Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ERKEK TİPOLOJİLERİ Kişilik sorunu, otuz yıllık mücadele tarihimizin en temel sorunu olarak süregelmiştir. Kürt toplumsal gerçekliğinin karmaşıklığı, dış güçlerin baskıcı-asimile yöntemleri ile ortaya çıkan kişilik gerçekle- ri, her boyutuyla içinde bulunduğu çıkmazı derinleştirmiştir. Kürtlük bilincinin kişiliklere parçalı yansıması, ağırlıkta da zihinsel anlamda yaşanan boşalma, bir bütünen toplumun dokusuna işlemiş çok deği- şik, kozmopolit anlayış ve tiplere yansımasını yapmıştır. Kürt toplum dokusu, tarihindeki güçlü mirasıyla çok zengin bir yapıya sahiptir. Bir çok kültürün, dilin ve kimliğin kendi özgünlükle- rini koruyarak geliştirdikleri doku, her ne kadar karmaşık gibi görün- se de özünde kendi kişilik gerçeğini yaratmada zayıf kalmıştır. Kül- türlerin kaynaşmasıyla daha bir zenginleşen Kürt toplum gerçekliği, dış güçlerin, savaşların ve kültür kıyımlarının etkisiyle yüzyıllarca derin bir parçalanmayı yaşamıştır. Dıştan “zorla” empoze edilen kül- türler kimi zaman var olan doku içerisinde kaynaşmışsa da, zor ve şiddetin ağır bastığı zorlu dönemlerde dokuya işlemeden adeta zorla nakledilen yeni dokularla bir türlü birleşemeyen Kürt gerçekliği; bir yönüyle kendi içine kapanık, gelenekselliğe düşerken diğer biçimiyle de nakil yoluyla zihinsel dejenerasyonu yaşamıştır. Her geçen gün kendi gerçekliğinden, toplumsal kimliğinden uzaklaşan kişilik özel- likleri ortaya çıkmıştır. Kendi kimliğini inkar, kişiliği inkara kadar vardırmış; bu anlamıyla da celladına benzeme şurada kalsın, boğul- muştur. Bu durum Kürt toplumunun geneli için geçerli ise de, özelde er- kek karakterinde baskın olarak yer edinmiştir. Bunun ekonomik, sosyal ve kültürel etkilerinin olmasının yanında özünde de; beş bin yıllık erkek zihniyetinin kendisini kurumsallaştırarak sürdürmesidir. Bugünkü tüm erkek karakterleri, şekillendikleri toplumsal dokuya işleyen egemen zihniyetin insanlarıyla biçimlere kavuşmuşlardır. Kürt toplumu gibi feodal etkilerin yoğunlukta olduğu bir gerçeklikte bu durum biraz daha belirleyicidir. Kültürel içe kapanıklığın ortaya çıkardığı daralma, dinin, vb. dışsal olguların da etkisiyle tabulara dönüşmüş ve kişilikler bu yeni toplumsal karakterlerle yoğrulmuştur. Beş bin yıllık sistemin karakteri egemenliğe dayanmaktadır. Sis- temi oluşturan tüm alt ve üst yapılar bu karakterin izdüşümlerini kişi- liklere yedirdiği oranda gelişebilmiştir. Erkeksi karaktere denk düşen bu izdüşümler her toplumun kültürüne ve sosyalitesine karıştıkça ortaya erkeksi zihniyetin yaratımları olan kişilikler ve özellikler or- Erkeğin dönüşüm sorunları 33 taya çıkmıştır. İşte Kürt toplum gerçekliği, özelde Kürt erkeği karak- teri bu gerçekliğin bir ürünü olarak şekillenmiştir. On altı bin yıllık neolitik değerlerin ana yurdu olan Mezopotamya esasta “ana karakterli” bir yapıya sahiptir. Kültürel değerlerden tarihsel birikimlere kadar Kürt toplum gerçeğinde belirleyiciyse de egemen