Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

''… Koyuldukları işe canla başla sarıldıkları için bu genç kızlar, başlarını kaldırıp bakacak halde değildirler. Halılara işlenmiş ışıklı tabloların önlerine serdiği ve ne yapsan anlatılamaz o hayatla, ruhlarında ezdikleri hayatın aynı olduğunu; onlar, bütün bu resimleri çizerlerken fark etmezler bile. Buna inanmak istemezler. Bunca şeyin başkalaştığı bu devirde onlar da değişmek arzusundadırlar. Kendilerini bırakmak, kız bulunmayan bir yerde kızlardan söz eden erkekler bizim için şöyle düşünürler, diye tahmin edip kendilerine o gözle bakmak üzeredirler. Bu onlara, bir ilerleme gibi gelir. İnsanın bir haz, sonra bir başka haz, derken daha kuvvetli bir diğer haz aradığına, eğer aptalca kaybedilmek istenmiyorsa hayatın, bununla var olduğuna hemen hemen emindirler. Dolaylarına bakmaya, aramaya başlamışlardır bile; onlar ki kuvvetleri, başkaları tarafından aranıp bulunmaktaydı daima. Bu, sanırım, yorgun olmalarından ileri geliyor. Yüzyıllar boyunca bütün aşkı onlar vermişlerdir, bir diyaloğu, her iki kişiyi temsil ederek hep yalnız başlarına söylemişlerdir. Çünkü erkek, sadece söylenenleri tekrar etmiştir, hem de berbat şekilde. Ve erkek, dalgınlığı, ihmali, yine bir çeşit ihmal demek olan kıskançlığıyla onların ezberini güçleştirmiştir. Ve buna rağmen onlar gece gündüz direnmişler, aşktan ve sefaletten yana zenginleşmişlerdir. Ve sonsuz yoksunlukların baskısı altında, içlerinden kudretli sevdalılar çıkmıştır ve bunlar, erkeği çağırırken bile erkekten kurtulmuşlardır; erkek dönüp gelmedi mi erkeği aşağılarda bırakmışlar, Gaspara Stampa ya da Portekizli kadın gibi, azapları, artık önüne geçilemez, buruk soğuk bir heybet haline girene kadar direnmişlerdir. Şunu veya ötekini biliyoruz; çünkü, bir mucizeyle sanki, elimize gelmiş mektuplar var; ya da yakınan, sızlanan şiirlerle dolu kitaplar var; ya da galerinin birinde, bir ressamın, ne olduğunu bilmediği için çizmeyi başardığı bir ağlayış içinden bize bakan tablolar var. Ama berikiler, sayılamayacak kadar çokturlar: mektuplarını yakmış olanlar ve mektup yazmaya güçleri yetişmeyen başkaları. Güzelliğini bir badem gibi, içinde gizleyerek kurumuş yaşlı kadınlar. Zarafetleri gitmiş, güçlü kuvvetli olmuş, yılgınlıkla güçlü kuvvetli olmuş ve kendilerini erkeklerine benzemeye bırakmış, ama içeride, aşklarının çalıştığı o karanlık yerde bambaşka olan kadınlar. Hiç doğurmak istemeyen, nihayet sekizinci çocuğunda ölen; aşkı şevkle bekleyen kızların hafiflik ve tavırlarıyla ölen loğusalar. İçlerine çekildikleri zaman, onlardan, her yerdekinden daha çok uzak kalmanın çaresini buldukları için, yaygaracıların, ayyaşların yanlarında duran kadınlar; böyleleri insan içine çıktılar mı durumlarını gizleyemiyorlar ve sanki hep azizlerle görüşmüşler gibi çevrelerini nurlandırıyorlardı. Kim bilebilir, bunların sayısı nedir ve kimdirler? Kendilerini kavramaya yarayacak kelimeleri önceden yok etmişler sanki. Ama bugün bunca şey değişip dururken kendimizi değiştirmek, biz erkeklerin de görevi değil mi? Bir parça gelişmeyi, aşktaki çalışma payımızı zamanla ve yavaşça üzerimize almayı deneyemez miyiz? Aşkın bütün zahmetinden bizi azat ettiler ve böylece aşk, eğlencelerimiz arasına düştü; nasıl ki birçoğunun oyuncak dolabına bazen, iyi cinsten dantel parçası düşer, çocuğu sevindirir, sonra sevindirmez olur ve sonunda o kırık, o parça parça eşyalar arasında, bütün hepsinden daha kötü, kalakalır. Biz bütün amatörler gibi kolay hazlarla bozulduk ve usta diye geçiniyoruz. Başarılarımızı hor görsek, hep kendi hesabımıza başkalarına gördürdüğümüz aşk işini öğrenmeye ta başından başlasak nasıl olur? Madem bunca şey değişiyor, gitsek de bir yeni başlayan gibi başlasak? …''
Can Yayınları
·
273 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.