Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

HAKSIZ YERE BİTEN HAYATLAR
Yasin Bey’in sağ kolundan tutan bir asker, sol kolundan tutan diğer askerle birlikte rutubet dolu, dar, karanlık koridorda ilerliyorlardı. Yasin Bey etrafı detaylıca inceliyordu. Nasıl olsa ömrünün geri kalanını burada geçirecekti. Dar uzun koridordan bir süre daha ilerledikten sonra sağ koluna girili olan asker Yasin Bey’in kolunu bırakıp cebinden bir sürü anahtar çıkardı. Aradığı anahtarı kolayca bulup karşıdaki demir kapının anahtar yuvasına taktı. Kapıyı açıp Yasin Bey’i kolundan tuttu. Ardından onu içeri ittirip arkasından kapıyı kapattı. Yasin Bey arkasından kapatılan kapıya bakıp iç çekti. Duruşma salonundan beri dik tutuğu omuzlarını artık düşürebilirdi. Bakışlarını kapıdan çekip ona meraklı gözlerle bakan adamlara döndü. Birçoğunu tanıyordu. Onlarda Yasin Bey’in kaderini yaşıyorlardı. Alkış ve övgü beklerken bir anda kendilerini bu pis, rutubet kokan, oldukça karanlık ve bir havanı buraya koysanız yaşamayacağı yere bırakıp gittiler. Duvar tarafındaki ranzanın alt katında oturan Ömer Öztürk ayaklanıp ağır adımlarla Yasin Bey’in yanına geldi. Yüzünde saklamak istediği bir şaşkınlık vardı. Koskoca Adalet Savcısının burada işi ne idi? “Savcı Yasin Özvatan.” Diye mırıldandı Ömer Öztürk. İfadesinde şaşkınlığını ne kadar saklamaya çalışsa da ses tonunda bunu beceremedi. “Savcı demesek,” dedi Yasin Bey. Ardından dudaklarına yarım ve hüzünlü bir tebessüm iliştirdi. “Şu son iki saattir savcı değilim.” Diye lafını tamamladı. “Desenize sizde haksız yere boynuna urgan geçirilenler kervanına katıldınız.” Dedi Yasin Bey’in yüzünü seçemediği biri. Oda aşırı derecede karanlıktı. Sadece masanın ortasında bir kandil yanıyordu. O kandil de masanın etrafını bile aydınlatmıyordu. Birde bu gece ihtişamla parlayan ay ışığı koğuşun küçük camından içeri doğru giriyordu. Yasin Bey kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Karanlığın içinden ona doğru gelen adım seslerini duydu. Karanlığın içinden gelen adam Yasin Bey’le arasına iki adım koyup durdu. Yasin Bey konuşan adamı o zaman seçebildi. Bu ünlü tarihçi Nezip Paşalı idi. Kendisi iki yıl önce devletin tarihini kötü kullanmaktan idam cezasına çarptılırmıştı. Lakin karar itiraz edildikten ve halkın isyan etmesinden sonra müebbet hapis cezasına çevirttirildi. Yasin Bey karanlığın içerisinden ona uzanan bir el gördü. “Aramıza hoş geldin.” Diye mırıldandı Nezip Paşalı. * Saat şu an bilinmiyor. Lakin Yasin Bey bu koğuşa adım attığından beri içinden dakikaları sayıyordu. Yaklaşık üç saat elli beş dakika kırk dokuz saniye olmuştu. Hava artık mehtaplanmıştı. Artık güneş doğacak yeni bir hayat doğacaktı. Lakin bu hayat sadece dışarıdakiler için doğacaktı. Yasin Bey bir hayatı var saymıyordu kendinin. Bu koğuşta, kendisi hariç dört kişinin vardı. Bu beş kişinin artık hayatı bitmişti. Bitmesinin sebebi dayatılan sisteme boyun eğmemek, önemli kişi olarak gösterilen lakin bomboş kişilerin eteklerini ve ellerini