Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Leyla
Sobanın yanına yaklaşıp birden açıverince çaydanlığın kapağını, buharı yüzümü yaktı. Daha önce de olmuştu, olmamış mıydı? Yine olacağını biliyordum hâlbuki, dikkat etmeliydim... Çıkıvermiş aklımdan. Daha önce onlarca kez duyduğum acıyı sanki ilk kezmiş gibi tekrar duydum, bu sefer daha çok acıdı ama, hiç olmadığı kadar... Buhar aynıydı ama kapağı açan ben, aynı değildim... Birkaç gündür alıp aklımı bulutların üstüne çıkaran bir duygunun esiriydim... Ondan mütevellit çoğu zaman aklımla bedenim aynı yerde olmazdı. Bu da o zamanlardan biriydi işte. Aklım yine gitmiş uzak diyarlara... Dönmeyecek gibi aradığını bulmadan da... Bulamamanın acısıydı belki de çarpan yüzüme. Buhar bahanesiydi bütün acıların... Acının etkisiyle bir anda çıkıveren "Ahh!" sesi, uzun zamandır söylenmeyi bekleyen sözlerin bir nişanesiydi. Boğazımı düğüm düğüm eden... Dilimin dönmediği, kalemimin tutmadığı... Bilmediğim bir dil gibi anlaşılmaz, ama bir o kadar da anlaşılmayı bekleyen... Ben yabancısıyım bu şiirin... Bilmem nasıl okunur. Nerde durulur nerde söylenir? Kafiye nedir bilmem ben... Hiç yazmadım evvelinden, yazanını gördüm ama. Bizim buralarda şiir yazan kızlara leyla derler. İsmi ne olursa olsun, leyladır artık o. Dalgındır, aklı bir karış havadadır, gece uymayandır, aynı kadere yazgılıdır... Onlar aradıklarını bulanlar mıdır? Bilmem... Bulunca mı leyla olunur? Bilmem... Ben bulamadım yahut ulaşamadım. Yakın aslında, hissediyorum... Çok yakın da elimi uzatamıyorum. Onlar uzatma cesaretinde bulunanlar. Buldukları neydi ki onları bu leylalık vasfına esir etti? Benim de aradığım ama bir türlü bulamadığım, anlayamadığım o şey... Hissiyat, duygu... Adını koyamadığım bir türlü... Titreten, ellerimi değil... Gözümden damlayamayan bir çift yaşı... Damlasa, sanki içimdeki o şeyi, hani aklımı alıp bulutlara götüren, hani uzak diyarlara, onu da sanki beraberinde alıp götürecek gibi... Gitmesini istiyor muydum ben bu duygunun? Bana acı versede, nedenini bilmesem de... Bana ait olan... Onsuz nasıl yaşanır unuttum... Bu acı o kadar tanıdık ki artık bana... Ondan önce nasıldı unuttum... Fırçalarımın daldığı boyalar aynı renk değil artık. Çizdiklerim aynı değil. Motiflerim... Hepsindeki farklılık herkesin dikkatini çekmiş. Ben bu kadar güzel gül çizmesini nerden öğrenmişim? Hiç çizmezdim hâlbuki, bilmezdim de nasıl çizilir. Ama çizmişim işte kağıdın ortasında kocaman... Bı de boyamışım, hiç hatırlamıyorum ne zaman? Demek ondandı ellerimdeki kırmızı boya lekesi. Günlerce çıkarmaya çalışmıştım da çıkaramamıştım bir türlü izini. Birkaç gün öyle gezmek zorunda kalmıştım, saklamıştım herkesten ellerimi... İstememiştim boyalı hallerini görmelerini. Fark edip de sormalarını istememiştim... Hâlbuki sorsalar ne var? Alt tarafı kırmızı boya. Açıklayamadığım bir boya ama... Nerden geldiğini bilmediğim, birden ellerimde buluverdiğim... Açıklayamadığım başka şeyler de var, hani aklımı alıp götüren, hani uzak diyarlara... Kırmızı boya gibi bariz midir dışardan bu duygular, hisler... Dışardan nasıl görülür, nasıl duyulurum? Anlaşılır mı hallerim? Anlamasınlar... İstemem. Beni bıraksınlar uzak diyarlara. Güllerin arasına, fırçalarımla. Bana gül çizmeyi öğreten o duygu o his... Belki bana şiir yazmayı da öğretir... Belki benim de yazgım aynıdır... Gece gece gözlerime doğan yıldızlar ondandır...
Gülbâde
Gülbâde
·
1 artı 1'leme
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.