Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
10/10 puan verdi
·
17 günde okudu
Dünyanın En Güzel Şiirine...
Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat Ne güzel bir giriş, dünyaya ne güzel bir geliş... Toprağı kirlerinden arındıran o Yağmur için, rahmet vadilerinin Gülü için yazılmış ne güzel dizeler, ne güzel naat... Şimdi ben, okuduğum bir kaç kitaba, yazdığım bir kaç incelemeye, yazmak üzerine edindiğim bir kaç önemsiz fikre güvenerek "Yağmur" hakkında bir şeyler söyleme hadsizliğinde bulunacağım. Yine de nasıl kayıtsız kalayım O en sevgiliye yazılmış, samimiyet ırmağında yıkanıp sayfaların en beyaz noktalarına düşen satırlara? Şiir severler "Yağmur" için başucu kitabı mı diyor? Ben "kalpucu" kitabı demeyi tercih ederim. Her kelimesi, her dizesi kalbe bu denli tesir eden bir kitap, olsa olsa kalplerimizin hemen ucunda bekler, daha ilk mısrası bitince dünya telaşları ve hüzünleri ile dolu o kalplere sirayet eder. Gündelik uğraşlar, gam ve keder, hüznün gözyaşları, gelecek kaygıları, samimiyet kırıntılarının dahi olmadığı ilişkiler, taşlaşmış kalpler, her gün kendi bedenleri büyüklüğünde bombalar ile ölen çocuklar, gözü yaşlı anneler, çaresizlikler ve çaresizler, umutsuzluklar ve umutsuzlar... Kaç virgül daha ayırır Yağmursuz kalmış toprakların acısını? Kaç kelime temizler Yağmursuz kalmış dünyanın kirini? Etrafımızı sarmışken çağın tüm bu prangaları, Yağmur'u okuyan kalp nasıl bulmasın huzuru? ~~~ Yıllardır boz bulanık suları yudumladım Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Kaynağını O'ndan almayan bütün sular bulandı, kirlendi. Çağ öyle bir çağdı ki, kana kana içtik bulanmış suları. Yağmurun berraklığı şimdilerde bir masal kadar hayal. Yağan yağmurlar bile taşıyor insanlığın kirlerini. Kumsallar boyunca yürüdük mü sahiden tertemiz suları içmek için? Asırları delerek en temiz Yağmur'u beklemek, Yağmur'suz kalmaktan daha mı kötü? ~~~ Hasretin alev alev içime bir ân düştü Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü O kadar hızlı yaşıyoruz ki hayatı, bazen durup düşünmeye dâhi vaktimiz olmuyor. Sonra bir gün akıl ve kalp düşünce boşluğa, o çaresiz anların birinde gönüllere bir hasret ki düşer, iki damla gözyaşı temizler tüm kirlerini dilenci zamanların. İşte tam o anlarda anlar insanoğlu değer verdiği her şeyin değersizliğini. Gönüllere tam o anlarda düşer yeni devranlar. ~~~ İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak Yeryüzü âvâredir, yapayalnız ve kurak Biz, bize kötülük yapanlara yine de iyilikle gidebilecek kadar cömert miyiz? Layık mıyız O en sevgiliye? Hani Taif'e İslam'ın nurunu yaymak için gitmişti de taşlamıştılar Nebiler Nebisini. Mübarek bedeninden kanlar süzülürken dahi beddua etmemişti de, Yüce Rabbinden kendisini taşlayanlara rahmet etmesini dilemişti. Sordum ya daha biraz evvel: layık mıyız o Peygambere? Merhameti kurak kaldı çağın insanının. Bırakın taşı, bize gül atanlara dâhi yok sabrımız. Yeni kavramlar getirmişiz literatüre: "Ego" Çağın hastalığı olmuş kendini en üstte ve biricik görmek... Velhasıl layık olamadık... ~~~ Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım İnsanoğlunun elinde tutamadığı, çarkını bozamadığı, tüketmekten yorulmadığı tek şey zaman. Klasik bir söz vardır bilirsiniz: "zaman iyileştirir." "Dağlara buğday serpin, Müslüman ülkede kuşlar aç kalmasın" demişti O'nun terbiyesinden nasiplenen, o Yağmur'da ıslanan Hz. Ömer. Aradan asırlar geçmişken, bilmem hangi şehrin merkezinde, bırakın aç kalmış kuşları, açlıktan ölenler çocuklar oldu bu kez. Sahiden zaman iyileştirir mi? Yoksa uzaklaştıkça asr-ı saadetten artar mı vebası çağların? Çölde onu beklemek, zaten vahaya kavuşmak demek değil midir? ~~~ Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü Ne çok şey kaybettik Yağmursuz. Ne çok eksik kaldık, tam olamadık. İnsan; kime güvendi ise, sırtında bir hançerin sancısını duydu. İlkbahar yağmurlarını içmeyen toprak nasıl verimsiz ve kurak olur ise, bizler de Yağmursuz öyle kurak, öyle çaresiz kaldık. Kazanırken dahi kaybettik. Gökyüzü esirgedi bizden