öpmemek. Kısacası bu dört adam birilerinin ve bir sistemin kuklası olmadığı için hayatları ellerinden alınmıştı. Üst ranzada bir hareketlik sezdi Yasin Bey. Ardından üst katında yatan Hamza Akarca yattığı yatağından indi. Ardından ağır ağır odanın içindeki tek kilitsiz olan kapıya ilerledi. Hazma Akarca, ünlü yazar. Kendini tamamıyla kelimelere ve kelimelerin ahengine bırakmış ve kelimelerle oynamakta ustalaşmış biri. Hak ettiği övgü ve tebriklerken kendisi vatan haini ilan edilmişti. Yazdığı kitaplarda devleti, devletin adını ve devleti yöneten kişilere hakaret ettiği suçundan idam istenmişti. Lakin halk bu karara ayaklanınca kararı müebbete çevrilmişti. Ömer Öztürk, eski içişleri bakanı. Bu millet için kendini adamış sayılı adamlardan. Tek isteği devletine kimse dokunmasın ve herkes barış içinde yaşasın. Hükümet ve yönetenler değişene kadar amacını gerçekleştiriyordu Öztürk. Lakin o kara gün… O kara günden sonra hedefleri ve istekleri gerçekleşmedi. Kendini bir gece vakti yatağından alındı. Sebebi ne miydi? Devleti satmak. Evet, doğru okudunuz. Gözünü kırmadan canını verebileceği devletini satmakla suçlanıyordu. Hayatın cilvesine bakar mısınız? Ömrünü adadığın durum için hayatın ellerinden alınıyor. İşin kötü yanı halktan kimse çıkıp da, “Öztürk böyle bir şey yapmaz.” Demedi. Kimse ağzını bile açmadı. Bu Öztürk’ü en çok yaralayan şey idi. Sırf onlar mutlu olsun diye canını verebileceği halkı, ağzını açıp o yapmaz demedi. Aksine gazetelere verdikleri röportajda yapmıştır ondan beklenir, diyenler oldu. Şimdi siz söyleyin, siz böyle bir durumda, o canınızı verebileceğiniz halkınızın size inanmadığı bir durumda o çok sevdiğiniz devletinizi satmakla suçlansanız ne olur ki artık? Halk Öztürk’ü savunmayınca, Öztürk’de ağzını açıp bir şey demedi. Nezip Paşalı, ünlü tarihçi. İki yıl önce devletin tarihini kötüye kullanmaktan hapse attırıldı. Onun içinde ağzını açıp yapmaz demeyen olmadı. Hatta kalkıp, bu adam bunca zaman bizi kandırmış, ayakta uyutmuş, diyenler oldu. Ne kadar zor bir durum değil mi? Yalancılıkla suçlanmak. Ama bu durumun daha kötü bir hali var. Hayatını adadığın yolda yalancılıkla suçlanmak. Yasin Özvatan, devleti için sarf ettiği kelimeler yüzünden müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu dört adamın ortak bir özelliği vardı. Devletini, milletini sevmek. Bayrağına aşık olmak. Sırf milleti hedef olmasın diye bu dört adam ve niceleri, halkının önüne siper oldu. Bu dört adamın ve nicelerinin ortak bir özelliği vardı. Haksızlığa ve köleliğe boyun eğmemek. Onlar, dayatılanı yapmadılar. Doğru olanı yaptılar. Ve doğruluk onların hayatına mahkum oldu. Doğruluk onları bu hayvan bağlasan durmayacak hapishanede yaşamaya mahkum etti. Hak edilen bu değildi. Övülmesi gereken insanları ölümü terk etmişlerdi. Ve bu dört adamın son bir ortak özelliği vardı. Bir daha aşık oldukları o toprakları göremeyeceklerdi, bir daha uçsuz bucaksız gökyüzüne bakamayacaklardı.
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.