Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir Kaza Hatırası
Saat; etrafın karanlık sislerle kapladığı zamanı, onca çabaya karşılık parçalayamayan fakat ancak pek ufak bir delik açabilen şu üç lambayla beraber beş geçiyor.Aracın içindeyim.Genzi yakan bir egzoz kokusu var havada. Asfalttaysa direncin en büyük simgesi çizgiler... Hızla ve bazen de aralarda kesilerek ilerliyorlar uzamda. Dünya insan nefesinden yoksun, apansız bir soğuklukla karşımızda çiseleyen yağmuruyla tir tir titriyor.Birkaç aksak zorlayışla araba kolunu çevirip filmi yer yer sökülmüş camı açıyorum. Bir soluk almak için...Belki biraz olsun nefes alabilmek için yaşam kapanında. "Ona öylesine muhtacım ki..." Sesi yankılanıyor sızlayan burnumda. Derin bir iç çekişin ve ardı sıra onu yarı yolda kesen yolculuğumuzun sert rüzgarıyla durmaksızın ilerliyoruz sınırda.Ona doğru,ondan uzaklaşarak... Boğazımda tıkanan bir nefes ve bir sözcük...Yoldayım.Tıpkı dün olduğu gibi ya da yarın...Ya da bilincimin sisyle buğulanmış her anımda olduğu gibi... Tüm bu alışıldık yolcuklar içinde bir türlü alışamadığım huysuz tanıdık bir duyguyla beraber ilerliyoruz, suskun ve her daim insanlarla beraber peşim sıra sürüklenen... İçimin kör kuyularından başlayarak ruhumu kıskıvrak sıkıştıran, bir heykeltıraş titizliğiyle tek tek tüm kemiklerimi kum misali ufalayan ve geçen her dakikaya karşılık avucumdan usulca terle akıtan yorgunluğumun, sıkışmışlık halimin müsebbibine bakıyorum.Gittikçe kararmaktayken karşımızda zikzak... Şimdide yoğunlaşan göz bulutlarımı dağıtan zihnimin meşguliyeti az ötedeki metruk durak oluyor, eteğiyle karanlık halkalarına takılırken gökyüzünün...Silik yüzler,anlaşılmaz duygular, ve ardı arkası kavranamayan olaylar diye geldiğim, çekip gittiğim duraklar yitip gidiyor geçmişin tamamlanmışlıklarda.Şahit olunan gidişler, gelişler ve kopuşlar... Asfalttan gelen huzursuz edici sesi, kopan telleriyle sesizliğin; terk edilmişliklerimize yapışan tekerleklerle gidiyoruz kör akşamlarımızın sağır ufuklarında dilsiz kalmaya ... Karanlık içine gizlenmiş, kümeler halinde bir dizi boşlukta seçebildiğim ahenkle birlikte dans etmeye uğraşan çamlar, kavaklar ve söğütler...Yaprakların çıkarmış olduğu hışırtı ve onunla ilintili bir mutluluğa muhtaç çocukluk anısı gülüşlerim... Neden sonra üzerime çöken yorgunluğum biraz daha hırçınlaştırıyor her artan uzaklığıyla gündüzlerimi... Frekansı bozulmuş bir radyonun cızırdaması kulaklarımı feci halde acıtıyor. Başımı ona doğru bir nevi yuvarlayarak çeviriyorum koltukta. Mide bulantısı...Baş döndürücü felaketiyle yakama asılmış can bunalması. Cızırtıyla beraber kararan ve karıncalanan manzaram. Radyo açık değil.Kesik bir iç çekiş daha bir kaçış olmaya çabalıyor zihnimde çocukça. Elimi hızlı ve dikkatsizce kucağımda öylece yatan hatırasıyla çantamın kırık fermuarına atıyorum. Çok eski farkındayım,sizler söylemeseniz de biliyorum diyorum içimdeki boğuk gürültüye karşın fakat fark edilmeyecek kadar kısık belli belirsiz sesimle. Gürültü artmaya ve düşüncelerimi, bilincimi bastırmaya başlıyor. Yavaşlayan elim şimdi daha temkinli bir dikkatle arıyor ilaçlarımı.Ta ki bulup da çıkarana kadar. Kutunun kapağını açıp herbirini usulca titreyen avcuma döküyorum. Bir avuç ediyor eni konu. Bir insan ömrü... Kimi yuvarlak kimi silindir kimi beyaz kimi renkli... Arabayı sürene bakıyorum. Beni unutmuş vaziyette. Biraz ilerdeki sapağı dahi göremeyecek halde dalıp gitmiş kördüğüm düşüncelerine... Mahremiyet ihlalinin en büyüklerinden olan zihninin kapısını zorlamak suçunu daha fazla duyumsamamak için içimde, hızla ve utançla gözlerimi yanıp sönmekte olan bi' garip sokak lambasına çeviriyorum.Gözlerim yanan fitiliyle ışıkta direnirken acıya, uslu bir kız oluyor ve tek seferde ilaçlarımın hepsini hızla yutuyorum. Boğazımda acı bir tat var. Suyum yok. Bulamayacağımı biliyorum fakat yine de hayalperest ve ümitkar etrafıma göz gezdiriyorum. Her bir yokluk avuntusu biraz daha acıtıyor tadını ilaçların... Boşalmış avcuma bakıyorum. Kendime, fakat bu kez yaşamak için içiyorum ya diyorum. Bu kez yaşamak için... En azından huzur içinde...Beceriksizce söylediğim bu yalana hiç, hiç inanmadığımdan mı bilmiyorum yalnız, az da olsa önemsemiyorum aslında olanları ve olacakları. Öylece bekliyorum. İnfazını bekleyen bir mahkum gibi... Titrek bir gülümseyiş sığınıyor dudaklarıma. Tekrar bakışlarımı ve zihnimi yola, tüm cazibesiyle ölen zamanıma çeviriyorum. Ve tekrar tüm çırpınışlarıma rağmen. Ufak bir hayat dönemecinde, Derin bir uykuya yatıyorum...
·
67 görüntüleme
Zeynep Şevval Aran okurunun profil resmi
Bana aittir. Öylesine ve öylece yazılmıştır. Okuyup geçiniz...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.