sistemin erkeksi karakteri karşısında gerileyen ve hatta derinliklere gömülen bu ger- çeklik, kaba feodal erkeksi karakterlerin gelişimini doğurmuştur. Kürt erkeği artık sistem içerisinde alabildiğine erimiş ve kendisini sistem ile varetme mücadelesine kendi değerlerini de yadsıyarak girmiştir. Varlık gerekçesi sisteme duyduğu ilgiyle içiçe gelişmiştir. Buna bölgesel, dini etkiler, farklı kültürel kimlikler de eklenince or- taya çok çarpık erkeksi tipolojiler çıkmıştır. Bu gerçekliği veya bu denli parçalanmışlığı belirlenmiş bazı kıstaslara göre ele alamamak- tayız. Kendi özgünlüklerinin yanında, dışsal nedenler böylesi tipolo- jilerin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur. Genel erkeksi karak- terlerin yanında, Kürt kimliğinin kişilik versiyonları alabildiğine ib- ret vericidir. Kürt erkek tipleri en çok toplumsal yapı içerisinde, kadına karşı duruşunda belirginleşmektedir.. Kadın karşısında erkeğin girmiş ol- duğu ya da edindiği karakteristik özellikler, genel doku içerisinde daha çocukluktan itibaren şekillenir. Ailenin kültürel düzeyi, sosyal yapısı ve hatta ekonomik gücü erkek tipinin gelişiminde önemli et- kenlerin başında gelmektedir. Feodal değerlerin hakim olduğu kapalı toplumlarda kadına yaklaşım çarpık olarak gelişmektedir. Bu neden- le Kürt erkeğini çözümleyeceksek, esasta kadına yaklaşımını kıstas alarak sonuçlara varmak önemlidir. Bir erkeğin kişiliği, kadın karşı- sındaki duruşuyla belirlenir ve şekillenir. Değişik tiplerde de görece- ğimiz gibi Kürt erkeğinin yaşadığı sorunların kaynağında kadın var- dır. Yani doğal olarak da cinsellik. Kürt’ün kör düğümü olarak belirttiği cinsellik, Kürt erkeğinin temel sorunlarının başında gelmektedir. İşte burada erkek tipolojilerini irdelerken, kadı- na yaklaşımı ölçü alarak sonuçlara gitmeyi amaçlamaktayız. Klasik kişilik tespitlerinden ziyade biraz daha somut olarak kadına yakla- şımda ortaya çıkan değişik erkeksi karakterleri çözümlemeye çalışa- cağız. 1- Feodal tip Kürt toplum gerçeğinin belki de temelini oluşturmaktadır. Sis- tem gerçekliğinin tabulara esir ettiği böylesi kapalı toplumlarda, öz- gür iradeli kişiliklerin şekillenmesi hem zor ve hem de sancılı olmak-tadır. Kürt toplumunda feodalizmin tüm kalıntılarını görmek ve bun- ların yarattığı kişilik tahribatlarını anlamak fazla zor olmamaktadır. Dinin ağır bastığı geleneksel aile ortamlarında belirgin gelişimi normal görülebilir ama genel erkeksi karakterin de bu gelenekselliğe eklenmesi ile ortaya adeta parçalı ve bir o kadar da çözümsüz erkek tipleri çıkmaktadır. Feodal erkek tipi; kendine sevdalı, kendinden başka kimseyi be- ğenmeyen bir tiptir. Tabularla örülü zihniyet yapısında yeniyi arama çok zayıftır. Var olanla yetinen, yenisi için fazla çaba harcamayan, kuru bir mantığa sahiptir. Bu tip; gücünü geleneksel toplum değer yargılarından almaktadır. İlk şekillenme aile ortamında başlamakta- dır. Feodal aile yapılarında erkek karakteri belirgindir. Sistemin