Çok yerleri biz fethedebilmişiz;
Her birinde manen fethedilmişiz.
Bir kişver almışız tabiiyete,
Uymuşuz ordaki medeniyete.
Bazen Hintli, bazen Çinli olmuşuz;
Arap, Acem, Frenk dinli olmuşuz.
Ne bir Türk hukuku, Türk felsefesi,
Ne Türkçe inleyen bir şair sesi...
Şair, hakîm gelmiş bizden de; çokça
Kimi Farsî yazmış, kimi Arapça...
Fransızca, Rusça, Çince yazmışız,
Türkçe ancak birkaç hece yazmışız.
Bakınız mesela: Yazmış koskoca
Fârâbî Arapça, Karamzin Rusça;
Sîna, Celâleddin, Zemahşerîler
Emeği Arap'a, Fars'a verdiler.
Buharalı Şevket, Genceli Hüsrev,
Firdevsî'ye yahut Sadi'ye peyrev...
Bugün bile birçok ediplerimiz
Frenkçe yazmayı sayarlar mucîz.
Türkçe yazanlarsa lügat paralar,
Avrupa taklidi şeyler karalar.
Hakiki ruhumuz, sâfi dilimiz
Bağırır onlara: "Bize geliniz!
Bizdedir fikre his, hislere hayat,
Vicdanlara ilham, şaire kanat..."
Zekâmızı sanki kiralamışız,
Her dilden kitaplar sıralamışız.
Türk'ün hem kılıcı, hem de kalemi
Yükseltmiş Arap'ı, Çin'i, Acem'i.
Her kavme bir tarih, bir yurt yaratmış,
Kendini başkası için aldatmış.
Öz işini daim yarım terk etmiş:
Turfan'ı bırakmış, Orhun'a gitmiş.
Unutmuş evvelki elifbâsınI,
İlim ve fendeki i'tilâsını;
Yeniden bir yazı, bir yasa düzmüş,
Her zaman zihnini boş yere üzmüş.
Nice defa Kanun, Şifa okumuş;
Dönmüş geri tekrar Binâ okumuş...
Yok tarihimiz, var tarihlerimiz,
Bir burca girmemiş Merihlerimiz;
Her biri parlamış bir başka gökte...
Aynı ruhu bulmuş yüzlerce gövde.
Ne tarihî vahdet, ne kavmî safvet!
Kızılelma işte buna işaret.