Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

304 syf.
·
Puan vermedi
İşaretlerin Muhatapları
İşaretlerin Muhatapları ❈ ❈ ❈ ❈ İnsan değer birikimini geleceğe aktararak güven ve birlik ortamında varlığını iyi ve doğru yaşayabilme, fıtratına sahiptir. İdeal iyi ve doğruya ulaşabilmek için görme ve anlama kabiliyetinin esnek ve yeteneği gelişmesi gerekmekte. Beden ve ruhsal hissiyat iki farklı ihtiyaca dönük bakış ve ufka sahiptir. Bedenin rahatı ve olanakları maddi tekniklerle ilgiyken ruhsal hissiyat sorumlulukların yerine getirilip inanç kaidelerin uygulanıp lezzete ulaşmayı getirmekte. Bu iki merkezi çekim gücü denge düzeyinde olması gerekirken insanlık tarihi boyunca medeniyetlerin kendi içinde ve birbiriyle dengeden uzak deneyimsel süreçler içinde oldular. Maddi ve ruhsal hissiyat hayatın olanak ve birikimiyle her zaman bir ilerleme halinde olduğu, bir gerçek. Bu ilerleme medeniyetlerin kendi içlerinde ve diğer medeniyetlere bir aktarım ve etkileşim halinde sürer. Medeniyetlerin tarihsel süreç içinde Avrupa coğrafyası ile Ortadoğu coğrafyası özelinde bakıldığında maddi ve ruhsal hissiyat özelliklerin karakter yapıları; Doğu medeniyeti ruhsal hissiyat yanında 9. ila 15. asırlar arasında maddi gücüde yakalayıp istenilen dengeyi yakalamışken buna karşılık Batı medeniyeti ilk asırlardan son üç asra kadar ruhsal hissiyat içinde iken bu son üç asırda ise tamamıyla sadece maddi gücü yakalamıştır. Son üç asrın maddi üretimin Batı Medeniyetinde seri halde üretilmesiyle hızlı değişimin yönünü daha da ileriye ufkuna gelişim sağladı. Ancak gelişme fikrini sadece konfor ve pratiklik kısır döngüye dönüştü. İnsan psikolojisi, zihni ve madde dünyasında Batı’nın bu zenginliği yatay boyutta olup dikey boyutunu da ortadan kaldırmıştır. Batı medeniyetinde bu dünyanın ötesi ve sonsuzluk fikri ve manası kaybolmuş; Gai Hasan Eaton’un “Zulümler Prensleri” başlığında modern insan, ancak görünürler dünyasının kendisine bir şey ifade ettiği bir “yatay dünyalı” hâline geldiğini, yazar. Batı medeniyetinin inşa ettiği modern insan, maddi ve kurumsal imkânlar içinde Avrupa ve Amerika coğrafyasında kendini muhafaza ederken zihinsel ufku ve çerçevesi daha yaygın coğrafyalara yayılmıştır. Ufuk sınırlarının dünyanın her türlü maddi yönleriyle sınırlı olan modern insanın bütün enerjisini bu alanda harcamasına karşılık İslâm inanç ve yasayışını temsil eden Müslüman ufkunda ise dikey ilerleme, dünya vardır. Modern insanın yitirdiği, Müslüman insanın sahip olduğu insanla tabiat bağının “Tanrı’nın yeryüzündeki halifesi” ikazıyla görev ve sorumluluğa sahiptir. Modern insan, tabiatın işaret ve âdetlerin uyumuna karşı bir yabancı; dünyayı ancak sonuna kadar kullanan böylece zenginlik ve konfora ulaşan ancak mutluluğa asla ulaşamayandır. İslâm medeniyet geleneğin tabiat tefekkür katman çeşitliliği Allah’ı canlı bir zikir görevinde olan tabiattaki “işaretlerin dili”dir. Kur'ân’ın bir çok “işaret” dili tabiata göndermeler yapar. Bunun Müslümanın yaşayış tecrübeleriyle uyuşması ve kalbine hitap etmesi selâmeti ve temsili boyutu için gerekli yoksa aksi durum modern insana dönüşmesine sebep olur. Görülmek, duyulmak ve anlaşılmak için kainatın zikri ve bunun ötesindeki kozmik atmosferi bir Müslümanın yakalayabilmesi için sabır ve dikkatle dua ile tefekküre yönelmelidir. Bir Müslümanın kâinatın işaretlerini görebilme ve hissede bilme hususunda Gai Hasan Eaton, şöyle bir anekdot verir: “Bir şeyh tam vaazını vereceği sırada gök gürlemeye ve ardı arkası kesilmeyen yıldırım sesleri duyulmaya başladı. Şeyh birden sustu ve öylece durdu, gökyüzü sustuğunda bile sessizliğini bozmadı.” Yüce Yaratıcı ile yaratılış arasında cereyan eden bu diyalogda Müslümanının tabiattaki sesi anlaması, mânâ dünyası için bir fırsattır. Müslüman manevî hayatında