? Her biri öbüründen daha uydurma, daha masalvari başka izahlar da ortaya konuldu. Spekülatif denen, yani duvarcılık zanaatıyla değil de onun düşünce ve sembol yönleriyle ilgili modern masonluğun doğrudan doğruya eski duvarcılık zanaatından, yani operatif masonluktan gelme olduğunda herkes anlaşmış bulunmakta ise de, ilk kaynaklar bir esrar perdesine bürünmüş bulunmaktadır. Bu da masonluğun ana vasfının, buna gizli bir törenle, birtakım sırlar öğrenilerek girilen bir dernek oluşundandır. Bu bakımdan onun, canlı birer anı, fakat pek az yazılı iz bırakmış olan benzeri derneklerle bir tutulması tabiîdir. Birtakım sırları öğrenerek gizli törenle derneğe kabul edilme usulü, geleneğe dayanmaktadır ve bu gelenek de, Moreau adlı masonun 1837de yazdığı bir eserinde belirttiği gibi, Tanrının kendisine kadar ulaşmakta, tâ kaos döneminden başlamaktadır: Tanrı ışığı yaratmıştır, demek ki ilk mason, Tanrı’nın kendisidir. Dahası var: Bir Ingiliz olan Dr. Olivier de masonluğun kökleriyle ilgili olarak 1823’te yazdığı bir eserde şöyle diyor: Masonlukla ilgili çok eski rivayetlere göre ki ben de bunlara tamamen katılıyorum, bu arz küresinin yaradılışından çok önce, çeşitli güneş sistemleri içinde mevcut bulunmaktaydı. Bu efsaneler yalnız dudaklarda bir gülümseyiş uyandırmakla kalmamalıdır: Bazen bunların içinde gizli birer anlam da vardır. Bunlar böylece gizli törenle, sır öğreterek demeğe kabul usulüne ve onun tamamen sembolik olan ifade tarzına parmak basmaktadır. _İçlerinden bazıları spekülatif masonlukta büyük bir önem taşıyagelmişlerdir. Örneğin, masonlukla ilgili olarak bilinen en eski metin ve 14. yüzyıl başında yazılmış bir şiir olan Regius Elyazması, zanaatın koruyucuları olan Taçlı Dört Şehiti övmektedir. Buna göre, Roma imparatoru Diocletianus devrinde beş duvarcı yahut taş yontucu, bir tanrının heykelini yapmak istemedikleri için öldürülmüşlerdi. Tıp tanrısı Asklepios sunağında günlük ve buhur yakmak istemeyen dört asker de ölüm cezasına hüküm giymişlerdi. Aynı günde idam edilen dokuz şehit de aynı mezara gömüldü. 310 yılında Papa Miltiades bu dört askere Dörtler adını verdi. Sonradan bunlar birlikte idam edilen arkadaşları taş yontucularla eş tutuldular ve yapı zanaatının koruyucuları haline geldiler. Zanaatla ilgili efsanelerin çoğu kökünü Kutsal Kitap tan almaktadır. XV. yüzyıldan kalma Coohe Elyazması Yabal, Yubal, Tubalkain gibi, Eski Ahit te sözü geçen kişileri de işe karıştırmaktadır. _Masonluk, Ortaçağdaki ve Rönesanstaki zanaat teşkilâtının değişik bir biçimde devamı olarak ortaya çıkmaktadır: Bu teşkilâtın yeni biçiminde spekülatif unsur operatif unsurun yerini almış; yani beden çalışmasıyla ve elle yapılan duvarcılık zanaatının yerine kafayla, fikirle yapılan, çeşitli yönleri remizler ve sembollerle ifade edilen duvarcılık (masonluk) geçmiştir. Onun için, teşkilâtın bu peşpeşe gelen iki biçimini karşılaştırmak âdet hükmüne gelmiştir. Oysa iş bu kadar basit değildir. Bir yandan eski duvarcılık, geçmişin bütün mesleki dernekleri gibi, günümüzdeki sendikaların öncüsü olan, tam anlamda bir lonca teşkilâtı sayılamaz. Amaçları daha o zamandan geniş ölçüde spekülâtifti ve benliğinde, bugünkü tarikatin bütün vasıflannı taşıyordu. Yani duvarcılar daha o zamandan, beden ve el çalışmasının yanısıra, kafa ve fikir çalışmaları da yapıyorlardı, öbür yandan, duvarcılığın tarihini incelendiğimiz zaman, devamlı bir zincirleniş halinde en eski çağlara dek gitmek zorunda kalırız ki bu da bazı efsanelerin doğru olabilecekleri kanısını uyandırmaktadır. Romalılarda birtakım zanaat mensuplarının ve özellikle yapı işleriyle uğraşanların kurdukları toplulukların izlerine rastlanmaktadır. Eski Romalılarla Yunanlılarda gündelik yaşantının bütün eylemleri dinle haşır-neş'r haldeydi. Özellikle çalışma, kutsal bir nitelik edinmiş bulunmaktaydı. Çalışma, herkes için, Tanrının insanları ve nesneleri yaratışının bir remzi halindeydi. Onun için cöllegia nın başlıca amacı, bir tapmışm kurallarını yerine getirmekti. Her coîlegianın bir ortak evi vardı. Zanaat erbabı belirli günlerde burada toplanıyorlar; dinsel bir dayanışma duygusu içinde bir araya geliyorlardı. Burada bir magisternin başkanlığında şölenler veriliyordu ki bunların dinsel bir anlamı olduğu söz götürmemektedir. Her ailenin nasıl kendi koruyucu tanrıları varsa, coulegianin da kendi koruyucu tanrıları vardı. Dolayısiyle de din usul ve âdabıyla ilgili ve kutsal birer kapsamı bulunan birtakım hareketler, işaretler, dokunuşlar kullanılıyordu ki bunlar aynı zamandı zanaatın sırlarım yabancılardan koruyan birer tanışma işareti niteliğindeydiler. Zaten daha ilerlemiş yabancı halkların, yani Yunanlıların ki onlar da Perslerin, Mısırlıların, Suriyelilerin, Yahudilerin etkileri altında kalmışlardı. Sonra Roma İmparatorluğunun yılları arasındaki döneminde bu usul ve âdabın, Hristiyanlığm ağır basmasına rağmen, devam etmiş olması da ihtimal dışı değildir. Bunlar güçlerini âdetlerden ve tanışma işareti olarak muhafaza edilmelerindeki faydadan alıyorlardı. Sonra bilindiği gibi, ilkel Hristiyanhk da payenlerin remizlerini, hattâ efsanevî azizler haline soktuğu tanrıları da benimsemekten çekinmiyordu. Aynca Hristiyanlığın getirdiği düşünceler coîlegia mensuplan arasındaki kardeşlik bağlarım da güçlendirdi. Hıristiyanlıktan önce kurulmuş olan Velabre cöuegia sımn bir yazıtı dikkate değer: Bunda cöttegia mensupları kardeş diye nitelendirilmekteydi. Roma nın bütün kuruluşları gibi couepialar da fetihlerle birlikte İmparatorluğa yerleştiler. Lejyonların peşisıra tignarvler de gidiyorlardı. Lejyonlar ise asker kıtaları oldukları kadar, yapı işçilerinden meydana gelmiş ordulardı. Batı imparatorluğu istilâlar yüzünden yıkılınca collegialar ne oldu? Galya nın güneyinde, Frank krallıklarında Roma kuruluşlarıyla birlikte bunlar da çabucak kayboluverdiler. Büyük Britanyada da Piktlerin, Angıllarla Saksonlann baskıları altında durum böyle oldu. ****** _Hiram efsanesi_ _Hiram efsanesi bugünkü masonluğun sembolik taşlarından biridir. Zamanımızdaki törenlerde uygulanan usuller, Kutsal Kitapın ve duvarcılık, yapıcılık zanaatının bu efsanesini, Hiramın acıklı ölümü hikâyesini yaratarak genişletmişlerdir ve bu hikâyenin yorumu, ustalık (üstatlık) derecesine yükseliş sırasında yapılan törenin özünü teşkil eder. J. A. Joly nin Masonlara oyun etmek ve sırlarını ortaya dökmek için 1742de Avignon da yazdığı kitaba bakılırsa efsane, en eski anlatış şekillerinden birine göre, şöyledir: Uz. Süleymanın tapmağın yapı işlerini yönetmek görevini kendisine vermiş olduğu Adonirum ve Hiram o kadar büyük sayıda işçiye para ödemekteydi ki bunların hepsini