Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Edep; Müridin kendi nefsine, ihvanına, mürşidine ve Allah’a karşı uyması gereken kurallardır. Bu kurallara uymak vuslat vesilesidir. Edebe uymayanlar lütuftan mahrum olurlar. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz “Edeple gelen lütufla gider” diye. Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri “Bir edep için, binlerce derviş feda olsun. Edep gittiğinde onu geri getirecek bulunmaz ama binlerce derviş kıyamete kadar gelecektir” demiştir. Tasavvuf yolunda edep uyulması gereken temel ilkelerden birisidir. Rufai Hz.lerinin deyimiyle “Tasavvuf edeptir. Bu da Peygamber’in sünnetine tabi olmakla kazanılır.” Tasavvuf da her vaktin, her hâlin, her makamın bir edebi vardır. Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; Hepinizin malumudur ki dergâhlar da veya bazı camilere girerken kapılarında “EDEP YA HU” yazar. Edepli ol, terbiyeli ol, Hu olan Allah seni görüyor. “Allah Hu”, “Rahman Hu”, hangi esmayı söylersen söyle, sonunda hu “O” manası vardır. Seni görüyor, edepli ol! Yürürken edepli ol! Yemek yerken edepli ol! Su içerken edepli ol! Evde edepli ol! Tuvalette edepli ol! Banyoda edepli ol! Otururken edepli ol! Alışverişte edepli ol. Burnunu silerken edepli ol vs… Çünkü “O” beni her yerde görüyor, diye ihsan üzere yaşarsak işte o zaman nefis meratiplerini aşıp Allah-ü Teâlâ Hz.lerine vasıl oluruz. Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin her hali bir edebdi. Karşısına edepsiz bir kişi gelse dahi O’ndaki edebin tesiri altında kalır, kendisine çeki düzen verirdi. Edep hususunda o kadar hassastı ki; Rahatsızlığından dolayı ameliyat olduğunda dahi, ayaklarını uzatmamıştı. Fakat ameliyattan sonra sağlığı açısından doktorlar, ayaklarını uzatıp, yatması gerektiğini söylediler. Eve getirildiğinde yatağına uzanınca şöyle buyurdular; "Ya Rabbi bu güne kadar huzurunda ayağımı hiç uzatmadım. Bu hareketimden dolayı senin affına sığınıyorum.” Abdullah Baba Hz.leri usul ve adaba çok önem verir ve riayet ederdi. “Edep ve adabın olmadığı yere maneviyat gelmez. Osman-ı Zinnureyn (ra) Hz.leri gibi hayâlı edepli olun, terbiyeli olun. Sizden bir gün önce gelene, bu kardeşim benden bir gün önce tövbe etti, Salatü selamı benden fazla getirdi, benden fazla Allah’ı zikretti diye, insanlara hürmet edin. ” Buyururdu. Davud Tai anlatıyor; Yirmi yıl Ebu Hanife Hz.leriyle birlikte bulundum. Bu zaman zarfında ne yalnızken, ne de birileri varken başı açık oturduğuna ve ayaklarını uzattığına şahit olmadım. Dergâh edep ve adabı çok detaylar barındırmaktadır ki bazen yapılmamasının çok doğal görülebilecek basit bir davranış bile müridin yapmaması gereken davranışlar arasında sayılabilmektedir. Buda bizi şaşırtmamalı en ince ayrıntısına kadar edep ve adaba dikkat etmeliyiz. İmam Malik İmam Şafi’nin yanında yirmi sene kalıyor. Yirmi yıl içerisinde on sekizini adap ve edepten bahsediyor, son iki senesinde de ilimden. Hatta İmam Malik derki: ‘Keşke İmam Şafii; son iki yılını da edepten bahsetseydi’ Dergâh demek; Allah’a (cc) giden yolu tarif