Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dış tehditlerden korunaklı dünyalar yaratmak isteyen kimi kişiler, fazla ileri gidip dış dünyaya karşı abartılı yüksek duvarlar örerler. Yeni insanlara, yeni yerlere, farklı yaşantılara karşı yükselen bu duvarlar onların iç dünyasını da yoksullaştırır. İşte Acılaşmak burada devreye girer. Acılaşma'nın (ya da Dr. Igor'un tercih ettiği adıyla Vitriol'ün) ana hedefi iradedir. Bu hastalığa tutulanlar her türlü isteği yitirmeye başlarlar, birkaç yıl içinde kendi dünyalarının dışına çıkamaz olurlar, çünkü tüm enerjilerini çevrelerine duvar örmeye harcamışlardır. Dış saldırılardan kaçınmak amacıyla, kendi içsel gelişmelerini de sınırlamışlardır. İşe gitmeyi, televizyon seyretmeyi, çocuk yapmayı, trafikten şikâyet etmeyi sürdürürler, ama bunlar hep otomatiğe bağlanmıştır ve herhangi bir duyguyla ilişkileri yoktur - her şey kontrol altında olduğu sürece. Zehrin bünyeye yayılmasının yarattığı en büyük sorun, tutkuların -nefret, aşk, umutsuzluk, merak vb.- su yüzüne çıkmasını önlemesidir. Acılaşan insan zamanla hiçbir istek duymaz. Ne yaşayacak ne de ölecek iradeye sahiptir artık, sorunun özü de budur. İşte bu nedenle, acılaşan insanlar için, ünlü kahramanlar da, deliler de bitmez tükenmez bir merak kaynağıdır; çünkü onlarda yaşam korkusu da yoktur, ölüm korkusu da. Kahramanlar olsun, deliler olsun tehlikelere aldırmaz, kim ne derse desin bildiklerini okurlar. Deli intiharı seçer, kahraman bir dava uğruna kendini feda etmeyi, ama ikisi de ölür. Bu arada acılaşmış kişi her ikisinin de saçmalığını ve görkemini yorumlamaya çalışmakla geçirir gecesini, gündüzünü. Acılaşmış kişinin özsavunması için yükselttiği duvara tırmanıp dış dünyaya bir göz attığı anlarda olur bu. Derken, elleri ayakları yorulur, yeniden geriye, günlük yaşamına döner. Kronik acılaşma vakalarında, söz konusu kişi hastalığını haftada yalnızca bir kez hisseder: pazar günleri öğleden sonraları. O durumda tekdüze bir işle oyalanamadığından belirtiler ortaya çıkar. Bir türlü geçmek bilmeyen o sakin öğle sonları cehennemden farksızdır, kişi huzur yerine derin ve kesintisiz bir sinirlilik içinde olduğundan hayatında bazı şeylerin hiç de doğru düzgün gitmediğini fark eder. Derken, pazartesi günü gelir ve acılaşmış kişi, bir gün önceki sıkıntısını unutur, ama hiçbir zaman doğru dürüst dinlenecek vakti olmadığından, hafta sonlarının çok çabuk geçtiğinden şikâyet etmekten geri durmaz. Toplumsal açıdan hastalığın tek avantajı, artık norm haline gelmiş olmasıdır, dolayısıyla hastanın kapatılmasına gerek kalmamıştır artık -zehirlenmenin çok ileri derecede olduğu, hastanın davranışlarının başkalarını etkilemeye başladığı durumlar hariç-. Çoğu acılaşmış insanlar, toplum için herhangi bir tehdit oluşturmaksızın dışarıda yaşamayı sürdürebilirler, çünkü çevrelerine ördükleri duvarlar öylesine yüksektir ki, toplum yaşamına katılır gibi görünseler bile dünyadan tümüyle yalıtılmış durumdadırlar.
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.