Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

154 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Ne olursa olsun, zaman en kötü günü de sona erdirir
Shakespeare’in geçen 500 yıla rağmen, hala Dünya Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri sayılmasının nedeni, muhakkak tartışılmıştır, tartışılmaya da devam ediyordur. BBC’nin yaptığı “1000 Yılın Dâhileri” anketinde Newton, Churcill gibi isimleri geride bırakan Shakespeare, tüm bu tartışmaların üzerinde büyük bir sonuç olarak durmaktadır. Görülen şudur ki; Shakespeare yapıtlarının bunca büyük başarılara ve üne ulaşmasının en büyük nedeni insan doğasını, 500 yıl sonrasına bile uyarlanabilecek bir dahilikle ve yalın bir şekilde sunmasıdır. 1606 yılındaki doğumundan bugüne, Macbeth üzerine yapılan araştırmaları incelediğimizde, yapıtın neredeyse her cümlesinin ayrı ayrı irdelendiğini görürüz. Her araştırma Shakespeare’in gücünü biraz daha arttırmakla birlikte; araştırmalar da bu ünden bir parça faydalanmaktadır. Ancak yüz sayfalık Macbeth’in ortaya koyduğu incelik ve başarı, bugüne dek onu anlamaya ve sunmaya çalışan binlerce sayfayı beslemiş. Öyle görünüyor ki, sinemadan tiyatroya, müzikallerden felsefe-psikolojiye kadar daha pek çok ürünü besleyecektir Macbeth; diğer tüm Shakespeare yapıtları gibi. Bir savaş alanından yiğitçe, kahraman olarak dönerken tanıştığımız Macbeth, tüm perdelerin sonunda onursuz ve zalimlikle dolu bir ölümle uğurlanır. Böylece, İskoçya Krallığı’ndaki iktidar üzerine dönen pek çok kanlı sahne, tanrısal adaletin de yardımıyla yerini, olması gerekene bırakır. Macbeth ve eşi Lady Macbeth’in kötülüğün pençesine kendilerini bu kadar çabuk kaptırmaları ve acemice, hainlikle bu oyunun devam edebileceğini sanmaları sonunda, ulaştıkları tahtta fazla kalamamışlar ve onursuz bir şekilde can vermişlerdir. Banquo’nun daha oyunun başında kurduğu şeytanın insanı küçük oyunlarla ele geçirmesi ve kötülükleri için onları kullanması; daha sonra da en gerekli anda onları yalnız bıraktığına dair sözleri, evet, Cadılar?ın sözleriyle hareket eden Macbeth’in büyük bir bozgunla karşılaşmasıyla özdeştir. Lady Macbeth’in kocasının onurunu kırarak onu zorladığı cinayetler, büyük bir kinle kendi vicdanını da kemirmiş, önce kendi sağlığını yitirmesine sonra da kendisini öldürmesine neden olmuştur. Macbeth?in öncelikle krallığı ele geçirme arzusu ve bu uğurda göze aldığı pek çok kötülük; kanla ele geçirdiği bu konumu korumak için daha fazla kan dökmesine neden olur. Bir anlamda, Macbeth’in tahtı ele geçirme tutkusu, ruhunun zorbalık ve azaptan doğan bir korkunun pençesine düşmesine sebep olur. Macbeth’in zorbalıkla kurduğu yeni İskoçya ise aynı yöneteni gibi, azap içerisinde kıvranmaktadır. Yurdun, yönetenini betimlemesi bu noktada önemlidir ki, fırtınaların, depremlerin, artan sebepli-sebepsiz ölümlerin, adım başı kavga ve isyanların sebebi dolaylı olarak Macbeth’tir. Hâlbuki Kral Dancon’ın ya da İngiliz Kralı’nın yönettiği ülke ferah ve mutluluk içerisinde bir