Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Cide
Yeniden okudum, ilk okuduğumdan daha çok keyif aldım bu okumada. Beş yıl öğretmenlik yaptığım, Rıfat İlgaz 'ın romanlarında anlattığı sokaklarında gezdiğim, ağaçlarına tırmandığım, kızımı doğurduğum Cide 'nin benim için çok büyük önrmi var. O nedenle kitabın Cide ile ilgili son bölümünü buraya almak istedim. CİDE KlYlLARlNDA "Mevsim normallerinin (!) üstünde güzel havalar, diyor Spiker Hanım ... (Daha neler demiyor ki..) Ekimin on yedisi ne demek? Yetmiş yıllık bir geçmişi olan yaşamıının kimi ekimlerinde soba başında titrediğim çok olmuştur. Bu aylarda eğer soba kurulmuş da içinde odunu varsa. .. Oysa bugün arka balkonu yakıcı bir güneş içinde bırakıp evimin ön balkonunda oturuyorum. Oturmuş, bu satırları çevremin çekiciliğinden baş alabilirsem yazmaya çalışıyorum. Karadeniz beş on adım iler- de, karnını doyurmuş bir kedi gibi kıvrılmış yatıyor. Uslu mu uslu ... Memişköy'ündeyim: Gökdelen adını verdiğim evden azma beş katlı bir apartmanın dördüncü katında ... Amasra'dan doğru kıvrılıp gelen asfalt bulaşığı yol, Cide'ye bayram alışverişine giden sarıyazmalılarla benek ben ek. .. Kocaları tek tük, önlerinde, dalgın yürüyorlar. Bir bisikletli genç niçin yola girdiğini düşünmeden katılmışa benziyor kalabalığa. Almanya plakalı bir Mersedes, tüm yoldakileri iki yana dağıtarak hışımla geçiyor aralarından. Bu öfkenin nedenini düşündürüyor geride bıraktıkIarına ister istemez. Belki amacı da bu! .. Bir 302 Mercedes alışılmışın dışında bir seferle tıklım tıklım geçiyor, geride İstanbul'dan bir esinti bırakarak ... Biliyorum, böyle kaç otobüs daha Cidelisini getirip dökecek ... Şu rastlantıya bakın ki, başka bir firmanın 302'si de boş dönüyor, isteksiz bir yaylamayla. Belki de şöförün uykusuzluğundandır bu savrukluk ... Bayramlarda, hele Cide'nin kurban bayramlarıda hep böyle olur bu gidiş gelişler. Cide'sini çok sever hemşerilerim. Köy köy bayram sofralarını dalaşmadan yapamazlar ... Duramazlar İstanbullarda, Almanyalarda. Bir haftalarını eşlerinin dostlarının arasında geçirmek için kazandıklarını döküp saçacaklardır. Değşmez bir gelenektir Cide'nin bu bayram sofraları. Bayramın her günü, üçer beşer köylerin özel şölenlerine ayrılmıştır. O gün en azdan yirmi sofra kurup kaldırmayan kendini Cideliden saymaz. Çocukluğmun bayramlarını anımsayacağım ister istemez, hemşerilerimin cömertliği, tokgözlülüğüyle övünmek için ... Seferberliğin kıtlık günlerinde bu geleneği sürdürebilmek çabasıyla kurulan sofraları. .. Varsın ekmekler mısır kozağından bazlama olsun, gene de adı ekmektir ya ... Varsın keşkeklerindeki yağ kıtçana olsun ... Kuyruklu dolmalar, varsın pirinçli değil de bulgurlu olsun ... Kara mancar yaprağına becerikti ellerle sarılsın da ... Gelen konuk, bayram konuğu oldu mu yemeyeceksin, yedireceksin ... Kilerinde neyin varsa dökeceksin ortaya. Bayramlarda yalnız köylüsünü, kentlisini değil, gurbetteki kocasını, oğlunu, kızını gelinini de toplar bir araya. Evin direğidir sarıyazmalı ... Yeri geldi mi kocasını Yemen'e gönderir, Almanya'ya, Fransa'ya da ... Oğlu okulu bitirdi mi ya Kantarcılar'da çıraktır, ya da Defterdar'da sandal yapımcısı ... Cide'nin Çayyakalısı, Aydoslusu en iyi saç kaynakçısıdır doglarda. Başlık parasını buralarda biriktirir Cideli delikanlı. Her yıl ortalama altı yüz, yedi yüz filinta gibi genç, İstanbul'dan, Zonguldak'tan gelir teslim olur Cide Askerlik Şubesine. Bunlar ya sac gemi kaynakçısıdır, ya demirci, ya da marangoz, doğramacı. .. Teskeresini cebine koydu mu, ister vize- li olsun ister vizesiz, ver elini Almanya, Hollanda, Fransa. .. İşte böyle kurban bayramlarında bir Mersedesle dönebilmek için ... Oralardan gönderilen paralarla önüne gelecek olan kurban etini de yiyemedikten sonra kahrı mı çekilir vize