edildiği, Allah’ın (cc) zikredildiği yerdir. Dergâh adabına gelince; Talip, dergâha gelmeden önce hazırlıklara başlaması gerekir. Dergâha gelmeden mümkünse gusül abdesti almalı, çevremizdeki insanları rahatsız etmeyecek şekilde güzel kokular sürüp, temiz, uzun kollu, bol kıyafetler giyip gelmelidir. Bayanlar da yine aynı şekilde dergâh içinde tesettüre riayet edecek kıyafetlerle bulunmalıdır. Dergâha gelirken davet edeceği bir arkadaşı, dostu, komşusu varsa davet etmeli onunla birlikte gelmelidir. Davetten kastımız “hadi zikir var gidelim” demek değildir çünkü kişi reddederse Allah’ın davetini reddetmiş olur ki bu kişiyi Allah’ın rahmetinden mahrum eder. Davet etmek istediğimiz kişiye “bugün ders var, sohbet var ben gideceğim inşallah, müsaitsen senide götürebilirim” diyerek anımsatmak kâfidir. Dergâha dış kapısından girerken ayakkabısında toz toprak varsa temizlemeli tertipli bir biçimde ayakkabılığa ya da girişe koyarak, sağ ayağı ile içeri girmelidir. Talip dergâha girerken dergâh selamı verir. Dergâh selamı nasıl verilir? Sağ ayağımızın başparmağını sol ayağınızın başparmağı üstüne koyup, sağ elimizi kalbinizin üstüne, sol elimizi karnımıza götürüp, başımızı fazlaca eğilmemek şartıyla belimizden itibaren kalbinize doğru götürmektir. Dergâha girdikten sonra eğer namaz kılınacaksa saf düzeni eğer zikir ya da sohbet edilecekse halaka düzeni alınır dağınık bir şekilde oturulmaz. İçeride bulunanlarla musafaha etmek veya tokalaşmak için dolaşılmaz ya da yanlarına gidilmez. Namaz ya da sohbet başlamadıysa kimseyle boş muhabbet yapmadan sessiz bir şekilde yerimize geçip ayaklarımızı uzatmadan sünnet üzere edepli bir şekilde oturup tesbih çekerek namazın ya da sohbetin başlaması beklenilir. Çocuklu bayan dervişler çocukları ön halakalar da duramayacak yaştalarsa en arka halakaya geçerler. En ön halakaya çocuk derviş alınmaz. Sohbet esnasında konuşulmaz, sohbet ederken selam verilmez. Sohbet esnasında bütün dervişlerin başka bir meşguliyetle uğraşmadan sohbete dikkatini vermesi gerekir ve sağa sola iltifat etmemelidir. Sohbet esnasında sohbeti yapana bakmalıdır. Sohbeti edene müdahale edilmez. Sözü bittikten sonra müsaade isteyerek soru sorulabilir. Derviş, Üstadının sözlerini(nerede duyarsa duysun) pür dikkat dinleyerek sözlerdeki hikmetleri zihne yerleştirmelidir.[3] Zira evliyanın peygamberlerin sözleri gibi kıymetli görülmektedir.[4] Hammad b. Zeyd dedi ki; Biz Eyyüb’ün yanındaydık. Bir gürültü duydu. -Bu gürültü nedir? Resulullah’ın hadisi okunurken gürültü yapmanın, onun huzurunda gürültü yapmak anlamına geldiği bu adamlara ulaşmadı mı? Diye gürledi. Halaka-i zikri yaptıran zakir, halakanın kendisine göre sağına çavuşunu alır. İlahiciler çavuşun yanına oturur. Esmayı iyi vurabilen dervişler zakir tarafından ilk halakaya alınır. İlk halakada bulunan görevli ve dervişler davet edilmeyi beklemeden ön halkaya geçmeleri gerekir. Ön halkalarda zikre iştirak edecek olanların ise takkeli ve uzun kollu giyinmeli, ön halkalara talimli olanların geçmesi zikrin adabıdır. Misafir olan zakir varsa o da o bölgenin zakirinin