tanıyamayordu; bunun üzerine, ayırdedebilmek için, bunların herbiriyle başka başka Parolalar, İşaretler, Eldeğdirmeler tesbit edip kararlaştırdı. Üç Kalfa, hakları olmadığı halde Usta gündeliği almak istiyorlardı. Bu parola (Tann anlamına gelen) Yehova idi ama onlar bilmiyorlardı. Adoniramı yalnızken görünce ondan bu parolayı istemeğe, alamazlarsa onu öldürmeğe karar verdiler. Bu amaçla biri Güneyde, öbürü Kuzeyda, üçüneüsü de Doğuda olmak üzere, tapmağın içinde saklandılar. Adoniram her zamanki gibi Batı kapısından içeriye girmişti. Güney kapısından çıkmak isteyince üç kalfadan biri ona Usta parolasının ne olduğunu sordu. Beri yandan da elinde tuttuğu bir sopayı ya da çekici ona doğru kaldırmıştı. Adoniram: Ben Usta parolasını böyle öğrenmemiştim, dedi. Bunun üzerine kalfa elindeki çekici onun kafasına indirdi. Fakat kuvvetli vurmamıştı, Adoniram da Kuzey kapısına doğru kaçtı, orada ikinci kalfayla karşılaştı, o da ona aynı şeyi yaptı. Fakat bu ikinci vuruşla da ölmemiş olduğundan, Doğu kapısından çıkmak için o yana kaçtı, orada sonuncu kalfayla karşılaştı. O da Adoniram a aynı şeyi sorduktan sonra onu öldürdü. Ondan sonra üç kalfa onu gömmek için bir araya geldiler. Fakat henüz karanlık bastırmamış olduğu için cesedi hemen götürmeğe cesaret edemediler; onu bir taş yığını altında gizlemekle yetindiler. Gece olunca cesedi alıp bir dağa götürüp oraya gömdüler. Yeri sonra yine bulabilmek için de bir Akasya dalı kesip mezarın üstüne diktiler. Hz. Süleyman dokuz gün Adoniramı ortalıkta görmeyince, dokuz Ustaya: Gidip onu arayın diye emir verdi. Bu dokuz Usta Hz. Süleymanın buyruğunu harfi harfine yerine getirdiler. Uzun araştırmalar yaptıktan sonra içlerinden üçü, onun gömülü olduğu yerin yakının da dinlenmeğe gittiler, içlerinden biri daha rahat oturabilmek için akasya dahm tuttu ama dal elinde kaldı. Bunun üzerine üçü de orada toprağın yeni kazılmış olduğunu farkettiler. Nedenini öğrenmek isteyip toprağı kazdılar ve Adoniramın cesedini buldular. Bunun üzerine arkadaşlarına, yanlarına gelmeleri için işaret ettiler. Bunlardan biri cesedi parmağından tuttu ama parmağın derisi soyuldu, elinde kaldı. İkincisi hemen bir başka parmağı tuttu ama bu parmağın derisi de onun elinde kaldı. Uçüncüsü ölünün bileğinden tuttu ama deri yine ayrıldı. Bunun üzerine: Maşnak diye bağırdı ki bu, masonlara göre: Et kemikten ayrılıyor, beden çürümüş anlamındadır. Bunun üzerine: Bundan sonra Usta parolası Maşnak olsun diye hemen anlaştılar. Derhal giderek olup bitenleri Hz. Süleymana anlattılar, o da çök üzüldü. Adonirama beslediği saygıyı göstermek için bütün Ustalara emretti: Gidin, onu gömülü olduğu yerden çıkarın, tapmağa getirin, dedi. Sonra onu büyük bir törenle oraya gömdürdü. Tören sırasında bütün Ustalar, içlerinden hiçbirinin eli şeflerinin kanına bulaşmadığını göstermek için beyaz deriden önlükler takıp beyaz deriden eldivenler giymişlerdi. Hiram efsanesi bugünkü masonluğun sembolik taşlarından biridir ve bu taş, tapmağın yapısına, bugünkü masonların anladıkları şekilde girer. ****** _TEMPLİER Tarikati_ _Iskoç masonluğu âdabında hiç değilse manevi bakımdan büyük önem kazınmış bir efsane vardır ki bu, masonluğun köklerini Templierler Tarikatı efsanesidir. (Templierler Tarikati 1119’da kurulmuş askerî ve dinî bir tarikattir. Mensuplan özellikle Filistin de başarılar göstermişlerdi. Çok geçmeden büyük servetler kazanmışlar. Papa ile birçok hükümdarların bankerliğini yapmışlardı. Bunların büyük servetlerini ele geçirip nüfuzlarını yok etmek isteyen, böylece savaşlar v.b. nedenlerle boşalan hazînesini doldurmak isteyen Fransa kralı IV. Philippe, tarikatin başı olan Jacques de Molay ile Fransa'daki tarikat mensubu bütün şövalyeleri hapse attırmış; uydurma ve haksız bir dâvadan sonra 1314 de hepsini diri diri yaktırarak idam ettirmişti.) _Bu efsanenin birkaç şekli vardır ama, Baron de Hund tarafından anlatılanı şöyledir: Tarikatin dağılışından ve başı olan Jacques de Molaynin öldürülüşünden sonra Auvergne bölgesinin başı olan Pierre d Aumont, iki komandör ve beş şövalye ile birlikte kaçtı. Bunlar tanınmamak için duvarcı kılığına girdiler, adlarını değiştirip Mabeignac adını aldılar (ki Ustalık derecesinin parolası olan Mac-Benao (Mcik-Benak) sözü buradan gelmedir). îskoçya daki Mull adasında karaya çıktılar. Orada büyük komandör Hamptoncourtla, George Harrisle ve daha birçok başka kardeşle buluştular. Tarikati orada yeniden kurmağa karar verdiler. Saint-Jean yortusu günü toplandılar. Aumont tarikatin başına getirildi. Zulümden kurtulmak için duvarcılar (yani masonlar) gibi birtakım işaretleri ve sözleri benimsediler. Hürlüğe kavuştuklarını ve başka birtakım âdetleri, gelenekleri kabul ettiklerini anlatmak için kendilerini Mr ve makbul masonlar diye adlandırdılar. Tarikatın merkezi Iskoçyadaki Aberdeen şehrine nakledildi ve bu suretledir ki Tarikat korundu ve yayıldı. _Büyük manastırlar, özellikle ruhanî işlerle uğraşmaktaydılar. Kendi ellerinden çıkma eserler olan büyük dinsel yapılar, zanaatların kuruluşları sırasında bitmiş bulunuyordu. O sırada hür zanaatlar özellikle kökünde bulunan tarikat, Tertiple tarikati olmuştur ki, mensuplarına Templier denmekteydi. TEMPLİER Tarikati, Haçlı Seferleri devrinde, Kutsal Filistin topraklarının korunması için 1118de, Kudüs te kurulmuştu. Hemencecik kaleler, kiliseler, yollar ve köprüler yapmaya başladı. Bunlar kuruluş yasalarını Clairvaux rahibi Saint- Bemard dan almşlardı. Aynı zamanda büyük yapı inşacıları olan bu savaşçı keşişlerin, Cıteaux tarikatinden olan ustaları tarafından Roma geleneklerine uygun olarak yetiştirildiklerine şüphe yoktur. Bunlar Doğu da o bölgelerdeki mimarî dernekleriyle, bu arada Bizans imparatorluğu nun Hristiyan collcgmlavı ve daha IX. yüzyılda Ismailî hareketiyle birlikte kurulmuş bulunan Müslüman loncalarıyla sıkı işbirliği kurmuşlardı. Kudüs krallığının Hristiyanları, bunların her birinden örnek alarak yapıcı toplulukları kurdular. Bunlar sonradan Batı Avrupa da, Templierlerin büyük ölçüde yapı işleri yaptıkları her yerde yayıldı. Templiefler Avrupanın her yerindeki zanaat derneklerinde bir rol oynadılar. Tarikatin her kolunun ileri gelenleri arasında bir magister carpentarius vardı ki gerçek bir mimardı. Tarikatin hizmetindeki yapı işçilerini eğitip yöneten o idi. Bu arada Paris in verdiği örnek manalıdır. Terapilerler bu şehirde çok büyük bir kuruma sahiptiler. Bu teşkilât XII. yüzyılın sonunda şehrin üçte birini kaplamaktaydı ve kralın yargılama yetkisinin dışındaydı. Duvarcıların, taş yontucuların, dülgerlerin ve sıvacıların hemen hepsi Temple tarikatinin kural ve yasalarına tâbi idiler. Templierlerin