proto-tipi olarak büyük aile sistemin sözcülüğünü yapmaktadır. “Yu- karıda Allah, yerde devlet” mantığı, Kürt ailesine yedirilmiş, “dışarı- da devlet, ailede baba” olarak yansımasını bulmuştur. Zaten “devlet baba” mantığında babanın aile içerisindeki gücü ve otoritesi anlatıl- maktadır. Feodal ailelerde erkek olmak, güç, otorite olmak anlamına gelmektedir. Bunu toplumsal yapı süslemektedir. Kız çocukları yeri- ne erkek çocuklarını doğurmak, “erkek gibi söz etmek” karakterlerin şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Feodal köylü tipte kadının fazla değeri yoktur. Ona göre kadın; erkek çocuk doğuran, kendi güdüsel ihtiyaçlarını gideren bir araç gibidir. Söz ve eylem hakkı yoktur. Kürt toplumunda, bir “kadına sevgi” varsa da, bu çok çok derinlerde kalmış, beş bin yıllık sistemin kalıntıları altında artık his- sedilemez duruma gelmiştir. Feodal kişiliklerde kadını mülk olarak görme belirgindir. Sahiplenme mantığı, kadını iradesizleştirerek tü- ketmeye yöneliktir. Din ve aşiret refleksleri erkeksi karakterde oldu- ğundan kendisini merkeze koyarak kural dayatmak çok güçlüdür. “Benim karım, benim kızım” giderek “benim ailem” ve daha da öte- sinde “benim aşiretim” psikozuna varmaktadır. Bu tip, kendisini egemenlik yani otorite ile var etmektedir. Din- deki tanrı ve sistemdeki devlet anlayışıyla benzerdir. Kendisini üst bir konumda görürken, kadını “öteki” olarak algılamakta, böylelikle de kendisini gerçekleştirme zemini olarak da kadını bulmaktadır. Kürt toplumunda erkeğin kendisini gerçekleştirebileceği başka bir zemin bulunmamaktadır. Sadece en yakınındaki kadın cinsi üzerinde gücü ve otoritesi ile kendisi olmaya çalışmaktadır. Bu kendin olma, eşitlikçi ve özgürlükçü olmadığından da, ortaya kölelik mantığını çıkarmaktadır. Aslında burada erkek, olarak ezilmişliğini sistem kar- şısındaki zayıflığını bir kompleks biçiminde kadın üzerinde geliştir- diği otorite ile gizlemeye çalışmaktadır. Adeta kadın üzerinde ne kadar söz ve etki gücüne ulaşırsa o kadar iradeleşeceğini sanmakta- dır. Oysa sistemin yarattığı zihniyet, tüm biçimleriyle bu tip üzerinde zafer kazanmıştır. a-) Kadına Korumacı Yaklaşan Tip Bu tip feodal karakterin en belirgin özelliğidir. Kadını mülk gibi gören yaklaşımın tamamlayıcı bir etkenidir. Korumanın altında ala- bildiğine gizlenmiş bir egemenlik yatmaktadır. Bu tipin koruma mantığında kadını zayıf güçsüz görme vardır. “Kadın kendini koru- yamaz” anlayışı adeta kişiliğine yedirilmiştir. Feodal etkilerin, yine din etkeninin yardımıyla klasik namus an- layışı bu tipte ön plandadır. Bunun da altında sahip çıkmak, mülk edinmek yatmaktadır. Korumak ve koruyucu olmak erkeksi karakte- rin bir özelliğidir. Kendisini zayıf görmediğinden sürekli olarak “öteki”yi korunmaya muhtaç olarak algılamaktadır. Toplumsal ger- çeklikte bu korumacılık aile duvarlarıyla yine tabu ve yasaklarla ka- ba olarak uygulanırken, ideolojik ve politik zeminlerde farklı biçim- lerde kendisini göstermektedir. Yedeğine