Allah ile irtibatı Kur’ân ve hadis işaretlerinin anlam derinliği ve yaşayış direncinin uzun bir birikimi sonucunda gelişen yorum ve kavramlar pratiğinin düşünce ve eylem pratiğine dönüşmesidir. Allah’ın görünümü ve görülmesi hususunda modern insan Hristiyan inancından ve seküler görüşlerden beslenirken Müslüman ise İslam’ın inanç esaslarından bütünleşir. Her şeye Yeten, her şeyi Gören, her şeyin farkında Olan, her şeyi Bilen vasıfların hepsi Müslüman aklının Allah hakkında anlam derinliği direncini güçlendirme ve yaşatma sahasıdır. Müslüman ruhunun yoğunluklarında Allah'ı zikretmek, hatırlamaktır. Allah görülmek, Müslüman ruhu görmek ister. Bu niyet İslâm inancında güçlü bir kaidesi var. Müslüman nerede olduğunu hatırlamalı ve dört bir yana serpiştirilen Allah’ın “işaretleri”ni gözetlemelidir. Müslüman için Kur'ân, kendisinden sonra hiçbir sözün gelmeyeceği son işaret, son Vahiy’dir. Etraftaki varlıkları sonsuz nimetine ulaşma vesilesi kılınması için acele etme tefekkürünü yakalamak... “Zamanınızı ziyan etmeyin!” ikazı “Kullanacak çok az zamanımız kaldı!” hatırlatması yine Allah’ı hatırlatmaya götürmektedir. Yoksa! “Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu.” [9/67] Uyarı Ayeti manevî körlük karşısında uyarır. Allah'ın “işaretleri” Müslüman’ın ufuk sahasıdır. Dünya’dan başlayan ahiret yurdunun zamansal kabir hayatı, sura üflenişi, haşr, hesap günü ile devam eden ve mekânsal olarak cennet ve cehennem yurtlarına varıştır. Ölümle başlayan hayatın varlığını Sevgili Peygamber Hz. Muhammed, hem müjdeci hem uyarıcı, bir yandan mükâfat ve mağfiret habercisi öbür yandan yargı ve cehennem azabının uyarıcısıdır. Modern insan ile Müslüman kişi bu noktada birbirinden çok ayrıdırlar. Pekâlâ Hz. Peygamber, emrolunduğu insanlığa ulaştırdığı “mesaj”ın kalbinde Müslümanın tüm benliğiyle imanla ölümden sonraki ahiret hayatına inanmasıdır. Kalıcı bir mutluluk ve sürekli bir tatminlik duygusunu sadece bir anlık geçici zevk ve doymak bilmeyen bir tatminlik duygusu için feda edenler için Kur'ân, sıklıkla “ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimseler”[2/86] muhataplığıyla kutlu bir pazarlık yapar. Müslüman’ın Allah’a giden, tevbeyle akan gözyaşlarının ıslattığı “kuru” bir yol ile kendimizin nasıl saflaştıracağımızı, davranışlarımızı nasıl güzelleştireceğimizi, iç ve dış hayatımızı nasıl kuracağımızı niyetin bir yaşam biçimi sunulmalı. Modern insan ufkunun dışında olan Müslümanın manevî hayatının “tüm bencilce zevklerin inkârı” ve “güzel alışkanlıkların tesisi ve kalbin kötü arzulardan uzak tutulması” dinamik veçheler Allah’ın yüce rızasına “teslimiyet” yoludur. Müslümanların tarihsel deneyimin mistik boyutlarının bir örneği olan tasavvuf geleneği sûfî öznenin kendi iradesini teslimiyet ve terbiye boluyla Allah’ın iradesine teslim olma, durumudur. Dünyevî kişilikten İslâm fıtratına dönüşüm ve ilerleme zahmetini çekmektir. Tasavvuf geleneği öznesi olan sûfî, bu yolun bir çeşidi olarak yüzünü Allah’ın nuruyla patlatmış, aydınlanmış bir kalbe sahiptir. Hz. Peygamber şöyle dediği nakledilir: “Her şeyin bir cilası vardır; kalplerin cilası da Allah’ın hatırlanmasıdır [yani zikir]. Allah bilinci geliştirmek için dil ve kalp ile zikir çekilir. İman İkrarı, vahye dayanan bir duanın veya Allah’ın en büyük ve kuşatıcı esma-ül hünsasını sesli veya sessiz olarak tekrarlanıp manası üzerine tefekkür edilmesidir. Kaynakça - Charles Le Gai Eaton (Hasan Abdülhakim), Remembering God: Reflections On Islam – Tanrı’yı Hatırlamak – İslâm Üzerine Düşünceler, çev. Salime Leyla Gürkan, İnsan Yayınları, Gelenekselci Ekol Dizisi-1, 4. Baskı Şubat 2021, 304 sayfa. Yunus Özdemir
Tanrı'yı Hatırlamak
Tanrı'yı HatırlamakGai Eaton · İnsan Yayınları · 2021109 okunma
·
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.