yaşam sürmektedir. Kralın tanrısal büyüklüğü ve tanrısal gücü bu noktada vurgulanır. Cadıların varlığı ise bence tamamen farklı bir polemiğe dönüşmektedir. Macbeth’in karşısına çıkarak onu “Selam geleceğin hükümdarı!” diyerek selamlayan Cadılar hangi çıkarın birer parçasıdırlar? Macbeth, kral adına savaş meydanında asilce ve yiğitçe savaşmış, bağlılık yeminiyle hayatını kralın yolunda feda etmeye hazır olduğunu gösteren asil ruhu; Cadılar’ın bu sözleri ile bir anda nasıl değişebilir? Cadılar’ın Macbeth’in önüne kader olarak koydukları yemek, aslında Macbeth’in yemesi için hazırlanmış özel bir mönü müdür? Oyunun devamında, henüz eceliyle ölmek gibi bir niyeti olmayan, üstüne üstlük varis olarak 2 oğul gösterilmişken, eğer Macbeth bu iğrenç hainlikle hareket etmeseydi, gerçekten kaderinde kral olmak var mıydı? Yoksa bu kanlı oyunun tek kurgusu Cadılar’a mı aitti!.. Her ne kadar, Cadılar’ın ustası Hecate, Macbeth için zaten özünde sinsi ve hain biri olarak nitelendirse de, Cadılar?ın ve Lady Macbeth’in zorlamasıyla da olsa korkuyu duygusuzluğuyla alt edebilecek, kanı ve ölümü elinin tersiyle itebilecek derecede bir şeytana dönüşmüş bir Macbeth’ten başkası yoktur. Macbeth özünde gerçekten kötü biri midir? Cadılar’ın onu hükümdar sıfatıyla karşıladıkları an, gözleri dönen ve hummalı hayallere dalarak konuşmayı unutan Macbeth? Peki, özündeki kötü huylarının varlığına karar verdiğimiz bu kişi, Kral Duncan’ı öldürürken neden bu denli zorlanmıştır? Lady Macbeth’in, “Masum gibi bir çiçek gibi görünün; sizse ona sarılmış bir yılan” düşüncesi tüyler ürperten bir kötülüğün sinyallerini vermektedir. Macbeth’in cevap veremediği pek çok soruyu yerle bir eden ve vahşi cinayetlerin başlamasına sebep olan Lady Macbeth’in ta kendisidir. Macbeth?e yönelttiği tüm sözler, sadece cinayetin işlenmesi için onu yüreklendirmek, kızdırmak ve tutkusunu alevlendirmekten başka bir sebep taşımamaktadır. Lady’nin Macbeth kadar büyük bir tutkuya düşmesi, sonunda onun da Macbeth gibi trajik bir şekilde ölümüyle sonuçlansa da Lady, şeytani yapısıyla muhakkak bunu Macbeth’den çok daha fazla hak etmiştir. Ancak, sahneler öncesinde Lady Macbeth’in intihar edebileceğinin sinyallerini verilmiş olsa bile, Lady’nin intiharı da doğrudan bir vicdan hesaplaşmasına bağlanamayacak kadar kuşkuludur. Zira İngiltere ordusu devasa bir güçle kapılarındadır ve Macbeth’in ordusu çoktan bu zorbalıklardan kurtulmak amacıyla hükümdarı terk etmektedir. Yani, Lady’i kendisini öldürme cüretinde bulunmasaydı eğer, zaten intikam yeminleri eden Macduff ve Malcolm tarafından öldürülmeyecek miydi? Görünen şudur ki; Macbeth, oyunun her ne kadar ana kahramanı da olsa, bilinçsiz bir piyondan farksızdır, ancak bir süreden sonra karısının kötülüklerinin üzerine bile çıkabilecek bir şeytani evrim gösterir. Ancak bu noktada bile gücünü Cadılar’ın kehanetlerinden alır. Ölümünün son dakikasına kadar anlayamadığı bu doğaüstü yalan karşısında, onurlu bir ölümü tercih etmeyecek kadar ruhunu yitirmiştir