alma, güvenmeme, inanç- sızlık ve esasta da iradeyi tanımama incelmiş boyutlarıyla değişik zeminlerde etkisini göstermektedir. Savaşta, dağ koşullarda kadının yaşadığı zorlanmalar karşısında bu tipin içine girdiği davranış biçimi korumacılıktır. Çünkü bu tipe göre kadın zayıf ve güçsüzdür, koru- maya muhtaçtır ve bunu en iyi yapacak olan da şüphesiz erkek ola- caktır. İdeolojik ve politik zeminlerde kadına güvenmemin, inançsız yaklaşımın altında feodal gerilik ve erkeksi egemenlik yatmaktadır. Bu tür zeminlerde açıktan bir egemenliği, objektif olarak belir- gin değildir. Ağırlıkta “yardımcı oluyorum, acıyorum vb.” tavırlarla kadın üzerinde derinlikli egemenliğini sergilemektedir. Bu tipin bir diğer yanılgısı da kadını, aynı ortamı paylaştığı ba- yan arkadaşlarını, kız kardeşinin yada bir yakınının yerine koyan yaklaşımlarıdır. “Kardeşim gibi görüyorum”, “Zarar görmesini iste- miyorum”, “Görünce aklıma kardeşim geliyor”vb. bir çok söylem özelde bu tipin kadın karşısındaki duruşunu göstermektedir. “Karde- şim” olarak tanımladığı olgu geleneksel Kürt aile temelindeki söz sahibi olmayan, evden dışarı dahi adımını atamayan, erkeğin her de- diğini yapan bir “köle” olarak anlaşılmalıdır. Doğal olarak “karde- şim” dediği, “öteki” karşısındaki konumu “ağabey”liktir. Yani kadın kız kardeş, kendisi de abidir. Ve abinin sözü dinlenmelidir. Abi ko- rumalı, abi sahip çıkmalıdır. İşte bu tipin ortamımızda kadına yakla-şımı bundan farksızdır. Güç olarak görmediği kadını sahiplenme is- teğinin altında, güç olma istemi yatmaktadır. Niyetler her ne kadar masumca olsa da zihniyetten yansıyanlar derin bir erkeksilik ve egemenliktir. b-) Kaba Retçi Tip Bu, feodal erkek tipinin en uçlaşmış biçimidir. Geleneksel top- lum yapısının en katmerli anlayışlarını sergileyen bu tip, kadını mülk görmenin yanında, onu değersizleştiren, varlığını inkar eden ve güçte tekleşen anlayıştır. Bu anlayışta, zihinsel egemenliğin özellikleri belirgindir. Feodal zihniyetin kadın üzerindeki en tehlikeli yansımaları görülmektedir. Bu zihniyetin ağır bastığı ortamlarda kadına söz hakkı yoktur. Ona göre kadın cinsel obje olmaktan öte değildir. Bu tip kadının güç ol- masını, iradeleşmesini istemez. Güçlü kadına karşı alabildiğine tep- kilidir. Bu mantıkta kadın zayıf ve erkeğin mülk edindiği bir meta- dan başka bir şey değildir. Baskıcı ve inkarcı yaklaşımlarıyla kadın üzerinde egemenliğini pekiştirmeye çalışır. Karşıt bir tavır gördü- ğünde geleneksel erkekliğin saldırganlığına kadar gidebilir. Bu işin bir boyutu olurken; böylesi inkarcı ve kadını ret eden yaklaşımların yanında çok derin arzuların yattığını belirtmek gerekir. Bir yandan kadını ret ederek onu iradesizleştirirken, öte yandan cin- sel anlamda derin çarpıklıkları yaşamaktadır. Retçi görüntünün altın- da çoğu zaman güçlü bir cinsel zayıflık yatmaktadır. Cinsellik bu tipte belirgindir. Yok saydığı, tanımadığı kadını cinsel olarak sö- mürmek, bu tipin yaklaşımları