Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

270 syf.
·
Puan vermedi
Gecenin Şövalyesi Philip Marlowe
Dedektif/polisiye çok tutmadığım bir tarz olmasına rağmen, akıcı dili ve sıkmayan tarzıyla "Büyük Uyku" okunmaya değer bir kitap. Artık son günlerini yaşamakta olan kötürüm ama zengin işadamı Albay Sternwood'un başı, iflah olmaz 2 kızıyla derttedir. Özellikle küçük kızı Carmen ile ilgili kendisine şantaj yapıldığı için özel dedektif Philip Marlowe ile "günde 25 dolar ve diğer masraflar" karşılığında mütevazı bir anlaşma yapar. Her dedektif hikayesinde olduğu gibi sonunda "topluca" çözülüp kafamızı "aydınlatacak" olan cinayet ve entrika ağını atlıyorum çünkü bir kitapta konudan çok onun işlenme tarzının önemli olduğunu düşünüyorum. İşte Büyük Uyku'yu sıradan dedektif romanlarından ayıran da yazarın üslubunun rahatlığı ve hikayenin "yağ gibi" akması. Okurken sürekli olarak "Sinema için yazılmış bir senaryo gibi adeta" diye düşündüm. Nitekim 1946 ve 1978'de 2 kez filmi çekilmiş. İlkinde efsane Humprey Bogart oynuyor. Bunu bir türlü bulup izleyemedim, Bogart'sız 2. versiyonu ise izlemeye tenezzül etmedim. Fakat anladığım kadarıyla ikisinde de orijinal senaryoya sadık kalınmamış, ki en tahammül edemediğim şeydir, Truva filminde ölmesi gereken Paris (Orlando Bloom) ölmediğinden beri kitaptaki orijinal hikayeyi ihlal eden film senaryolarından nefret ediyorum. Kitaba dönelim... Eserin sonunda (Alfa Yayınları versiyonunu okudum, gayet iyi, yazım ve imla yanlışı yok gibi bir şey) kitabı çeviren Fatih Özgüven'in bir sonsözü var, çok hoş. Kahramanımız Philip Marlowe, hayatın ve insanların kötülüğünü bilen, görmüş geçirmiş, kimseye güvenmeyen; istese büyük paralar kazanabilecek biri olmasına rağmen hâlâ ahlâkî prensiplere ve ideallere sahip, Amerikan toplumunun "son büyük kahramanları" kuşağındandır. Sert bir yönü olmasına rağmen, örneğin Dashiel Hammett'ın kahramanı Sam Spade kadar sert, çıkarcı ve kötü değildir. Kötülere bile çok sert davranmaz, içinde iyilik bulunan "kaybolmuşlar"a merhamet eder, üzücü haberleri saklamayı tercih eder. Los Angeles (California) aşığıdır, geceleri şehrin içine dalmayı sever, Özgüven'in deyişiyle "Gecenin Şövalyesi"dir (Bat-Man'i çağrıştırıyor değil mi?). Yine Fatih Özgüven'in Marlowe'un karakter özelliklerini Çavdar Tarlasında Çocuklar (nam-ı diğer 'Gönülçelen') kitabının çoook sevdiğim kahramanı Holden Caulfield'a benzetmesi (müthiş bir tespit) beni oldukça etkiledi. Şöyle bağlıyor yazısının sonunu çevirmen: "Gönülçelen'in sonunda Holden Caulfield'a ne olduğunu bilmiyoruz; belki 'büyüyünce' California'ya yerleşip Philip Marlowe olmuştur. Marlowe'un maceralarını bir tür 'büyümüş' Holden Caulfield'ın başından geçenler gözüyle okumanızı öneririm" Son bir nokta (Spoiler olduğunu düşünmüyorum)... Kitap bittiğinde "aydınlanamadığım" tek nokta, şoför Owen Taylor'ı kimin öldürdüğü idi. Biraz araştırdım ve şunu okudum: 1946'da film çekileceği zaman, yönetmen Howard Hawks yazar Raymond Chandler'ı arayarak şoförü kimin öldürdüğünü sorar. Chandler'ın verdiği cevap: Ben de bilmiyorum :)) Keyifli okumalar... Keyifli olacağına eminim
Büyük Uyku
Büyük UykuRaymond Chandler · Everest Yayınları · 2010113 okunma
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.