sol tarafına alınır. Misafir dervişler varsa onlarında müsait olanları ilk halakaya alınır. Geride kalan dervişler ikinci ve üçüncü halakayı oluştururlar. İlahiciler ve esmayı güzel vuran dervişler uygun yerlerde bulunursa orada muhabbet olur, bereketli olur. Zikir yapılırken zakirin çıkardığı sesin altında kalmak nefistendir. Üstüne çıkarsak da nefistendir. Zakirin verdiği sesin aynısı çıkarılmaya çalışılır. Derviş zikir yaparken ölçü; Bir kulağı yanındaki dervişin çıkardığı seste, bir kulağı da ilahide olmalıdır. Böyle olursa hiçbir zaman nefsine uymamış olur. Halakada zikir yaparken derviş, hal ve davranışlarıyla herkese örnek olmalıdır. Sadece kendini değil. Bütün arkadaşlarını düşünmeli. Ona göre zikir yapmalıdır. Zikir loş bir ortamda yapılır. Zikirde derviş sağa sola bakmaz. Gözlerini kapatır, kendini zikrullaha verir. Zikrullah içerisinde garip sesler çıkarmaz, esma olsun veya esma harici olsun aşırı bağırmalar yapmaz. Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; Coşkulu ve aşk ile zikrullah yaptırırdı. Ancak, zikrullah içerisinde bağırmayı, kendini yerlere atmayı, adap dışı hal ve hareketleri asla tasvip etmezdi. “Nasıl namazın tadili erkânı varsa, uymak riayet gerekiyorsa, zikrullahın da edep ve adabı vardır. Edep ve adabın olmadığı yere maneviyat gelmez.” buyurdular. Zikirde her isteyen ilahi söyleyemez. Zakir’in ya da İlahi çavuşunun görev verdiği ilahiciler zikir esnasında ilahi söyleyebilir. Zikir bitiminde tövbe suresinin son iki ayeti ve dergâh duası yapılır. Zikir bitiminde zakir âmin demeden eller yüze götürülmez. Zakir müsaade ettikten sonra dağılınır ya da varsa isteyen ikrama kalır. İkramın dağıtımı üstad, zakir, çavuş, sırası takip edilerek yapılır. Tarikat büyüğü ikramı yemeğe başlamadan cemaat yemeğe başlamaz. Derviş çay bardağını karıştırırken sessizce karıştırılmalı, ikram anında dergâhta olduğumuz unutmamamız gerekir. Çok sesli bir ortam olmaması için hareketlerimize dikkat etmeliyiz. Dergâhlarda konuşma adabı, mutlak olarak fısıltıyla konuşmaktır. Dergâhın mutfak, depo gibi müştemilatlarına görevliler harici kişilerin girmesi buralarda sohbet edilmesi uygun değildir. Sohbet veya ikram bittikten sonra zakir destur verdikten sonra dergâh hemen boşaltılır, bekleme yapılmaz. Dergâhtan çıkarken girerken olduğu gibi yine dergâh selamı verilerek çıkılmalıdır. Kapı önünde çevremizi rahatsız edecek toplu halde sohbet yapılmaz. Zikir haricinde bir merasim var ise ikrama tarikat büyüğün önderliğinde efdali zikir yapmadan başlanmaz. Dergâhta namaz kılınacaksa eğer dergâh imamı tarafından namaz kıldırılır. Sünnetler iki rekat yerine dört rekat kılınacaksa ya da akşam namazı sonrası evvabin namazları kılınacaksa üstadın yada dergah büyüğü tarafından ne kılınıyorsa onlara tabi olunur. Onlar evvabin kılmazken bizim evvabin kılmamız uygun bir davranış değildir. Derviş kimle sorun yaşarsa yaşasın dergâhına küsmez. Zikrullahı terk etmez. Evde dersini çekmesi hiçbir zaman dergâhta çekilen dersin karşılığı olamaz. Derviş için yalnızlık helak ve felakettir. Zira Hz. Peygamber (sav) “Şeytan yalnız olanla beraber bulunur.” Buyurmuşlardır. Dergâhımızın bir ihtiyacı varsa söylenmeden bu ihtiyacı karşılamak için çaba harcanması gerekir. Üstadımız dergâhta para toplanmasını uygun görmezdi. Bu sebepten büyüklerimiz ihtiyaçları karşılamak adına para istemezler. İstememek bizim yardım yapmayacağımız anlamına gelmez. Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri; “Çorumlu Hacı Mustafa Efendiyi ziyarete gittiğimizde ilk işimiz dergâhın sağına soluna bakmak olur, ödenmemiş bir fatura varsa hemen alır gereğini yapardık.” Buyurmuşlardır. İlla bu ihtiyaç maddi olmak zorunda da değildir. Derviş hizmet ehlidir. İnsanlığa, dergâha hizmet edendir. Tembellik dervişliğin şiarında bulunmaz. Yan gelip yatan, hizmetten uzak kalan yolda nasibini tam alamamıştır. Şu unutulmamalıdır derviş konuşmaz, karışmaz, kaytarmaz… Dergâhta herkesin bir görevi vardır. Tasavvuf aynı askeriye gibidir. Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri “Tasavvuf bir askeri yapıya benzer evladım, nasıl askeriyenin eri var, çavuşu var, generali var, hepsinin görevleri ve sorumlulukları farklı farklıdır. Yolumuzun da dervişleri var, çavuşları var, zakirleri var hepsinin de aynen askeriyede olduğu gibi görevleri ve sorumlukları farklı farklıdır.” Buyururlardı. Dervişin görevleri farklıdır, çavuşun görevleri farklıdır, Zakir’in görevleri farklıdır. Askeriyede bir er generalin görevinin yapmaya çalışması nasıl abesle iştigalse, aynı şekilde dervişin de Zakir’in görevini yapmaya onun rollerini üstlenmeye çalışması abesle iştigal ve büyük edepsizliktir. Böyle davrananlar maneviyatta nasibini alamazlar. Aynı şekilde zakir de çavuşta dergâhımızın vakarına yakışır yolun edep ve adaplarını örnek olacak davranışlar içerisinde olması gerekir. Kendini öne çıkarmak marifet değil yoluna hizmet etmek marifettir. Derviş dervişliğini bilecek, zakir de zakirliğini… Derviş Allah vuslat yolunda üstadına tam bir teslimiyetle bağlı olmalıdır. İradesini bu yola girerken üstadının ellerine bırakması, tabi olması gerekir. İrade tarikata girecek hemen her salik için bir başlangıçtır.[6] Talip, şeyhinin bir rehber olduğunun bilincinde hareket etmelidir. Tasavvuf yolu bir değişim yoludur. Cevheri mücevher yapma yoludur. Bu da Allah’ın emir ve yasaklarına uydukça, Rasulullah (sav) Hz.lerinin sünneti seniyesini ihya ettikçe, üstadına tabi oldukça, yolun edep ve adaplarına riayet ettikçe, aşk ile hareket etmekle olur. Dervişin tasavvufî eğitim sürecinden azami surette istifade edebilmesi için intisap ettiği tarikatın en değerli tarikat olduğu şuurunda olması gerekli gör. Edep hayalı olmaktır. Allah dostları ne elde etmişlerse Efendimiz(sav)’in edebine uyarak manevi makamlara ulaşmışlardır. Arifler; İnsanı hayvandan ayıran şey edeptir, Önce usul sonra vusul demişler. Şems Hz.lerinin sözü ile yazımızı sonlandıralım inşallah; “Herşey çok olunca ucuzlar. Edep bunun aksinedir o çoğaldıkça değeri artar.” Edep bir taç imiş nur-u Hüda'dan Giy ol tacı emin ol her beladan...
·
1 artı 1'leme
·
149 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.