zanaat toplulukları üzerindeki nüfuzları, tarikatin 1312de kapatılmasıyla sona ermedi. Lâik hayata dönen birçok Templierler gelip bu topluluklara girdiler. Bu katılmalar Flandreda ve îskoçyada büyük ölçüde oldu. Özellikle hatırlatmak gerektir ki Templierlerin bütün malları, bunların mâliklerine verilmiş bütün imtiyazlar ve haklarla birlikte 1312 tarihini taşıyan bir emirname uyannca 1530da Malta Şövalyeleri adını alan Kudüs teki Hastalara Yardım, Saint-Jean Tarikatına devredildi. Temp-Kerelerin hak ve imtiyazlarını böylece devralan bu tarikat bunları, hukukî bakımdan kendi öz mallarına karıştırmaksızın, yüzyıllar boyunca elinde tuttu. Bu hakların muhafazası sonucu olarak Temple mensubu zenaat erbabının yararlandıkları hürlükler de mahfuz kaldı. Bu demektir ki, Temple çerçevesinde kurulmuş, fakat lâik ve tarikatin dışında olan hür zanaatlar demekleri, tarikatle birlikte yok olmadı. Fransa da bu hürlükler kral tarafından birkaç defa kesinlikle tasdik edilmiştir ki bu, yüksek rütbeli bir kilise mensubunun 1701de yazdığı bir muhtırada da belirtilmiş bulunmaktadır. Hattâ görünüşe göre Büyük Britanya da bu hürlükler, sonunda zanaatın tümünü kapsamıştır, öyle ki, hür duvarcılık deyimi sonunda, bütün duvarcılık zanaatını içine almıştır. ****** _Roma Sonrası Yapılanma – Laiklik _ _Roma imparatorluğu yıkıldıktan sonra, Roma kuruluşları kaldırıldı ama bazı meslek kuruluşları gizli olarak yaşamaya devam etti. Sonra da bunlar ortadan kaybolmadılarsa bile, derebeylik toplununum çıkmasına yol açan toplumsal ve politik evrimle birlikte, hiç değilse değişmek zorunda kaldılar. Bağımsız meslek demekleri kurulmasına artık hiçbir hukukî imkân bulunmamaktaydı. Dernekler Hristiyan dünyasında çoğalmağa başlayan manastırlarla birleşmeğe başladı. Yaşamak için tek hukukî imkânı onlara manastır veriyordu. Manastır aynı zamanda güzel sanatlarla bilimlerin meşalesinin yanmağa devam ettiği yerdi. O karışık zamanlarda onun kalın duvarları bir dereceye kadar güvenlik sağlıyordu. Son olarak da kilise yasaları yapı işçilerine kölelikten ve bir timara bağlı olmaktan kurtularak serbestçe gezip dolaşmak, yapı zanaatına çok gerekli olan geçiş hürlüğünü muhafaza etmek imkânını sağlıyordu. Manastır demekleri ve lonca birlikleri Gilde ler Böylece VI. ve VII. yüzyıllara doğru yapı işçileri topluluklarının yeni bir biçimine, kiliseler ve manastırlar inşa eden manastır derneklerine gelmiş oluyoruz. _Ustalar, yapı zanaatının bozulmadan kalmış olduğu eski Got ve Burgond kırallıklannda yetişmişlerdir. Gotik teriminin kökünü belki de başka yerde aramamak gerektir. Aslında bu, şimdi nitelemekte olduğu sanattan çok daha eski bir çağa kadar çıkmaktadır. Bunu daha 950 yılında eser vermiş olan tarihçi Friedegodenin kaleminden de öğreniyoruz. Sonradan gotik terimi, bizim roman sanatı diye adlandırdığımız nesneyi nitelemek için kullanılmağa devam edildi. Sivri kemerli yeni tarzdan ayırdedilmek için buna daha sonra yeni gotik ve eski gotik denildi. Ayrıca bu, öncekinin ilerlemiş biçiminden başka şsy değildir ve ona, bir yapının tonozunun ağırlığından doğan problemin çözümünü de getirmiştir. Gotik sanatla roman sanatın çatışma halinde olduğunu andıran şey, XI. ve XII. yüzyıllarda manastırlar dışnda kurulan yeni tür derneklerin aynı anda ortaya çıkması olmuştur. Bunlar, zanaat topluluklarının taslakları olan lâik, yani dinsel nitelikte olmayan demeklerdi. Demek, yeni ihtiyaçlara uydurulan manastır birliğinin devamından başka şey değildir. Gerçi dinle ilgisi olmayan kimselerden meydana gelmiştir ama, temeli daima kutsaldır; din, bütün meslek hayatının içine işlemiştir. Papaz sınıfı hep onun içindedir. Din adamları olmayan ustalar, papaz hocaların çömezlerinden başka şey değillerdir ve geleneğin sırlarını onlardan almışlardır. Fakat bilgi, halk arasında yayılmaktadır; dinle ilgisi olmıyan ustalar çoğalmış ve çok geçmeden bunların sayısı, papaz sanatçlann sayısını aşmıştır. Kısacası manastır güvenlik, çalışma ve bilgi merkezi olmaktan çıkıp bu rol siteye geçtiği anda, manastır çerçevesinde kurulan zanaat birliği, dernek haline gelmiştir. O sırada el emekçilerine bağımsız gruplar kurma imkânını veren bir başka hukukî birleşme biçimi de Cermen ve Anglo-Sakson ülkelerine öz lonca birlikleri (Güdeler) olmuştur. _Lâtin tarihçisi Tacitus daha o zamandan, en ciddî işleri bol bol yiyip içerek sofrada konuşmak şeklindeki, Germenlere öz bir töreden sözetmektedir. Hristiyanlığm ve kardeşlik duygusunun etkileri altında conviviuma bağlı düşünceler daha belirli bir hal aldı. VII. yüzyıldan başlayarak dinsel ve sosyal Gineler, sonra XII. Yüzyılda da esnaf ve zanaatkâr Gıldeleri ortaya çıktı. Dernek olsun Gilde olsun, ilkin dinsel amaçlar, daha sonra koruma ve yardımlaşma amaçlan güden bu birlikler, görevlerinin alanını yavaş yavaş genişleterek gerçek meslek birlikleri mertebesine yükseldiler. _Kral Louisnin saltanatı sırasında 1268de Zanaatlar Kitabı diye adlandırılan ve Paris esnaf ve zanaatkâr birliklerinin yasalarını derleyen Paristeki Zanaatların Esaslarını yazdırdı. Bir zanaat teşkilâtlanmaya başladı mı Fransa da başlangıçta kullanılan söz, confreriedir. (Dinsel ve toplumsal bir rolü olan yardımlaşma derneği) ****** _Hür Duvarcılar_ _İşçiler Kardeşlik Cemiyetleri, adlarının da gösterdiği gibi işçileri bir araya getiriyorlardı ve başlıca görevleri kendi üyelerinin çıkarlarını korumak olan derneklerdi. Masonluk katiyen bunlardan çıkma değildir, ama her iki teşekkül de aynı kökten doğmuş bulunmaktadır. İşte şimdi de Masonluğun bu demekler arasındaki yerinin ne olduğunu ve her şeyden önce bu terimin niçin kullanıldığını, anlamının ve kökünün ne olduğunu sormanın sırası gelmiş bulunmaktadır. Hür zanaatlar ve hür duvarcılık XIII. yüzyıldan başlayarak örgütlenen zanaatlar her zaman bir tımara ya da bir siteye bağlıydılar. Bunlar ancak daha sonra hür hale gelerek kralî iktidarın emrine gireceklerdir. Timarlarla siteler olsun, kralî iktidar olsun bunlara mesleklerini icra bakımından sıkı kurallara tâbi tutmakta ve zanaatın satın alınması, vergi ödenmesi, gözetleme görevi, yer değiştirme yasağı gibi ağır görevler yüklemekteydiler. Bunlar mesleklerini hür olarak değilse bile (çünkü zanaatın daima kendi kuralları ve kendi usûl ve âdabı vardı) mahallî ve kralî bütün yükümler dışında olarak icra etmekteydiler ve gezip dolaşma hürlüğünden yararlanmaktaydılar. Bu imtiyazları, bu bağışıklıklarla hürlükleri vermeğe yetkili tek iktidar, Kilise idi. _Hür duvarcılardan söz edilen en eski metinler İngiltere de bulunmaktadır. O sırada orada resmî dil ve zanaatların dili Fransızcaydı ve 1376 ile 1396 yılları arasında, çeşitli metinlerde