arasındadır. Kadına güvensiz olan bu tip, özünde kendi tipinin yansımalarını ele vermektedir. Ret ettiği ile kabul ettikleri arasında keskin sınırlar vardır. Bu tipte en çok ret etti- ği şeye sarılma belirgindir. Kabul ettikleri ise -ki bu kadının genelde cinselliğidir- ret ettiği gerçekliğin güdüsel boyutları olmaktadır. Siyasal zeminlerde bu tipin retçi yaklaşımları farklılık göstere- bilmektedir. Dışta kadını dinleyen, önem veriyor gibi görünen, hatta saygı duyuyor gibi görünen bu tip kabul ve ret ölçülerinde olduğu gibi içte kendisini esas alır. “Ne söylenirse söylensin, ben bildiğimi yaparım” mantığının altında kadını ret etme vardır. Bu retleri açıktan dile getiremediği için, daha çok gizli ve içten egemenliğini sürdürür. Kimi zaman en radikal karşıtlığı göstermesine rağmen, özünde yaşa- dığı ise, karşı çıktığı gerçekliğin kendisi olmaktadır. Bu tip kadınla paylaşıma kapalıdır. Sürekli kendisini esas aldığı için hangi çalışma alanı olursa olsun karşısındakinin iradesini hiçe sayar. Bazen bilinçli iradesizleştirmeye dahi vardırabilir. Bu nedenle kadına karşı sergilenen kaba retçi yaklaşımların altında kadını tanı- mama ve derin bir güvensizlik yatmaktadır. Bu tipte kadını tanıma arayışı belirgin değildir. Aslında kadına duyulan güvensizliğin altın- da, bireysel ve cinsel kaygılar yatmaktadır. Aşırı egemenliğin ret eden yönelim biçimi, yaşam ilişkilerinde erkeksi, güdüsel arayışlara iter. Ret ettiği şeye yönelme, geleneksel feodal toplumlarda güçlü- dür. Süreç ve gelişmelerle belli kaba yönleri törpülenmişse de erke- ğin kadına karşı güvensizliği ve retçi yönelimleri bu kişiliklerde açı- ğa çıkabilmektedir. 2- KÜÇÜK BURJUVA FEODAL TİP Bu tip, Kürt toplum gerçeğinde ve geleneksel yapıya yedirilmiş kısmi bilinçlenmesiyle, özellikle de kadına yaklaşım anlamında en çarpık gelişen tip olmaktadır. Kürt toplumunda derinlikli yaşanan feodal anlayış ve ilişkiler; dış etkenlerin kendilerince geliştirdikleri asimle yöntemleri ve bunları tamamlayan kısmi ekonomik alt yapı doğal olarak toplum yapısında değişikliklere neden olmuştur. Ne salt kendisi olan ne de tam karşıtlara dönüşen bir toplumsal şekillenmede ortaya çıkan kişilikler de bu iki gerçekliği derinden yaşamaktadırlar. Feodal değer yargıları ile büyüyen ve onun mevcut sosyalitesi ile yaşama katılan bir birey dış faktörlerin yoğun tahribatlarına da maruz kalınca kişilikte parçalanmalara uğramaktadır. Bu parçalanmışlık en çok kadına yaklaşımda kendisini göstermektedir. Bu tip adeta iki ayrı toplumun bileşkesi olarak yaşamaya çalış- maktadır. Bir yandan feodalizmin tabulara boğulmuş gerçekliği ya- nında, sistemin önüne sürdüğü yeni sosyaliteler arasında adeta sıkış- maktadır. Ne birinden kopabilmekte ne de diğerine tabi olabilmekte- dir. Bu tip psikolojik olarak da iki ayrı ruh halini yaşamaktadır. Ba- zen çok kaba retçi, tam bir ağa görünümündeyken, bazen de yenilikçi hatta özgürlükçü görünebilmektedir. Adeta bir ayağı geçmişte bir ayağı da düzende yer