Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

209 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 saatte okudu
Hitler öncesi Almanya'nın panoraması
II. Dünya Savaşı birçoklarınca Almanya'nın yarattığı büyük yıkım ve katliâmlarıyla bilinir. Bu bilgide eksiklik varsa da hatâ yoktur. Yalnız çok az kişi Almanya'nın Nazilere nasıl teslim olduğunu, vahşi ve barbar Hitler'i nasıl seçtiğini yâni bu büyük savaş öncesindeki koşulları bilir. Berlin Taş Şehir bu bahsettiğim eksikliğe cevap verecek türden bir kurgu sunuyor. Kurgu kelimesini bilhassa tercih ettim. Çünkü esâsen okura takdim edilen hakîkatin ta kendisi. Ama bu çizgi romanı diğer türlerden, meselâ belgesellerden ya da tematik târih kitaplarından ayıran en mühim özelliği kurgusu. Yazar Jason Luter, savaş öncesi Almanya'nın panoramasını iyi verebilmek için hem burjuva sınıfından hem de işçi sınıfından temsilciler seçmiş ve her birini gâyet ahenkli, kendi şartlarını verecek biçimde işlemiş. Sekiz bölümlük bu cildin konusuna geçmeden önce belirtmem gerekir ki Stendhal'in roman için sarf ettiği meşhur "Roman yol boyunca gezdirilen bir aynadır." sözü bu çizgi romanın da düstûru, âdeta temel gâyesi hâline gelmiş. Zîra okur, mübalağadan vâreste, kahramanlarla birlikte Berlin'in görkemli binâları arasında, kaldırımlarında, güneşli havalarında, karlı gecelerinde, yoksulluğunda ve varsıllığında geziyor. Hikâye, Berlin'e sanat eğitimi almaya gelen Marthe Müller'in tren seyahati sırasında gazeteci Kurt Severing'le tanışmasıyla başlıyor. Bu ikilinin ilişkileri, çevreyle olan bağları ve bireysel özellikleri burjuva dünyâsını imleyecek şekilde işleniyor. Birinde sanat dünyâsının hayattan kopukluğu, diğerinde ise basın dünyâsının kendine has menfaatçiliği yoğun bir şekilde sezdiriliyor. Akabinde nazi hayranı olacak milliyetçi kocasından gizli bir şekilde komünistlere ilgi duyan Gudrun'un hikâyesi işçi sınıfını tasviri olarak devreye giriyor. Birbirinin zıddı olan bu iki sınıfın hikâyeleri anlatılırken bir yandan da yan karakter ve tiplerle nazilerin Yahudi ve sol cenahtakilerle olan şiddetli geçimsizliği kullanılarak ayak sesleri okuyucuya duyruluyor ki yazar bu süreğen gelişmelerden gerilim yaratmakta hakîkaten başarılıydı. Gudrun'un kızlarıyla birlikte kocası tarafından kovulması ve mecbûren komünistlere yaklaşması, buna mukâbil kocasının oğlunu gerçek bir Alman olması için nazi eğitimlerine sokması kitabın bence en can alıcı ve serinin devam kitaplarında okuru sarsacak trajik konularından biriydi. Birinci kitap, 1 Mayıs 1929'ta polisin desteğiyle mitingdekilere saldırmaya başlayan nazilerin yaptığı katliâmla son buluyor ki ikinci kitabında zavallı Gudrun'un kan gölüne dönen meydanda nazileşmiş oğluyla ya da eski kocasıyla karşılaşmasını bekliyorum. Kitabın vicdanımı yaralayan bir kısmından özellikle söz etmek istiyorum: Dünya savaşında gâzi olan Alman bir asker dilenirken kimse onu umursamıyordur. Marthe, dehşete düşerek "Köln'de en azından gâzilere saygı duyuyoruz" der. İkincisindeyse yine gâzi olan bir adam bir harâbede donarak kimsesiz bir şekilde ölür. Gelen polisler bundan etkilenmemiştir, sâdece o soğuk geceden şikâyet edip işini yaparlar. Kitap, ihtivâ ettiği olaylara rağmen bir durum anlatısıydı. Çünkü az evvel bahsettiğin ayna metaforu başarıyla uygulanmış. Olaylar ve durumlar dramatize edilmemiş. Çarpıcılık bâzen bu acıların üzerinde durmadan bir sonrakine geçmesiyle sağlanmış. İtalyan ayrıntıcılığının okunduğu paneller görsel açıdan oldukça güzel ve hikâyeyi destekleyip yükseltecek cinsten bi realistlik taşıyor. Herkese tavsiye ederim. Not: Kitabın hiçbir sayfasında numara yok. Bir baskı hatâsı mı yoksa yazarın tercihi mi, bilemiyorum.
Berlin - Taş Şehir
Berlin - Taş ŞehirJason Lutes · Marmara Çizgi · 201132 okunma
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.