hür duvarcılardan fremasons, masonfree, fremaceom biçiminde söz edildiğini görüyoruz. Buradaki hür sözü, tâbi, uyruk sözünün karşıtı olarak kullanılmaktaydı. Hür zanaat kökünü, dinsel demeklerin dindışı (lâik) demekler haline geldikleri dönemde, kilise tarikatlarının yetkisine dayanarak almışa benzemektedir. Bu demekler manastırdan ayrı ve bağımsız hale gelmiş olmakla beraber yine de içinden çıkma oldukları ve ruhanî alanda olduğu kadar cismanî alanda da tâbii bulundukları Kilisenin imtiyazlarından yararlanmağa devam ettiler. Beri yandan, hürlüklerinin sınırı da zanaatın kurallarıyla çizilmiş bulunmaktaydı. ****** _Masonluğun Büyük Britanya’daki Doğuşu_ … ******* ******* _ ÖNSÖZ _ _Eğer masonluk, uzun süredir yalnız bilinen gerçeklerden ibaretse herkes tarafından tanınması ve epey eskimiş olduğu için de artık merak uyandırmaması lâzımdır! Ama gizli yanlarını örten esrar perdesi, sık sık kaldırılmakla beraber, yine de gönüllerde heyecan, zihinlerde merak uyandırmaktadır. Bununla beraber çok kimseler, bilgisizliklerine rağmen, sırf kulak dolgunluğuyla, onun hakkında önyargılara dayanan, yerli-köklü bir fikir edinmektedirler. _Işığın Çocukları adlı mason konulu kitabı eleştiren gazeteci Mathieu Galey, geçenlerde şunları yazıyordu: Kendi hesabıma bu gizli cemiyet bana az-çok çağımıza uymaz bir hareket gibi görünürdü; acaip, ya da esrarlı rütbelerinin, derecelerinin adları da, yine bunlar kadar acaip olan rütbeleri ve dereceleri gibiydi sanki. Bununla beraber, özellikle masonların çok sayıda nüfuzlu oldukları Anglo-Sakson ülkelerinde masonluğu objektif ve bilimsel olarak incelemek faydalı görülegelmiştir. _Tarihsel alanda çok belirli olan bu gelişme, doktrin alanında daha çekingen, daha belirsizdir. Olayların gerçek durumu A. Mackey in 1869 da, Masonluğun Sembolizmi adlı eserinde öne sürdüğü şu düşünceye pek uygun düşmemektedir: Çok uzun zamandan beri yapıldığı gibi, basit bir toplumsal kurum değil de bir bilim telâkki edilen masonluk, artık kurgusal bilimler arasında itiraz götürmez ve apayrı bir yer işgal etmektedir. Bunun nedenleri çeşitlidir. Masonluk doktrininde ancak akılcılığın bir ifadesini, dolayısiyle dinlerin dogmalarına karşı koyan bir hareketi görmek isteyen mason olsun veya olmasın bazı kimselerin üstünkörü düşünceleri üzerinde durmayalım. Bu, daha kanıtları görmeden pek kesin olmayan bir sonuca varmak ve bu kanıtları özel belirtiler ya da dış görünüşler üzerine kurmak olur. Oysa bilim ancak genel nesnelere dayanmaktadır. Fakat bütün güçlük de işte buradadır. Gözlenen olaylar ve bunları kendi aralarında birleştiren mantıklı bağlar, insan bilgilerinin akılcı bir açıdan incelenişiyle edinilen deneysel düşüncenin kapsamı dışında kalır görünmektedir. Bir yandan çeşitli mason kuruluşları, kurallarına ve tüzüklerine göre, aynı amaçları güder görünmemektedirler. Öbür yandan da, doktrin'i meydana getiren bu amaçlar her zaman kullanılan kavramlardan yapılma, alışılmış bir dille ifade edilmemektedir. Masonlar, öğrettiklerinin bir usul ve âdap sayesinde anlaşılır hale gelen semboller'le açıklandığını söylüyorlar. Çoğunlukla gizli bilimlere yakın olan bu ifade tarzı, yalnız doktrinin anlaşılmasına uzun zaman engel olmakla kalmamış, ona gösterilebilecek ilgiyi de kösteklemiştir. ****** _Paul Naudon(1915 – 2001) Hukuk Doktoru – Tarihçi. ************** ************** _ Terimler _ _Ezoterizm: Bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterik bilgiler, yani derin bilgiler ve sırlar, sadece belli eğitimlerden geçerek o bilgileri almaya hak kazanan, hatta o bilgilere layık olan kişilere açıklanmalıdır. Aynı zamanda da kimseye kaldıramayacağı bilgilerin verilmemesi gerekir. Çünkü taşınamayan bilgi, kişiye hem yarar sağlamayacak, üstüne bir de zarar getirebilecek potansiyelde olacaktır. _Ezoterik – içrek – içsel, mistik (içe yönelik anlam). _Egzoterik – dışrak - dışsal (dışa dönük anlam) herkes tarafından bilinen öğretiler. _İnisiyasyon - Kılavuzluk: Bireyin spiritüel gelişimi için, bir üstadın kontrolü altında, sınavlara dayalı tarzda, metotlu olarak eğitimi. _Mistisizm – Gizemcilik: Akıldan çok sezgiye yer veren, Tanrı’ya gönül yoluyla ulaşılabileceğini benimseyen inanç ve düşünce. Doğaüstü güçlerin var olduğunu ve bunlarla ilişki kurulabileceği temeline dayanan dinsel dünya görüşü. Mistisizmin kaynağı, dinlerin ve güzel sanatların ilham aldıkları kaynaktır. Yani, görünen dünyanın ötesindeki görünmeyenin bilincidir. Dinî tecrübenin tarihte çok öne çıkan bir biçimi. Mistik tecrübenin en karakteristik yönü mistiklerin Tanrı ile vasıtasız bir temas kurduğu iddiasında kendini göstermektedir. Bütün mistiklere göre mutlak hakikatin varlığı aşkındır; fakat aynı zamanda mutlak hakikat zaman ve mekânda bulunan bütün bir evrenin esasen tek olan iç ve zatî varlığıdır. _Spiritüalizm – Ruhçuluk - Tinselcilik: Ruhun maddeden ayrı bir cevher olarak varlığını kabul eden bütün mezhep, öğreti, akım, yol ve inanç sistemlerini kapsayan genel addır. Spiritüel, kişinin manevi yaşama odaklanması ve materyalist düşünceden uzaklaşmasıdır. Negatif düşüncelerden tamamen arınmış, ruhunu güzellik ve pozitiflikle beslemiş olan kişiler spiritüel yaşamın sırrını çözmüştür. _Tasavvuf – Sûfîlik - Kinizm: Sufizm, insanın akıl yoluyla erişemediği ilahî hakikatleri ve gayb âlemine ait hakikatleri manevi latifelerle arama yoludur. Hedef, insan-ı kâmil olmaktır. Bir başka deyişle, Sufizm, İslam inanışına göre, kişiliği kötü huylardan temizleyip, ruhu pak edip, olgunluk ve kemale erme yoludur. İslam'ın iç veya mistik yüzü olarak tarif edilir. _Mason: “Duvar ustası” anlamında ve Fransızca maçon’dan gelir. _Farmason: Serbest duvarcı, inançsız, dinsiz demek. _Misyoner: Başkalarını belirli bir öğretiye, özellikle dini bir öğretiye ikna etmeye çalışan, onları bu öğretiye çekme amacını üstlenen kişileri tanımlamada kullanılır. _Kabala: Siyonist Yahudilerin gizli dünya devleti. Büyük İsrail hayali ve masonik örgütlenmeleri: Şeytan ve cinlerle ilişkiye giren, büyü ve kehanet gibi gizli öğretilere göre hareket eden hahamların yüzyıllar boyu birbirine aktararak korudukları şifreli sırlara ve şeytani esaslara kabala denir. Seçkin ve üstün ırk oldukları ve dünyaya hakim olacakları ve Siyonistlerin uşakları olan evangelistlerin inancıdır. ****** Mason Locaları _Büyük Şark Locası (Fransa) _Komünizm Locası (Rusya) _İskoç Locası (İngiltere) _York Locası (Almanya) _Diğerleri: Hayır kurumu görünümündeki Rotary ve Lions kulüpleri, Masonlarla resmi bağı bulunmayan partiler, sivil örgütler, dini cemaatler, köşe yazarları, sanatçı, din adamı gibi önlüksüz masonlar ve tüm insanlık(Potansiyel köleler) (Gizli