Macbeth. Onurlu bir savaşçı, yiğit bir komutan ve kralın sağ kolunu temsil eden hakkıyla kazanılmış bir rütbe “Cawdor Beyliği” ve daha fazlası feda edilmiş, yerini yalnızlıklarla dolu, kirlenmiş/kirletilmiş, zorbalığa, şeytanlığa bırakmıştır. Macbeth doyumsuzluğunun ve iştah kabartan tutkularına ulaşma arzusunu eyleme dönüştürmesinin cezasını oldukça ağır bir şekilde ödemiştir. Yaşamın sonrasını hatırladığı kısacık anlar ise, Macbeth’in utanmasına ve hatalarını telafi etmesine yetmemiştir. Yaşamın kısa süreli bir gölge oyunu olduğunu anlattığı sahne, Macbeth’in eşinin intiharının hemen sonrası ve kendi ölümünün de az öncesindedir. Bu aydınlığa ulaşma çabası kısacık bir süre Macbeth?in zihninde dolaşmış ancak ?belki de- kapıdaki savaş onun nihai sonuca ulaşmasını engellemiştir. Shakespeare’in Macbeth2i bugün bile cevaplanamamış sorularla hala kafaları meşgul etmeye devam etmektedir. Cadılar’ın yukarıda benim de değinmeye çalıştığım sarkastik konumu; Lady Macbeth’in şeytanlıkları ve Macbeth’in nasıl bu kadar hızlı bir değişimle bir zorbaya dönüştüğü önemli sorulardır. Ayrıca 3.Perde 3.Sahne’de karşımıza çıkan 3.katilin kim olduğu da büyük bir gizem taşımaktadır. Çünkü her ne kadar kendisini Macbeth’in gönderdiği söylese de Macbeth’in Banquo’ya öldürmek için 3. bir katil gönderdiği gerçek değildir. Yoksa bu sahneden sonra bir daha aynı sıfatla karşımıza çıkmayan bu 3.katil Lady Macbeth midir? Banquo ise oyun boyunca gösterdiği müthiş zekâsı ve ileriyi görme yeteneklerine rağmen, kendisinin de soysuz bir oyuna kurban gideceği fikrine hiç kapılmamış mıdır, yoksa o da Cadılar’ın kehanetlerini beklediğinden ölümünün bu noktada gerekli olduğunu düşünüp sesini çıkarmamış mıdır? Shakespeare’in bu anlatısı da, diğer eserleri gibi oldukça yalın bir şekilde okuyucuya sunulmuştur. Karmaşık düzenler içerisinde anlatılmayan duygu ve düşünceler, bir tiyatro oyunu olmasının da gerekliliğindendir mutlaka, eserin tüm yanlarıyla karşımızda durmasını sağlar ?ki bu da, başta bahsettiğimiz Shakespeare’in ününü borçlu olduğu yegâne üsluptur. Macbeth’de Shakespeare’in diğer tragedya’larında da rastlanabilecek imge ve duyguları aktarma üslubu kendisini son derece açık bir şekilde ifade eder. Macbeth’lerin gördükleri hayaller ve bunları ifade etmek için kullandıkları imgeler, dozu kaçmamış bir anlatının kusursuz örnekledir. Bu imgeler, ne izleyici ya da okuyucunun aklını bulandırır, ne de olmayan bir şeyin yanlış anlaşılmasına sebebiyet verir. Kendini şiirin bünyesinde bulunan derin imge sanatına kaptırmadan anlamsal derinliğe ulaşan dizeler, anlatının deştikçe sosyal boyutlarda cevaplanması için yıllardır uğraşılan uçurumlara dönüşür. Aslında, yakalanması gereken sadece, insanoğlu?nun cevaplanamaz ve tanımlarla sınırlandırılamaz olan ruhani bütünlüğünün barındırdığı karmaşa ve dengesizliktir...
Macbeth
MacbethWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201922,3bin okunma
·
10 artı 1'leme
·
1.240 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.