Yağmurunu. Hani Ebabiller korumuştu da Kabe'yi, cesetlerin kokusu sarmıştı her tarafı. Sonra bir yağmur gelmişti de, temizlemişti tüm pis kokuları, kirleri. Bugünün dünyasını da bir yağmur temizler mi? Sahi Gazzedeki çocukların kanını kaç yağmur temizler? Kaç gün yağarsa yağmur, topraktaki kan kokusu biter? Kaç asır yapışıp kalır vicdanlara bu pislik? ~~~ Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sükûtu yâr, sevinci dualar kadar derin Zamana meydan okuyan bir müjdedir Yağmur'un gelişi. Tohumun toprağa kavuşmasını nasıl ki yağacak yağmur anlamlı kılar, insanlık tohumunun yeşermesini de O Yağmur sağlar. Kurak kalmış tüm gönüllerin kana kana içecekleri tek sudur O Yağmur. ~~~ Çâresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım Bir cezîr yaşadım ki, yaşanmamış, mazide Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım İnsanlar içinde de yalnızdır insan. Hatta bence en çok insanlar içinde yalnızdır. Sesler, gürültüler, fikirler, hızla akan adımlar, yollar, araçlar, yüksek binalar... Neyi arıyoruz tam olarak? Nereyedir tüm bu koşuşturmalar? Nedir bu yalnızlığın çaresi? O'na gitmek midir her hastalığın şifası? O'nun bir dokunuşu için değmez mi tüm ömrümüzü yaşanmamış saymaya? ~~~ Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü Sokaklardan, kaldırımlarda topluyor bugünlerde insanlık masum çocukların bombalanmış bedenlerini. Koca bir nesil umutsuz bırakılmış. Yüzyıl diyoruz ya, işte 21. yüzyıl bağlamış elimizi kolumuzu. Kaybetmişiz güzel olan ne varsa. Kalmamış bize bizden gelen... ~~~ Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar Mutluluk nağmeleri işitirler Hira’dan Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri Paramparça, ateşler şahının hayalleri Oysa ne çok karamsar kelimeler döküldü satırlarıma. Oysa O'nun gelişine sevinmişti dağlar ve onun gelişiyle devrilmişti putlar. Sönmüştü cehaletin ve batıl olanın ateşi. Yağmur'a kavuşmuştu Adem'den beri kavrulan toprak. Bir umuttu O'nun gelişi tüm karanlıkların üzerini örten. Kız çocuklarının gülüşüydü O'nun gelişi... Şimdi biz hatırlarsak O'nu yok olur mu üzerimizdeki tüm kara bulutlar? Silinir mi karamsar bütün kelimeler? ~~~ Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım O mücellâ çehreni izleseydim ebedî Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Ona yakınlaşmak söker bütün uzaklık yollarını. Yırtıp atar kalbimizin perdelerini. Görmek O'nun nurunu, ne büyük nimet olurdu. O'nu gören göze ne mutlu... Çağın tüm kirini gösteren bakışlardansa, O'nu gören bir çift göz olmak daha iyi değil miydi? ~~~ Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü Katil sinekler deldi hicabın perdesini İstiklâl boşluğunda arılan nâdân düştü Neden sararır yapraklar? Mevsimler mi gecikmiştir yoksa yağmursuz mu kalmıştır ağaç? Sahip çıkamadık mı O'nun yeşerttiği fidanlara? Baykuşların çağında bülbüller barınamıyor. Sığamıyorlar ne denize ne karaya. Adına özgürlük demişler bülbülün zindanına. Eğer götürecek ise bu zindan bülbülü O'na, zindan mı kalır geriye? Bugünün insanı pisliği görünce sürüyle ona konan sineklere benziyor. Kanını emiyor en temiz bedenlerin. Bülbüller zindanda gülünü arıyor... ~~~ Dolaşan ben olsaydım Sâvenin damarında Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin Ebedî aşka giden esrarlı yollarında Senden bir kıvılcımın, süreyyâ bir şulenin Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü On asırlık ocağın savururdum külünü O'nun gelişi mucizeler getirdi beraberinde. Kalplere umut getirirken, zalimlere korku getirmişti. Aslında onlar da farkındaydılar da kabul etmek istemediler. On asırlık ocakları sönerken, kururken gölleri anlamıştılar gerçeği. Başlarken söylemiştim: "dünyaya ne güzel bir geliş..." ~~~ Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Gücümüzün doruklarında savurup yıkmak isteriz her şeyi. Kanımızın damarlarımızdaki akışı bile hiddetlenir. Duramaz karşımızda hiçbir şey, biz öyle hissederiz. Sonra bir an gelir, zayıf kalır en güçlü. Tutsak olur en özgür olan. Çaresiz kalır çareler üreten. Kelimesiz kaır yazarlar ve ilhamsız