Dünya Devleti, kitabından) ************* ANDERSON MASON KANUNLARI _1723 yılında İngiltere Büyük Locası tarafından, James Anderson'a verilen görev ile yazılmış olan ve Masonluğun ilk ve en önemli yazılı kurallar dizisi. _Anderson Anayasası_ _Bir Mason, ahlak yasasına uymak zorundadır ve asla budala bir ateist veya dinsiz bir liberten olmayacaktır. _Birbirinizi, size öğretildiği gibi, nezaketle selamlayacak, birbirinize Kardeş diye hitap edeceksiniz. Her türlü tartışma ve kavgadan, her türlü iftira ve dedikodudan kaçınacaksınız. Herhangi bir dürüst Kardeşe başkalarının iftira etmesine izin vermeyecek, şeref ve emniyetiniz elverdiği sürece onun itibarını koruyacak ve ona her türlü yardımı yapacaksınız. _Bir Mason, nerede yaşar ve ne işte çalışır olursa olsun, devlet otoritesi için barışçıl bir unsurdur. Ve hiçbir zaman ulusun barış ve refahına karşı entrikalar ve suikastlar içinde bulunmayacağı gibi, görevli olmadıkça da devlet idaresine müdaheleden kaçınır. Masonluk, savaş, kan dökülmesi ve karışıklıktan daima zarar görmüş olduğundan, eski krallar ve prensler, hep barış zamanlarında gelişmiş olan sanatçıları, barışsverlikleri ve bağlılıklarından dolayı teşvik etmişlerdir. Böylece rakiplerinin saldırılarını fiilen karşılamışlar ve kardeşliğin onurunu yüceltmişlerdir. Dolayısıyla, eğer bir kardeş devlete karşı isyankar olursa, hiçbir zaman o isyanında destek bulamaz. Ona ancak mutsuz bir insan olduğu için acınabilir. _Loca, Masonların toplandıkları ve çalıştıkları yerdir. Dolayısıyla bu toplantıya ya da usülüne göre örgütlenmiş Masonlar cemiyetine Loca denir. Her kardeş bir Locaya katılmak ve onun iç tüzüğü ile genel tüzüklere uymak zorundadır. _Bir Locanın üyesi olabilmek için, iyi ve doğru, hür doğmuş, ergin yaşta, ağırbaşlı ve iyi şöhret sahibi olmak gerekir. Köleler, kadınlar, ahlaksız veya kötü şöhret sahibi kimseler Loca üyesi olamazlar _Masonlar arasında her türlü yükselme, yalnız gerçek değer ve liyakat üzerine kuruludur ki böylece Lord'a daha iyi hizmet verilebilsin, kardeşler mahcup olmasın, Krali Sanat hor görülmesin. Dolayısıyla bir Üstat veya Nazır, kıdeminden değil, liyakatinden dolayı seçilir. Bu hususları yazıyla anlatmak imkansızdır. Onun için her kardeş, Locada yerini boş bırakmamalı ve bunları kardeşliğe özgü yollarla öğrenmelidir. Adaylar şunu bilmelidirler ki, bir Üstadın kendisini Çırak olarak kabul edebilmesi için ona verecek yeterli işi olmalıdır. _Hiçbir kardeş, Kalfalıktan geçmeden Nazır, Nazırlık yapmadan Üstat, Üstat olmadan Büyük Nazır olamayacağı gibi, üst kademelerden bir centilmen, seçkin bir bilgin, seçkin bir mimar veya başka bir sanatkar, onurlu bir aile mensubu ve Locaların düşüncesine göre, müstesna bir büyük yeteneğe sahip olmadan Büyük Üstat olamaz. _Masonluğa özgü bir işte asla düz bir işçi çalıştırılamaz. Acil bir zorunluluk olmadıkça da Hür Masonlar, hür olmayanlarla birlikte çalışmayacaklardır, zira Kardeşlere ve Kalfalara öğrettiklerini düz işçilere ve kabul edilmemiş Masonlara öğretmeyeceklerdir. *********** _Masonluk_(Vikipedi) _Mason’un kelime anlamı “özgür duvar işçisi” demektir. Masonluk, 17. yüzyılın başlarında duvar ustalarının yeterliliklerini ve müşterilerle ilişkilerini düzenleyen yerel localara dayanan, kendi tanımına göre "kardeşlik" üzerine kurulu kurum. Masonluk, Ortaçağ'daki ve Rönesans'taki zanaat örgütünün değişik bir biçimde devamı olarak ortaya çıkmaktadır. Ortaçağ'da katedral ve kiliseleri inşa eden duvar ustalarına mason diye hitap edilmiştir. Bu zanaatkarların mesleki sırları saklamaları için aralarında kullandıkları sembolik anlamlar taşıyan kelimeler ve rumuzlar olmuştur. Aynı zamanda Tanrı'nın evini inşa ettikleri için halk ve din görevlileri arasında masonlar yani duvar işçileri kutsal olarak kabul edilmişlerdir. Operatif masonlar toplandıkları loncalarda çalışmalar yapıyorlardı. Aralarında Çırak, Kalfa ve Usta olarak belirlenmiş, becerilerine ve bilgi birikimlerine göre şekillenen bir derece sistemi mevcut olmuştur. _Masonluğun kökleri ile ilgili bir başka çokça tartışılan ve öne sürülen konu ise, Masonların, şövalye kökenli bir topluluk olması ile alakalıdır. Tapınak Şövalyeleri'ne 1307 yılında Vatikan ve Fransa başta olmak üzere çoğu Avrupa krallığı tarafından açılan açık savaşın ardından 1314 yılında İskoçya'nın İngiltere'ye karşı kazandığı Bannockburn zaferinde Tapınak Şövalyeleri'nin kendi kıyafet ve kılıçları ile İskoç kralı Robert Bruce'un yanında savaştıkları, tüm tarih kitaplarında yerini almış bir gerçektir. Masonların kullandıkları pek çok sembolün şövalyelerden gelmiş olması bir sır değildir. Örneğin, kılıçlar. _Kimlikleri ortaya çıkan Tapınakçılar, kendilerine -daha önce kıta Avrupasında olduğu gibi- yönelebilecek saldırılardan korunmak için, duvarcı loncaları kimliğine bürünmüş, sembollerini ve çalışmalarını eski duvarcıların sembolleri ile birleştirmiş ve eski sembollerine bu yönlü anlamlar da yüklemiş, duvarcı kimliği ile kendilerini tanıtmışlar, _Masonluk, çeşitli biçimlerde mevcut olup üyelerinin tek manevi ve metafizik idealleri paylaşması ile karakterize olur. Bunlardan ilki "Yüce Varlık"a olan inançtır. Masonlar, bu varlığın adlandırılmasında Evrenin Ulu Mimarı ifadesini kullanırlar. _1717’de Londra'da bir araya gelen dört locanın girişimiyle Londra Büyük Locası kurulmuştur. Büyük Loca, geleneksel ve kadim yasalarını derleme görevini Protestan bir Rahip olan James Anderson'a vererek ilk yazılı anayasasını oluşturdu ve Masonluğun, ara vermeden sürdürülecek olan, yazılı tarihi ve ilk yazılı yasaları böylece resmen başlamış oldu. Anderson Anayasası (veya Anderson Yasaları veya Nizamnamesi) adı verilen bu kuralların ana hatlarına, bugün hâlen dünya düzenli Masonluğunca riayet edilmektedir. Geleneksel olarak, günümüzde de sürdürüldüğü şekliyle, İngiltere Birleşik Büyük Locası Büyük Üstatları kraliyet ailesi ile soylu dük veya lordlar arasından seçilir. İrlanda ve İskoçya'nın Büyük Locası 1725 ve 1736 yıllarında peş peşe kuruldu. Amerikan Devrimi'nden sonra eyaletlerde bağımsız ABD Büyük Locaları oluştu. _Masonlara göre masonluk akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. _Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan örgüttür. _Çeşitli ülkelerdeki mason örgütleri ortak amaç ve ülküde birleşme bakımından evrensel, kendi yurtlarındaki yönetsel kuruluşlarında ise tümüyle bağımsız ve ulusal birer kurumdurlar _Masonluk, insanlık ülküsü noktasında insanlar arasında sevgi, saygı, tolerans, hak eşitliği, evrensel kardeşlik ve bilimsel gelişmenin gerekliliğini kabul eder. Bütün insanlar arasında, sevgi, hoşgörü ve kardeşliğin kurulmasını hedefleyen ve