kuyruklarında, garlarda, havaalanlarında beklemenin ... Cide, yalnız Cidelisi için gönül açıcı değildir ... Zeytinlikten bir konuk, kim olursa olsun, şöyle bir baktı mı, içi açılır, gözleri ışı- lar. .. Kıyı kilometrelerce uzanır gider Gideros'a doğru ... Zeytinlik dedim, değil mi? Nerde mi zeytin ağaçları? Ah bu Osmanoğulları, sanki hep Cideli'ye güvenip de açmış savaşları ... Viyana seferlerini ... Süveyş kanalını Ciddi'nin açlığa susuzluğa direncini hesaplamış da ele geçirmeye kalkışmış .. Ne zeytinlik kalmış, ne Köseli'nin şeker kutusu kavunları ... Bostanları ... Ama biz biliyoruz ki şu kadar bin yıl önce Roma'nın Venediklisi, Cenevizlisi buralarda yetiştirmiş en iyi zeytinleri ... Bizanslı Rumlar bu tepelerde yetiştirirmiş altın damlası şarapların üzüm bağlarını, asmalarını ... Bizler ne mi yapıyoruz şimdi ... Akıllı bir Karadenizli'nin meyvacılığı diriltmek için yetiştirdiği fıdanlığın körpe ağaçlarının üstüne, Cide'de hiç yer yokmuş gibi, seçimlik kurulan kereste fabrikasının tomruklarını istifliyoruz. Hep birimiz yapa, beşimiz boza bu hale gelmedik mi? Ceneviz'den, Bizans'tan gelen hemşerilerimizin kıyıya künklerle getirdiği suların kaynaklarını bile kurutmuşuz. Hep böyle mi gidecek bu tutarsızlıklar ... Eteğimizden çekenlerin ellerine vurmaya çoktan başladı genç kuşaklar. .. Şu kıyı boyunca uzanıp giden vi Ila tipi evler hep bu anlayışın yeni ürünleri ... Peki, benim ne işim var buralarda değil mi? Ben de zaman zaman bunu düşünmüyor değilim. Güzel bir rastlantı sonucu annem babam Bartın'dan gelip beni burada dünyaya getirmişler. Mutluyum Cide'de doğmaktan. Hemşerilerim de mutlu mu dersiniz? Onu bilmem! .. Kimi dönemlerde sorulur bu kıyılara gelip yerleşmemin nedeni. Ne var ki gene yanıtını onlar verirler. İlk günlerde ünlü bir partiye girip milletvekili olmak için geldiğim bile söylenilenler arasına karışmış ... Aradan kaç seçim geçti, ne partiye girdiğim görüldü, ne belediye meclisine katıldığım. İki karış toprak alıp kendime ev yapmaya kalkışım söz konusu olunca bıraktım attığım temeli olduğu gibi. Haydi ben eşi dostu bırakıp çekildim diyeyim çocukluğurnun geçtiği bu kıyılara. Sorabilir okurlarım, çoluğum çocuğumun nerelerde kaldığını. Hemen hepsi de istanbul' da. .. Demek ki ben bir Stanbul kaçkınıyım. Hani nikahlarda söylendiği gibi, tüm iyi günlerim, kötü günlerim hep İstanbul' da geçti ... Hele hele hastaneleri, hapishaneleriyle o kapkara günler ... Kim bilir, Zincirlikuyu, Feriköy, Karacaahmet gömü törenlerinden eşimi dostumu kurlarmayı düşünmüş de olabilirim. Törende bulunmak zorunda olanları ... Gazeteci, sendikacı arkadaşlarımı, Birinci Şube görevlilerini .. Eski öğretmen arkadaşlarım, beni unulacak kadar gerilerde kalmış olabi- lirler. Yaşama öğretmen olarak başlayıp meslektaşlarımca unutulmak ... On yaşındaki kızım ın annesi ... Altı yıldır ondan da ayrıyım .. Mahkeme bu ayrılığı yasallaştırsın istedim, olmadı ... Çok yaşamanın en kötü yanı bir mezarlık kadar korkulu, gene bir mezarlık kadar da taşyürekli olma zorunluluğu ... Daha bir hafta önce aldım ablamın ölüm haberini ... Daha nice ölüler. .. Kuşağımın sanatçıları, Sait'ler, Sabahattin'ler, Orhan Kemal'ler, Niyazi'ler, Faruk'lar, Cahit'ler ... Bir iki ay önce Enver Gökçe'yi gördüm Antalya'da, onuruna düzenlenen ılık bir dostluk gecesinde. Ne güzeldi 1940'ların havasını gençlerimiz arasında sürdürmek ... Enver de kuşkusuz aynı şeyleri düşünmüş olmalı... Çekilenierin boşa gitmediği gerçeğini ... Sanatın kuşaklardan kuşaklara geçip birleştiren gücünü ... Bir gün Cide'yi bırakıp gidebilir miyim? Olumlu çalışmalar için bırakıp yola çıkabilse m ... Bırakıp çıkmaya değer çoook olumlu çalışmalar için ..."
Yokuş Yukarı
Yokuş YukarıRıfat Ilgaz · Çınar Yayınları · 1996145 okunma
·
151 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.