almaktadır. Bu tipin kadına yaklaşımı, psikolojik ruh haline benzemektedir. Bir yandan toplumun feodal değerleri ile kadını mülkleştirip sahiple- nirken, öte yandan kadını anlamayı ve tanımayı iç içe yürütmektedir. Kadının iradesini tanımaktan ziyade onu kendisine tabi kılmaya ça- lışmaktadır. Feodalizmin, özellikle ailenin katı tabularını ne ret et- mekte ne de tabi olmaktadır. Kendisine has bir tarzı ve yaklaşımı oluşturmaya çalışır. Feodal tipten daha fazla, kadın ile ilişkilenmeye açıktır. Bunu yaparken, zihni yaklaşımlarında kadını küçük gören, sahiplenen ve egemenlik kurmaya çalışan eğilimler güçlüdür. a-) Kadını Soyutlayan Tip Küçük burjuva kişiliğinin özgün bir özelliği de kadını, onu kendi gerçekliğinden soyutlayarak kendi egemenliğini gizleme yöntemidir. Verili sistem gerçekliği içerisinde şekillenen küçük burjuva kişiliği, düzenin çarpık anlayışlarını kişiliğinde yoğunca yaşar. Düzenin kül- türel yapısı içerisinde eriyerek, kendi öz değerlerinden özellikle de tarihi kökenlerinden uzaklaşırken, aslında kendi gerçekliğine de ya- bancılaşmaktadır. Düzendeki eğitim sistemi ile farklı bir mantık dü- zeyine ulaşan bu kişilik, feodal değerlere retçi yaklaşsa bile yaşa- mında özelliklede zihniyetinde eski düzenin kalıntılarını yaşamakta- dır. Bilinç anlamında yeniliğe açık bir konumu vardır. Öğrenme ve uygulamada sabırsız olduğu kadar yöntemde de aşırılığa kayabilmek- tedir. İçine girmiş olduğu çevrenin farklı sosyaliteleri içerisinde er- kekliğin kaba yanlarını törpülemiş gibi görünse de bu sadece biçim- sel yani davranışsal boyuttadır. Okul okumuş, aydınlanmış olmak ya da kadınla belli bir sosyal düzeyde paylaşmak, egemenlik yapılmaz anlamına gelmemektedir. Aksine zihinsel bir dönüşüm radikal olma- dığından, sadece sözde kalmakta, pratikte yansıyan ise egemenliğin gizlenmiş, kendisini koşullara uyarlamış biçimi olmaktadır. Bu tip, kadınla ciddi bir çelişkisinin olmadığını düşünür. Kendi- sini okumuş, aydın olarak gördüğünden kadını tanıdığını ve üzerinde egemenlik kurmadığını düşünmektedir. Kadını soyutlayan tipin en büyük yanılgısı da bu olmaktadır. Kimi zaman çok sosyal, kadınla ilişkilenmelerinde serbest davransa da, mantık ve yaklaşımlarında kadını iradesizleştiren bir duruşa sahiptir. Bu tip diğer tiplerdeki gibi kaba davranışlar sergilemez. Kadını ret etmez. Aksine kadını gün- deminin başına koyarak, kadın dostu olarak da geçinir. Kendini er- keksi sistemin bir yaratımı olarak ciddi sorgulamadığından, hiçbir zaman kendisini bir egemen olarak görmez. Yaşamda gözlemlendi- ğinde, çok rahat ilişkilenebilen, sosyal bir insan gibi görünür. Kadın ile diyaloglarında özgürlükten, kadının doğallığından dem vurur. Ama iş zihniyete, yaklaşımların mantığına geldiğinde büyük yanılgı- ları yaşadığını görür. Bu tip kendisini kadına yakın görür. Ona göre kadını en çok kendisi tanımaktadır. Eğer biraz da teorik bilgisi varsa, onun için tüm çelişkiler çözülmüştür, ama aslında çelişkiler dondurulmuştur. Yeri