çalışmalarını hakikatin araştırılması yolunda yoğunlaştırmış bir fikir üst yapı kurumudur. Sonuç olarak masonlar, masonluğu dogmatiklikten uzak, akıl ve bilimin öncülüğünde belli erdem değerleri ile ideal insana giden tekâmül yolu ve de yetkinleşme sanatı olarak tanımlamaktadırlar. _Masonlara göre, bir masonun amacı her bakımdan gelişmiş, ideal bir insan olmaktır. Bu doğrultuda masonik felsefe, daha iyi bir birey olmaya odaklanmıştır. Öyle ki masonlukta, kötü bir bireyi iyi bir birey haline getirme uğraşı söz konusu değildir. _Dinle, Gör ve Ketum Ol_ _Masonlar, kendi aralarında mesaj niteliği taşıyan birtakım mottolar da kullanırlar. Bu mottolardan biri olan: "Audi, vide, tace" yani "Dinle, Gör ve Ketum Ol" anlamına gelen Latince motto, masonların genel yaşam biçimlerini şekillendiren tavrı özetlemektedir. Masonlar arasında; dinlemek, görmek yolunda bir adım olarak kabul edilmekte ve bu eylem neticesinde kişi yaşam üzerine düşünüp gerçeği kendi içinde aramaya başlamasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Masonlar arasında sık kullanılan bir diğer motto olan V.i.t.r.i.o.l.'de ise yine aynı şekilde insanın içine bâtın bir yolculuğa çıkıp, kendi ve evren üzerine derin bir düşünceye sevk edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Masonlar benzer bir düşünce sevkini, aralarına yeni katılan adayı sadece bir mumun yandığı ve bir kitap ile kuru kafanın bulunduğu karanlık bir odada ölüm ve yaşam üzerine düşündürmek amacıyla yalnız bıraktıkları mason adayına karşı gerçekleştirirler _33_ _Geleneksel dünya düzenli Masonluğu Büyük Locaları, Çırak, Kalfa ve Üstat olmak üzere Masonluğun üç remzi derecesinde çalışırlar _Mason Localarının da kabul ettiği İskoç Ritüeline göre masonluk 33 derece üzerine düzenlenmiş bulunmaktadır. Her derece belirli bir öğretinin temelini oluşturmaktadır ve kendine özgü sembolleri, kutsal kelimeleri, ritüeli ve ikaf töreni vardır. Ashmole, 33 dereceyi dört gruba ayırmıştır. Birinci grup 1-3. dereceleri içerir. Operatif Masonluğun çırak-kalfa-usta derecelerine gelmektedir, ikinci grup, 15 dereceli olacaktır ve geçmişe ait bütün ananeler parça parça açıklanacaktır. Esası Rose-Croixlardan alınmıştır. Üçüncü grup 13 derecelidir ve Templier Şövalyelerinin geleneklerini yansıtmaktadır. Sonuncusu dördüncü grup, Simyagerlerden alınmıştır ve bütün derecelerin sentezini belirtmektedir. Ashmole'nin bu ayrımına karşılık, şimdiki 33 derece 7 kısma ayrılmaktadır. _Masonlar bir Loca için Loca yerine Masonik Tesisler, Localar veya Tapınaklar ("Felsefe ve Sanat amaçlı") terimlerini kullanabilirler. Birçok ülkedeki Localar günümüzde önyargı ve şüphe oluşturmamak için bu tür terimleri kullanmaya başlamışlardır. _Türkiye Büyük Locası - Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası_(1720) _En eski Türk Mason Büyük Locasıdır. İlk Türk Masonlar, İbrahim Müteferrika ve Yirmisekizzade Mehmed Said Paşa'dır. Büyük Loca, Sultan tarafından 1876 yılında yasaklandı. 1909 yılında İstanbul'un yeni yönetimiyle geri dönen Büyük Loca, gizli çalıştığı için 1922 yılında tekrar kapatılıp, 1925 yılında yeniden açıldı. Fakat 1930 yılında, dünya ve ülke konjonktürünün gelişimine bağlı olarak, sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü faaliyetlerin Halkevleri bünyesinde toplanmaya başlamış olması ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın da isteğine uyarak Ekim 1935'de çalışmalarını durdurmuştur. Bügün 200'ün üzerinde Locasında çalışan 14.000 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası; geleneksel, düzenli Masonluğun Türkiye'deki tek temsilcisidir. _1956da ilk Türkiye Büyük Locası kurulur ve Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası olarak tasdik edilmiştir. 1965 yılında İskoçya Büyük Locası tarafından tanınması ve tasdik töreninin icra edilmesinden kısa bir süre sonra; çeşitli dini, siyasi ve yönetimsel problemleri olan çok küçük bir grup Türk Masonluğu'ndan ayrılarak düzensiz bir oluşuma gider. Bu grubun Türk ve Dünya Masonluğu ile alakaları, 1966'nın Ağustos ve Eylül aylarında birbiri ardına gelen kararlar ile süresiz olarak kesilir. İngiltere Birleşik Büyük Locası'nın Türkiye Büyük Locası'nı kabul etmesi ise ancak 1970 yılındadır. _Osmanlı topraklarında Masonluğun gelişimi incelendiğinde Londra'daki ilk büyük locanın kuruluşundan sadece dört yıl sonra, 1721 yılında Fransız Masonlarının İstanbul’da bir loca kurdukları görülür. I. Mahmut döneminde, 1748 yılında bir fermanla Mason locaları kapatılmıştır. Locaların kapatılması ile ilgili bir ferman çıkarılmasına Katolik Fransa ile olan yakın ilişkiler ve özellikle Papalığın Masonluğu aforoz kararının etkili olduğu ileri sürülebilir. 1826 yılında, Vaka-i Hayriye ile birlikte Yeniçeri Ocağının ve buna bağlı olarak Bektaşi tarikatının kaldırılması sırasında Mason locaları da Bektaşilikle bir tutulup kapatılmıştır. ************ _Masonluk_(İslâm Ansiklopedisi) _Masonluğun son iki yüzyıllık geçmişi genel olarak bilinmekle beraber daha öncesine ait tarihi sırlar, efsaneler ve mitlerle kaplıdır. _17. yüzyılın sonlarında masonların sayısı giderek artmaya kazandı. Bunların çoğunlukta olduğu localar, kendilerine tarihî kökler kazandırmak amacıyla eski tarikatların ve şövalye topluluklarının mistik âyin usullerini benimsemeye başladılar. Kudüs’teki Süleyman Mâbedi masonluk mesleğinin başlangıcı olarak benimsendi, bu mâbedin mimarı olduğu kabul edilen Hiram Usta da masonluğun pîri sayıldı. _Fransız masonları 1789 Fransız İhtilâli’nde etkili oldular. Masonluğun hürriyet-eşitlik-kardeşlik ilkeleri Fransız İhtilâli’nin de mesajı olarak tarihe geçti. Loca yapılanmasındaki biraderlik ve sembolizm, yerini hiyerarşik derecelenmeye ve buna uygun ritüellere bıraktı. Aynı dönemde masonluk, İskoç ve York geleneği olmak üzere günümüze kadar devam eden iki ana sisteme ve kola ayrıldı. İskoç kolu Fransız, York kolu Anglo-Sakson motiflerini taşımaktaydı. _Anglo-Sakson masonluğu İngiltere Krallığı’nın himayesinde Amerika, Kanada, Hindistan, Afrika ve Kuzey Avrupa’da; daha seküler ve siyasî içerikli Fransız kolu ise Avusturya-Macaristan, İspanya, Portekiz, İtalya, Ortadoğu ve Latin Amerika’da yayıldı. _1738’de Papa XII. Clement masonluğu din dışı ilân etti. Masonluk çarlık Rusya’sında yasaklandığı gibi komünizm döneminde de burjuva kapitalizminin bir kurumu sayılarak faaliyetlerine izin verilmedi _Masonluk insanla Tanrı, insanla insan ve insanla madde arasındaki ilişkileri sembol ve mecazlarla anlatır. Hiyerarşide en alt derece olan çıraklık, insanın doğuşundaki zayıf ve çaresiz durumu temsil eden çocuklukla sembolize edilmiştir. Bu dönemde çırak bütün dillerin