kalır şairler... Sığınmak isterken bir güvenilir mekana savrulup gideriz kurumuş yaprak gibi. Hayatın koca bir anlamsızlığa dönüştüğü çağlarda, O'nun uğruna koparılmış bir baş olmak iyi değil midir hiçbir şey olamamaktan? ~~~ Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü Hani o Yağmur ki, babasını hiç görmemiş, küçük yaşta annesini, dedesini kaybetmiş, doğduğu ve çok sevdiği şehrini terk etmek zorunda kalmıştı. Hani o Yağmur ki Taif'te taşlanmış, kalbi hüzünler ile dolmuştu. Hani O'na meftun ve hayran olanlar aç ve susuz kalmış, taşların altında ezilmiş, her birinin payına ağır imtihanlar düşmüştü. Zalimler yaşıyor bu dünyanın bütün zevklerini ve güzelliklerini. "İster misin Ey Ömer, dünya onların, ahiret bizim olsun" demişti hani Nebiler Nebisi. Bu dünya onların olsun... ~~~ Bâdiye yaylasında koklasaydım izini Kefenimi biçseydi Ebvâ’da esen rüzgâr Seninle yıkasaydım acılar dehlizini Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya Asırlardır toz fırtınaları içinde kalmış bir kayanın yağmura kavuşması nasıl da ferahlatıcıdır, nasıl da temizleyicidir. Bilmiyorum hiç dikkat ettiniz mi; bazen yağmurdan sonra bazı taşlar, kayalar parlar güneşin de yardımıyla. Fakat siz hiç filizlenen bir taş gördünüz mü? Gücü yeter mi yağmurların taştan çiçekler açtırmaya? İşte O Yağmur'un her bir damlası parlattı kayaları, taşları, sonra da filiz açtı o taşlar. O'nu öldürmeye gelen taş kalpler filizlenip Ömer olmadı mı? ~~~ Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Dedim ya; kalabalık bir yalnızlığımız var. Acılarımızı, sevinçlerimizi, en aydınlık ve en karanlık yanlarımızı ne gören ne de duyan var. Feryatlarımıza kulağı sağır herkesin. Çığlıklarına sağır tüm dünya Gazze'de bebeklerin, çocukların ve anaların. Her gün üzerinde binlerce bomba patlatılan dünya kocaman bir suskunluğa dönüştü. Kulaklıkların ve yüksek sesli müziklerin ardına saklandı insanlığın gururu. Sağırlar ve körlerin dünyasında belki ağlamak temizler vicdanları, belki yanaklardan süzülen bir damla yaş... ~~~ Haritanın en beyaz noktasına kan düştü Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi Hakların temeline sanki bir volkan düştü Temiz tek bir nokta bırakmadı insanoğlu yeryüzünde. Kanın ve pisliğin bulaşmadığı tek bir nokta kalmadı. İnsanoğlu haritalarla; yeryüzü şekillerini, nüfusu, kara ve demir yollarını, siyasi partilerin renklerini, uzaklıkları, saat farklarını... Kısacası her şeyi gösterdi de, çizemedi acının haritasını. Ölçek belirleyemediler acı feryatlarının yükseldiği coğrafyalara. Kırıldığı günden beri adaletin kılıcı, kokusu sindi kanın duvarlara. Adalet güçlüden yana. Adına "İnsan Hakları" dedikleri yasalar yaptılar da, en az insanlar faydalandı haklarından. Ya da ayırdılar insanları... Kendilerinden olmayanların hakları da olamazdı, olmadı... ~~~ Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri Ahuların içinde sevdan akkor gibidir Erdemin, bereketin doldurur haneleri Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir Şemsiyesi altında yürürsün bulutların Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların Bizler çöldeki birer kum tanesiyiz. Kavruluyoruz yıllardan beri. Güneş bize zulüm, güneş bize ceza. Yağmur'u müjdeleyen bulutlar hani nerede? ~~~ Devlerin esrarını aynalara sorsaydım Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım O'nu hatırlamak bile çözerken tüm buzlarını gönüllerin ve zihinlerin, kim bilir hep düşünmek nasıldır O'nu? ~~~ Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü Belki de şiirin anlamı en açık dizeleriydi. Çağımızın, hatta Yağmur'suz kalan tüm çağların özetiydi bu mısralar. İhanetin, kötülüğün, yalanların çağında yaşıyor olmanın ağırlığı çöktü omuzlarımıza. Bize düşen hep püsküllü yalanlar oldu... ~~~ Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından Taşları bile filizlendirebilecek tek Yağmur O. Yağmur'un gelişini haber veren yıldırımlar bile yeter batılı yok etmeye. Sonra bir yağmur yağar ve temizlenir tüm kirler. ~~~ Madenî arzuların ardında seyre daldım Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini Senin için görülen bir düş de ben olsaydım "Seni düşümde görseydim" demiyor şair. O'nun için görülen bir düş olmak istiyor. Rüyanın kendisi olmak istiyor. Bilmiyorum belki de kendini layık göremedi O nuru rüyasında görmeye... Hangimiz buna layık görebiliriz ki zaten kendimizi? ~~~ Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayalî Hazîndir ki, dertleri aşmaya umman düştü Farkı kalmadı şehirlerin ve köylerin. İnsan her yerde kötü bir miras bırakmaya yeminli sanki. Eski huzuru kalmadı bacası tüten evlerin. Eski sıcak sohbetleri kalmadı akşam ziyaretlerinin. Kırık bir aynadan göremez olduk kendimizi. Sahi, kendini göremeyen insan, başkalarını ve hakikatleri görebilir mi? Anlayabilir mi evrenin düzenini, kaderin ağlarını? ~~~ Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır Sesini duymayanlar girdabında boğulur Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenîn Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin Saatlerin ardında hep kendimi aradım Bir melal zincirine takıldı parmaklarım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım ~~~ Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü O'ndan uzaklaştıkça yıkılır bütün doğrular. Kalp sevmeyi, beyin düşünmeyi terk eder. Nefsi isteklerin kölesi oluverir her şey. Dünya nimetleri sarhoşluk yaratır bir türlü geçmeyen. O'dan uzaklaşan ziyandadır, çöküştedir. O'na götürmeyen her yol tıkanır, O'nu beklemeyen her şey anlamını yitirir. İnsan ne kadar güçlü olursa olsun, etkisini ne kadar çok hissettirirse ettirsin, O'nsuz kaldığı her gün kendisini yıkıma, felakete götürür. Tarih bunun gibi örneklerle dolu... ~~~ Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde Sümeyrâ’yı arıyor her damlada bir saray Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin Mekânın fırçasında solmayan resim senin Yağmur, bir gün elimi ellerinde bulsaydım Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü İniltiler geliyor doğudan ve batıdan Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın Nazarın ok misali karanlıkları deler Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım ~~~ Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü Bunca dönüm noktaları yaşadığımız kısacık ömrümüzde Rahman olanı her daim hatırlamak, nimetlerin belki de en güzeli olur. Her dönüm noktasında samimi bir teslimiyet ve tevekkül, en güzele çıkarır belki de yolumuzu... ~~~ Nefesinle yeniden çizilecek desenler Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler Anneler çocuklara hep seni içirecek Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin Sana mü’mindir sema; sana muhtaçtır zemin Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım ~~~ Kardeşler arasına heyhat, sû-i zan düştü Zedelendi sağduyu; körleşen iz’ân düştü Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü Kardeş kardeşi öldürür oldu dünyevi sebeplerden. Miras, toprak, para derdi sardı her bir yanımızı. Kimse kimseyi dinlemez, anlamaz oldu. Kıtlık çıktı beyinlerinde insanların. Baharlar gelmez oldu insanlığın üzerine. Bir çiçek gibi güzelliklerini saçamadı etrafa insan. Hüzünlerimizle baş başa bırakıldık. Dostluk bahçelerimiz şimdi ıssız ve kurak. Yağmur'u gökte aradık, kalbimizin bulut olduğunu unutarak... ~~~ Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Bahîra’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım Olsaydım...
Yağmur
YağmurNurullah Genç · Timaş Yayınları · 20192,391 okunma
··
597 görüntüleme
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
Son bir kaç kısım için herhangi bir şey yazmama sebebim; sürekli tekrara düşme çekincesiydi. Zaten uzun olan bir incelemeyi daha da zorlaştırmak istemedim. Kitabın son bölümü zaten harika bir inceleme yazısı barındırıyor. Muhakkak okuyunuz...
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
youtu.be/QT4wGPma-dI?si=... Bu şiire en çok bu fon yakışıyor sanırım. İncelemeyi yazarken de çokça dinledim.
Kitap Kurdu okurunun profil resmi
Tek kelime ile 'muazzam' bir inceleme. Emeğinize sağlık 👌
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.