geldiğinde bir kadını, kadından daha fazla savunur. Özgürlükten, ortak paylaşımdan söz eder -kadının doğallığını, yaratıcılığını vb- bir çok noktada tam bir kadın savunucusudur. Öyle bir duruma gelir ki, kadını tabulaştırarak adeta dokunulmaz kılar. Kadın gerçeğini derin- liğine bilince çıkaramadığından onu aşırı soyutlayarak yüceleştirme- ye çalışır. Bu aslında kadını kendi gerçekliğinden uzaklaştırmaktır. Kadını yaşamın kendi özünden kopartarak, soyutlaştırıp adeta göğe yükselterek, tanrıçalar düzeyine çıkarır. Tarihi derinlikten yoksun olan bu yaklaşımın altında aslında çok gizli bir egemenlik vardır. Egemenliğin küçük burjuva versiyonu olmaktadır. Birisi kadını ret ederek bu egemenliği sergilerken, diğeri onu göğe çıkartarak gerçek maddi zeminden kopartarak yapar. Özde ikisi de aynı zihniyetin ürü- nüdür. Kadını yaşamın bir parçası olarak görmemek, bunu güzel ve süs- lü kelimelerle soyutlaştırmak adına methiyeler dizmek, kadını anla- mak, onu tanımak değildir. Aşırı soyutlamanın özünde kendini tek ve değişmez maddi gerçek kılmak vardır. Tüm bunlar niyetlerden ba- ğımsız olarak gelişmektedir. Saf ve temiz duyguların tarihi gerçek- likten kopukluğu ve yine kadının yaşadığı beş bin yıllık sömürüyü anlamlandıramayanlar doğal olarak ya onu soyutlayarak kendini ikna etmekte yada bir boyutuyla egemenliğini gizlemektedir. Bu tip; kadının gerçekliğini somut duruşuyla anlar, bilince çıka- rır ve bunu bir düşünsel ve davranışsal güce dönüştürürse, gelişme kat edebilecek bir tiptir. Kadını göklere çıkartarak değer verme yeri- ne, onu yaşamın temel bir dinamiği olarak objektif ele almak, kadın cinsindeki erkeksi zihniyetin etkilerini ve gelenekselliklerini bilerek onu anlamaya çalışmak doğru bir bilince ulaştığının göstergesi ola- caktır. Bu tipte diğer bir yanılgı da; cins mücadelesini güçlü verememe- sidir. Olgulara soyut yaklaştığından, kendi gerçekliğine de bu man- tıkla yaklaşmaktadır. Çelişkiyi görmemek bir boyutuyla soyut kal- manın sonucudur. Gerçek verilerden yoksunluk, kendi gerçeğini ya- nılgılı sorgulamasını getirmektedir. Bu nedenle kendisi açısından bir avantaj olan bilinç düzeyi ve daha objektif verilerle olgulara yaklaş- mak, bağını doğru koparmak ve bunu davranış gücüne kavuşturmak mümkün olmaktadır. Bunu yaparken de kendi gerçekliğinin beş bin yıllık derinliğine ulaşması, bilince çıkarması gerekmektedir. 3-) KÜÇÜK BURJUVA DEMOKRAT TİP Küçük burjuva kişiliğinin bir diğer yanılgılı tipi, kendisini öz- gürlükçü ve demokrat gören erkek tipi olmaktadır. Küçük burjuva kişiliğinin şekillenme koşulları, Kürt toplum gerçekliği ele alınıp değerlendirildiğinde demokratlık biraz biçimde kalmaktadır. Sınıfsal karakteri gereği verili düzenin ölçüleriyle yaşama katıldığından do- layı, tam bir demokrat yada özgürlükçü olması zor görünmektedir. Sistemin üzerinde yarattığı tahribatlar parçalılık ve esasta da zihniyet şekillenmesi köklü bir değişimi ağırlaştırmaktadır. Oysa demokrasi Başkan Apo’nun son