yerini tutan sembollerle ifade edilen masonik dili öğrenir. Gençlikle sembolize edilen ikinci derecenin adayına (kalfa) daima sebat tavsiye edilir, sanata ve bilime yönlendirilir. Ustalıkla sembolize edilen üçüncü derecede “ruhun lisanına işlenmiş olan” semboller önem kazanır. Bu üç dereceye “remzî dereceler”, 4-33. derecelere “felsefî dereceler” denir. Masonlar birbirine “birader”, mason olmayana da “hâricî” derler. _ Masonların bulundukları mekânların, kullandıkları malzemelerin, toplantı günlerinin, ritüellerdeki hareket ve duruşların da sembolik anlamları vardır. Hakikat ışığının doğudan geldiğine inanıldığı için masonluk esaslarına uygun bir hayat tarzının sürdürüldüğü yer olan loca doğudan batıya dikdörtgen şeklinde olup doğuya dönüktür. Masonluk öğretisine göre locaların yıldızlı tavanı gök yüzünü, dolayısıyla masonluğun bütün insanlığı kuşatmasını, siyah-beyaz damalı yer döşemesi iyi-kötü, sıcak-soğuk gibi zıtlıkları temsil eder. Locadaki iki büyük tunç sütundan soldaki gücün, sağdaki devamlılığın sembolüdür. Loca dünyanın sembolü, masonun kalbi de locanın sembolüdür. Locadaki gönye, tesviye ve şakul amblemleriyle sembolize edilen üç baş görevliden üstâd-ı muhterem ruhu, birinci nâzır canı, ikinci nâzır insandaki bedeni remzeder. _“Tekris” adı verilen masonluğa giriş âyin ve merasimleri farklı geleneklerde bazı değişiklikler gösterse de yaygın uygulamaya göre aday tekrise hazırlanırken önce üzerindeki bütün madenleri çıkarır; ardından lamba, kum saati, tuz, kükürt vb. sembollerin bulunduğu bir odada tek başına bırakılır. Bu arada sorumluluklarıyla ilgili soruya cevabı ile vasiyetnâmesini yazması istenir. Bazı elbiselerini çıkardıktan sonra gözleri bağlı olarak mâbede alınır ve kılıçla tekris edilir. Masonluğun bütün geleneklerine ve esaslarına gönüllü uyacağına ve masonluk sırlarını ifşa etmeyeceğine dair inandığı kutsal kitap üzerine yemin eder. Bundan sonra locanın bütün faaliyetlerine ve toplantılarına devam ederek belli aşamalardan geçip 33. derece masonluğa ulaşabilir. _Eleştirilerin başında bulundukları ülkelerde yerleşmiş millî, siyasî ve ahlâkî değerlerin ve yapılanmaların üstüne çıkarak masonluğun ilkeleri dışında her türlü otoriteye karşı gelmeleri, güç merkezlerini ele geçirip yönetimlerde söz sahibi olmaları gibi hususlar gelir _1853-1856 Kırım savaşı Osmanlı masonluğunun dönüm noktası olmuş, Bâbıâli’nin Rus tehdidine karşı Avrupa desteğine ihtiyaç duyması mason faaliyetlerine hoşgörülü bakmasına yol açmıştır. Osmanlı ulemâsının ise masonluğu hâlâ bir Hıristiyanlık meselesi olarak gördüğünü, Hoca İshak Efendi’nin 1862 yılında yazdığı Şemsü’l-hakīka adlı eserinde masonluğun hıristiyanların eksikliklerini tamamlamak için meydana çıkarıldığını, bunların İslâm’ı tanımaları halinde müslüman olacaklarını belirten ifadelerinden anlamak mümkündür. Avrupaîleşme eğilimleri, Avrupa yüksek sınıflarının ve hânedan mensuplarının mason olmaları ve masonluğun sosyal ve entelektüel bir statü sayılması gibi sebepler Osmanlı seçkinleri arasında da masonluğun kabul görmesini teşvik etti. Üstat mason olan Cleanti Scalieri’nin V. Murad’ı tekrar tahta geçirme gayretleri, Ali Suâvi ve Çırağan Vak‘ası gibi olaylar II. Abdülhamid’in masonluğa bakışında etkili oldu, böylece Osmanlı masonluğu dönemin genel karakteri çerçevesinde bir kısıtlanma süreci yaşadı. Bu durum masonların II. Abdülhamid muhaliflerine destek vermesine, İttihat ve Terakkî ile iş birliği içine girmesine zemin hazırladı. İlk irtibat, Selânik’te İtalyan Büyükdoğu Locası’nın üstâd-ı a‘zamı olan yahudi asıllı Emanuelle Carasso (Karasu) ile sağlandı. 1901-1908 arasında bu locada tekris edilen 154 kişiden on sekizi memur, dokuzu subay olmak üzere kırk ikisi Türk idi. Talat Paşa da bu locaya 1903’te katılmıştı. _1930’larda Türkiye’de yirmi üç loca ve 2000 kadar üyenin mevcudiyeti hesaplanıyordu. Atatürk’ün tâlimatı üzerine Türk Mason Cemiyeti bütün mal varlığını halkevlerine devrederek 14 Ekim 1935’te çalışmalarına son verip “uyku dönemi”ne girdi. Çok partili siyasî hayata geçilince masonluk faaliyetleri 1948’de tekrar başladı; _Genel olarak I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Arap devletlerinde ve diğer İslâm ülkelerinde masonluk gittikçe yoğunlaşan siyonizm hareketleriyle ve özellikle İsrail Devleti’nin kuruluşuyla irtibatlandırılarak yahudilerin İslâm’a karşı bir komplosu ve Avrupa sömürgeciliğinin İslâm ülkelerine yönelik bir aracı olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede Fransız kolunun dinî değerleri dışlayan karakterinin yanı sıra XX. yüzyıl başlarındaki İngiliz masonluğunda yahudilerin tesiri ve İsrail Devleti’nin kuruluş sürecinde İngiliz ve Amerikan masonlarının çalışmaları etkili olmuştur. *********** _Masonlara göre Masonluk_ _Masonluk, Tanrı’ya inanç temeli üzerine kurulu ezoterik ve inisiyatik bir kardeşlik kurumudur. İnsanlar arasında sevginin, toleransın ve kardeşliğin hüküm sürmesini; insanlığın hürriyet, barış, adalet ve huzur içinde gelişmesini hedefleyen Masonluk, ortak bir insanlık ülküsünün gerekliliğini kabul eder. Bu ülkünün gerçekleşmesi için insan kişiliğine saygıyı, bütün insanların iyiliğine çalışmayı, bireyin özgürlüğü ve ahlaki sorumluluğunu, insanların hak ve ödev eşitliğini, bilime saygıyı temel ilkeler olarak benimser. _Masonluk toplumsal değil, bireysel bir öğretidir. Mesajlarını mensuplarına, en üst düzeyde bir fikir özgürlüğünü sağlayacak biçimde, semboller vasıtasıyla verir. Üyelerini, toplu ya da tek tek, bir kanaat veya fikri kabul etmeye ve açıklamaya asla zorlamaz. Her üye Masonluğun temel ilkeleri ışığında izleyeceği yolu, kendi aklı ve vicdanıyla saptar. Esasen Masonluk insana kendini tanımayı öğretir. Masonluk çatısı altında Hakikati arayan Masonlar, bu çalışmada evvela kendilerini bulduklarından, Masonluk her üyesi için farklı bir anlam ifade edebilir. Dolayısıyla Masonluk bu sitede verilen temel bilgilerden çok daha fazlasıdır. Her Masonun kendisini özgürce ifade edebildiği bir yaşam biçimidir. _Masonluğa kabul edilmek için "Tekris" adı verilen bir giriş töreninden geçmek şarttır. Daha önce milyonlarca insanın yaşadığı Tekris Töreni, insan ruhuna hitap eden anlamlı bir geleneksel törendir. Bu törende adayı utandıracak, vicdanına veya inançlarına aykırı gelecek ne bir söz ne de bir fiil vardır. Kendi arzu ve isteğiyle Mason sıfatını kazanan herkes, istediği zaman üyelikten ayrılmakta serbesttir. _Masonluğun üye olmayanlarca gizli bir topluluk olarak görülmesinin nedeni, üyelerinin çok eski zamanlardan bu yana kullandıkları tanışma işaretleridir. Oysa ki Masonluğun ülküsü ve ilkeleri asla sır değildir. Masonlar