Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

64 syf.
10/10 puan verdi
Bir Kadın aslında her kadın...
Bir Kadın, ilk bakışta kadın, yaşam ve feminizmi konu alan bir kitap izlenimi bırakabilmektedir. Kitabın arka kapağına bakıldığında ise ölen bir kadının yaşamını konu aldığı anlaşılmaktadır. Ancak kitabın daha çok anne-kız ilişkilerini tüm çarpıcılığı ve gerçekliği ile ortaya koyan bir roman olduğu söylenebilir. Ernaux, anne-kız ilişkilerini yansıtırken bir yandan gerçekleşen ölümün karakterde yarattığı etkiyi de paylaşmaktadır. Kitaptaki “Bir Kadın” ölen annenin hayatını temsil eder. Bu güzel alıntıda hissediyorsunuz. “Artık sesini duymayacağım. Olduğum kadını, bir zamanlar olduğum çocukla bir araya getiren onun sesi, sözleri, elleri, tavırları, gülüşü ve yürüyüşüydü. Geldiğim dünyayla aramdaki son bağ da koptu.” Ernaux, hafızasını, zihinsel ve fiziksel bütünlüğünü yok eden bir hastalık yüzünden bir hastanenin geriatri koğuşunda yitirilen annenin ardından gerçek bir kadın portresi çizmeye çalışır. Yazarın birinci kişili anlatımı tercih etmesi okuyucuda sanki bir günlük okuyormuş ya da biriyle sohbet ediyormuş gibi bir his bırakmaktadır. Kitabın ilk bölümünde duygulardan uzak yazımı, Albert Camus‘den Yabancı okuyormuş izlenimi vermektedir. Olaylar ardı ardına olup bitmektedir. Anlatıcı sanki yaşamıyor, izliyormuş gibi mekanik bir anlatımla annesinin ölümünü anlatmaktadır. Ancak bir sonraki bölümde keskin bir dönüşle duygu yoğunluğu yüzünüze çarpmaktadır. Yazar kitap boyunca ölümü idrak edebilmeyi çok gerçekçi bir şekilde aktarır. Bu nedenle yas yaşayan kişilerin kendilerini bulabileceği bir kitap olduğu söylenebilir. -Bu noktada küçük bir uyarıya ihtiyaç duyulmaktadır. Yakın zamanda bir kayıp yaşadıysanız, kitap sizin için tetikleyici olabilir, okurken zorlanabilirsiniz. Bu nedenle zorlandığınız noktada kendinize izin vermeyi ihmal etmeyin.- Bir insani annesi ölünce ne hisseder, ne düşünür bir bir anlatılmaktadır. Annesinin hikayesini baştan sona yazmaya niyet etmiş yazar, annesini ölümsüz kılmanın yollarını aramakta ve unutmamak için yazmaktadır sanki. Yazarın “Annem nerede doğdu, nasıl büyüdü, nasıl bir gençti, evliliği nasıldı, mutlu muydu, nasıl bir anneydi? Annem nasıl bir yaşam sürdü?” sorularını yanıtlamasıyla bu roman meydana gelmektedir. Ernaux, ölümün karşısında hissedilen karmaşayı etkili bir şekilde aktarmaktadır. Etrafta olup bitenlerin anlamsızlığı, akıp giden hayatın ortasında dikilip kalmak ölüme verilen ilk tepkiler gibi görünmektedir. “Araba kullanırken bir anda, “Artık dünyanın hiçbir yerinde olmayacak,” diyordum. İnsanların alışılagelmiş davranış biçimlerini artık anlamıyordum, kasapta şu ya da bu parçayı seçmek için gösterdikleri özen beni dehşete düşürüyordu.” Yazarın yazma isteği, annesine kavuşma isteğinden doğuyor. Edebiyatın kollarına sığınarak annesini yazdığında annesini doğurabileceğini düşünüyor. “Annemi dünyaya getirme sırası sanırım bende”. Çocukluk yıllarından itibaren annesinin nasıl bir yaşamı olduğunu anlatmaya başlıyor. Nasıl bir ailede büyüdü, hangi çevrede yetişti, yaşam koşulları nasıldı hatırlayabildiği kadarı ile aktarmaya başlıyor. Yazarın her detayı bu kadar düşünerek aktarmaya çalışması okuyuculara henüz hayatta olan anne-babalarıyla daha fazla iletişim kurmaları gerektiğini hatırlatır nitelikte. Ölen annenin en büyük arzusunun, kendisinin sahip olmadığı şeyleri kızına vermek olduğu görülmektedir. Bu istek hala birçok kadının hayatının merkezinde ve fedakarlıklarının da sebebi. Hemen hemen her genç kadının annesinden bir kez olsun bu isteği duyduğu söylenebilir. İşte kitabın bu hayatın içinden gelişi okuyucuyu kitaba bağlamakta ve bir solukta okunmasını sağlamaktadır. Anne-kız ilişkilerine yapılan temel vurgu toplumun yapısını da anlatmaktadır. Kadının rolü, cinselliğin tabu oluşu, annelerin cinsellik konusunu reddi satır aralarında net bir şekilde görülüyor. Öyle ki bir ölümün ardından annesiyle konuşamadığı her şey bir kırgınlık olarak kalıyor. Yazar annesinin reddini hala 16 yaşında bir kız çocuğu gibi yılgınlıkla hatırlamaktadır. “Yarın annem gömüleli üç hafta olacak. Boş bir kağıdın üst kısmına, bir mektuba değil de kitaba başlar gibi, “Annem öldü” yazmanın dehşetini ancak iki gün önce yendim.” Kadın olmanın zorluğunu bilen yazar, annesinin bir kadın olarak bu dünyada edindiği yere de değinmektedir. Bir yandan onu kucaklayan, diğer yandan dışlayan bir dünyanın içinde yaşayan annesi, bu dünyaya yakışmadığını düşünmekte ve bu konuda öfke hissetmektedir. Kadın olmak, eş olmak, anne olmak, anneanne olmak… Birilerinin onun için biçtiği roller arasında yitip giden hayatta tutunacak dallar aramak, hayattan keyif almak, ayakları üzerinde durmak ve en nihayetinde yaşlanmak bir kadının kaçınılmaz sonu olmuştur. Kitap baştan sona bir hayat serüvenini anlatırken içinde birden fazla konuyu barındırması yönüyle okurken dikkatli olmayı gerektirmektedir. Yaşam yolculuğuna tanık olunurken ölümle nasıl yüzleşileceği ile ilgili soru işaretleri belirmektedir. Roman bu soru işaretlerine doğrudan yanıt vermemekte, okuyucuyu düşünmeye teşvik etmektedir. Otobiyografik özellikler taşıyan romanda yazar annesinin yaşamını aktarırken aynı zamanda annesinin kendi gözünden nasıl göründüğünü, o yıllarda nasıl hissettiğini de aktarır. Roman bu açıdan anne-kız ilişkisindeki değişimi de gözler önüne seren bir özellik taşımaktadır. Kısa ama etkisi uzun bir kitap. Bir yüzleşme, veda ve kavuşma hikayesi… “Bu, onun görmeyeceği ilk ilkbahar.”
Bir Kadın
Bir KadınAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20231,608 okunma
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.