çözümlemelerinden de anlaşılacağı gibi yüksek bir bilinç, zihniyet ve vicdan dönüşümü ile mümkündür. Sistemi köklü tahlil etmedikçe, onun toplum ve kişilikler üzerinde etkilerini çözümlemedikçe, doğru bir demokratlaşma mümkün olmamaktadır. Bu tipte esasta yaşanan biçimsel boyutlardır. Bu tip; kadınla uyumlu ve ortak yaşadığını sanır.Kadına karşı kaba bir yaklaşımı bulunmamaktadır. Kadına “değer” vermekte, ra- hat paylaşımlara gitmekte hatta iradesine bile saygı gösterilebilmek- tedir. Kaba zora dayalı açık dayatmaları fazla göze çarpmaz. Sorun- ları tartışmaya açıktır. Anlama istemi yoğun olsa da temel yanılgısı, kendisini yeterli görmesidir. Ona göre; kaba güç kullanmıyor, kaba davranmıyorsa, biraz da kadını dinliyorsa, sorun kalmamıştır. Oysa yakın ilişkilendiği kadın ile paylaşımlarında gizlediği hatta yer yer bastırdığı egemenliği çok çabuk açığa çıkmaktadır. Bu tipin bir özel- liği de çevresindeki kadınlara demokrat gibi görünse de tam tersini yakınındaki kadınla ilişkisinde tersini sergilemektedir. Demokratlık ile erkekliği iç içe yürütmektedir. Her ne kadar bilinç anlamında bir düzey olsa da sorun gelip bireysel ilişkilere dayandığında, erkeklik ön plana çıkmaktadır. Bu tip böylesi durumlarda; kadını iradesizleş- tirmekte, kendi doğrularını hakim kılmakta ve adeta kadını sahip- lenmektedir. Bu tipte erkeksi karakterle demokrat olma mücadelesi iç içe yü- rümektedir. Her ne kadar kendisini dışa farklı yansıtsa da temel zih- niyet aşılmadığından dolayı, üsluptan davranışa kadar egemenlik kendisini göstermektedir. Bir diğer özelliğiyse liberalliğidir. Bu tipte cins mücadelesi adeta dondurulmuştur. Kendisini özgürlükçü gör- düğünden böylesi bir mücadeleye gereksinim duymaz. Sahte özgür- lük anlayışı ile ilişkilere girmekte, bu biçimiyle de çarpık bir sosyalite yaratmaktadır. Özgürlük ve demokratlık adına, temel değer- lerden vazgeçebilmekte ve cins özgürlüğünün mücadele diyalektiğini inkar edebilmektedir. Yine bu tipteki mücadelesizlik, kendi hemcinsleriyle ilişkilerine de yansımaktadır. Doğru, uyumlu bir yaşam yerine, kendisini de- mokrat gösterse de kendi hemcinsleri arasında, anti-demokratik ola-bilmektedir. Bu noktada şu da söylenebilir, kadın karşısında demok- rat görünmek, kendi hemcinsleri içerisinde farklı görünmek; aslında çarpık mücadelenin, işleyiş mantığı olmaktadır. Özgürlük ve demokrasi zihniyet ve vicdan devriminden geçmek- tedir. Paylaşımcı, adil ve anlayışlı olmak, bunu söz ve davranış gücü ile pratikleştirmek, özelde de bunun kültürünü edinmek, çok güçlü bir mücadeleyi gerektirmektedir. Demokratlık veya yeni toplumsal düzlemde devrimcilik, Başkan Apo’nun doğrultusunu belirlediği “Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun” mantığını anlamaktan ve bunun mücadelesini doğru vermekten geçmektedir. Küçük burjuva demokrat tip, demokratlığını ölçmek için, en azından egemenlik tari- hini derinliğine irdelemelidir.
··
306 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.