arasında sır olarak kabul edilen tanışma işaretlerinin ise, sadece tarihten gelen sembolik anlam ve özellikleri vardır. Mason olduğunu açıklama özgürlüğü ve yetkisi vardır. Ancak bir üye, başka bir üyenin Mason olduğu yolunda bir açıklama yapmak yetkisini kendinde görmez. _Masonluk salt maddeci bir dünya görüşünü reddeder. Üyelerinin bir Yüce Varlığa inanmalarını şart koşar ve bu şartı sağlamayan insanları hiçbir suretle arasına almaz. Esasen Masonlar çalışmalarına Evrenin Ulu Mimarı'nın adını anarak başlarlar. _Masonluk bu suçlamaları, batıl inançlara ve taassuba saplananların kendilerine karşı yaptıkları bir haksızlık olarak değerlendirmektedir. İşte bu yüzden, tarih boyunca, kendine karşı yapılan hiçbir saldırıya yanıt vermemiş, kendini savunma gereği duymamıştır. Zaten, kendi akıl ve vicdanıyla hareket eden her objektif insanın, Masonluğun kendisini tanıtmak için yaptığı açıklamaları samimiyetle anlamak istemesi, Masonluğun ne olduğunu ve ne olmadığını öğrenmesine yetecektir. _Masonluk, her ülkede, o ülke sınırları içinde faaliyet gösteren bir Büyük Loca tarafından yönetilir. Hiçbir ülkedeki Büyük Loca, başka bir ülkedeki Büyük Loca’nın işlerine karışamaz *********** _Tapınak Şövalyeleri_(Vikipedi) _Süleyman Tapınağı ve İsa'nın Fakir Askerleri. Hristiyan askerî tarikatlarından biridir. _Fransız soylusu Hugues de Payens tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kuruldu. Bu 9 şövalye ile gerek kan gerek evlilik ile bağı vardı.Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece %10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır _Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kafirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. _1118 yılında Fransız Hugues de Payens ve arkadaşı Godfred Saint-Omer hacıları korumak amacı ile kuracakları tarikata destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baudouin'e başvurdular.[4] Kral onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlandırılan Tapınak Dağı'nda bir yer verdi. Mescid-i Aksa'nın da burada bulunması ve Süleyman Tapınağı'nın kalıntılarının da burada bulunduğuna inanılması sebebiyle kurulan tarikat, "İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Takipçileri"[1] adını aldı. Papa II. İnnocentius tarafından yayınlanan özel bir fermanla tarikat mensupları bütün ülke sınırlarından serbestçe geçme, vergi ödememe ve Papa dışında hiçbir otoriteye karşı hesap vermeme gibi geniş haklara sahip oldu. Papa'dan gördükleri bu destek sonrasında Avrupa genelinde soylulardan para, arazi ve askerî destek gördüler _Tarikat bağışlar ve kendi yatırımlarıyla elde ettiği gelirlerle Avrupa'nın ve Orta Doğu'nun birçok yerinde kiliseler ve kaleler kurdu. En güçlü zamanlarında Kıbrıs Adası, tarikatın yönetimi altındaydı _Tarikat hiyerarşik bir yapılanma içerisinde bulunmuştur. Büyük Üstât: Birliğin mutlak hâkimidir. İhtiyar heyeti: Büyük Üstât’a hem vekillik hem de danışmanlık yapardı. Mareşal: bölgesel komutanlardan sorumlu. Bölgesel komutanlar: _Tapınakçılar tarih sahnesine çıktıkları ilk dönemlerden itibaren güvenilir bankacılar olarak tanındılar. Tapınak aslında Avrupa’nın ilk bankasıydı. Tapınakçılar’ın kendilerini başarılı birer banker olarak kanıtlamalarında tuttukları titiz kayıtların ve müşterileriyle girdikleri tarafsız ilişkilerin büyük rolü vardı _1307 yılında Papa, özellikle son yıllarda tarikat hakkında yapılan suçlamalardan rahatsız olduğu için Fransa Kralı IV. Philippe'in baskısıyla tarikatı aforoz etti ve tarikat üyeleri tutuklanarak işkence altında kabule zorlandıkları suçlamalardan dolayı idam edildiler. *********** _Cizvitler_ _İsa Tarikatı. Mesîh’in askerleri. 1534’de Paris’te, ilk lideri Loyola’lı İgnatius’un da olduğu 7 arkadaş tarafından kurulmuştur. Tarikat üyeleri göze batmadan toplum içerisinde uyum içerisinde yaşarlardı. Özellikle eğitim alanında örgütlenirler ve misyonerlik faaliyetlerinde bulunurlar. Cizvitler, fikirlerine karşı çıktıkları bir kurum ya da topluluk ile karşılaştıklarında asla açıkça kavgaya girmezler, sinsi ve gizlice her türlü etkinlikte bulunarak o kuruluşu yıpratırlardı. Kısa vadeli hedefler yerine hep uzun vadeli hedeflere yönelmiş ve özellikle insana yatırım yapmıştır. Reformasyon ve protestanlığa karşı bir muhalefet oluşturmuş; hükümetleri, aydın ve entelektüel çevreleri etkileri altına almayı başarmışlardır. Katolik Kilisesinin olumsuz tepkisiyle karşılaşmış ve kabul görmemişti. Ancak Cizvitler, Protestanlara ve Anglikan mezhebine karşı sert tutumları nedeniyle Papalığın beğenisini kazandılar. Cizvitler, Kilise'ye hoş görünmek için özellikle aforoz edilenlere karşı çok acımasız oldular. 1583 yılında İstanbul'da bulunan St. Benoit adlı bir Fransız kurumu yönetimini de üstlenmişlerdi. Aziz Joseph de Leonessa'nın Topkapı Sarayı'na giderek Sultan III. Murad'a Hristiyan olma çağrısında bulunması üzerine, Kapusen rahipler tutuklanıp sınır dışı edilmişlerdir. Papa XIV. Clement, 1773te bildiride Cizvit tarikatının feshedildiğini duyurdu. Tarikat feshedildiğinde 22,589 Cizvit, 49 eyalet, 669 kolej ve 3000'in üstünde misyonerleri ile faaliyet göstermekteydi. 1814'te yeniden yapılandırılması ile topluluk büyük bir büyümeye uğradı. Cizvitler’in Osmanlı topraklarındaki insani yardım faaliyetleri ve özellikle çocuklara ve hastalara özen göstermeleri, haklarındaki olumsuz imajın değişmesine neden olmuştur. _Amaç aracı kutsal kılar. Kralın öldürülmesinden kilise yararlanacaksa bu olay kutsaldır. _Akıl dışı inanç sistemleriyle savaşmanın tek etkin yolu, çocukları mümkün olduğunca erken yaşta bütün akıl dışı inançlara karşı eğitmektir. Cizvit bir papaz, bir çocuğun eğitiminde ancak yedi yaşına kadar kontrol sağlayabildiğini söylemesiyle ünlüdür. Ondan sonra hiçbir etki öyle bir eğitimin etkilerini silemez. ******* _İlluminati_(Aydınlanmışlar) _Tarikat, 1776'da kilise hukuku profesörlerinden filozof Adam Weishaupt tarafından beş kişiyle kuruldu.Batıl inanca, önyargıya, dinin sosyal hayat üzerindeki etkisine, iktidarın kötüye kullanımına karşı Aydınlanma Çağı döneminde kurulmuş bir topluluk olup modern illuminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükûmetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dinî inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni altüst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir yapılanmadır. _Aydınlanma Çağı'nın bir kolu olarak özgür düşünceyi temel edinmiş üyelerden oluşan topluluk masonluğu model aldı _Adını Antik Roma'da bilgelik tanrıçası Minerva'dan alan kuş, bu cemiyetin de sembolü oldu. **************
··
1.378 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.