Birlik ve Zenginlik
Yaradan...
Yaradan o kadar zenginmiş ki,
Yerküre sofrasında her an bin bir çeşit olsun istermiş.
Yaratılanlar birbirleriyle selamlaşsın,
Birbirleriyle hediyeleşsin istermiş.
Yaratılanlar, birbirlerini arayıp sorsun, birbiriyle
barış içinde yaşasın istermiş.
Yaradan, yarattıklarıyla konuşmak da istermiş. Bunun için dünyanın her yerine serpiştirdiği,
renk renk insanı, farklı dillerde konuşturup,
farklı farklı inançlarda buluştururmuş.
Farklı farklı selamlaşırmış onlarla.
Her din, her dil, aslında Yaradan'ın, ruhla
konuşmak için çeşitliliğiymiş bu hikâyede. Dünyanın bir köşesinde kilise çanı çalarken,
başka bir köşesinde camilerden ezan sesi duyulurmuş, bir köşesinde şamanlar davul çalmış, bir başka yerinde havralara toplanılmış.
Afrika ormanlarındaki ilkel yerliler, totemin karşısında dans ederlerken, bazıları da yüzlerini gökyüzüne çevirirmiş.
Yaradan'ın ruhu, herkesle konuşurmuş o anda.
O, herkesle selamlaşırmış ama hikâye bu ya, yaratılanlar birbirlerinden habersizce, sadece kendileriyle konuştuğunu zannederlermiş.
Ve bu yüzden, herkes kendi ibadetini, Yaradan'ın
tek konuşma dili sanıp diğer dilleri dinlemeyi unuturmuş.
Oysa bilmezlermiş ki bu çeşitlilik, Yaradan'ın zenginliğiymiş.
O'nun, her yarattığına farklı dillerle
seni seviyorum demesinden başka bir şey değilmiş.
Gökten bir elma düşmüş, yere inene kadar bin bir parça olmuş.
Bin bir parçada, bir elmayı görebilenler için bu hikâye yazılmış.