Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Aklı Başında Her İnsan Biraz "Deli"dir
Not: Bu inceleme, bir incelemeden çok daha fazlasıdır. Yazım uzun olduğu için ve anlaşılma kolaylığı sağlamak adına sekiz bölüme ayırdım ve böylece daha ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz yerlere gidip okuyabilirsiniz: – Giriş – Kitapla İlgili Düşüncelerim – Nietzsche'nin Ailesinin Sağlık Geçmişi – Nietzsche'nin Sağlık Geçmişi – Turin Hadisesi, Delilikten Sonraki Süreç ve Ölümü – Nietzsche’nin Frengi’den Dolayı Delirdiği Meselesi – Nietzsche’nin Deliliğine Dair Diğer Hipotezler – Son Sözler ve Öneriler (Giriş) Nietzsche, hakkında çok fazla yanlış bilginin dolaştığı, düşüncelerinin Naziler tarafından çarpıtıldığı, kimilerinin peygamber, kimilerinin de öcü gördüğü, felsefeyle ilgilenen hemen herkesin, bilgisi olsun olmasın, hakkında konuşmaktan çekinmediği, kısacası cahil dedektörü işlevi gören bir filolog-filozof. Yazdıklarıyla, pos bıyığıyla, hayatıyla ve ölümüyle birlikte düşünüldüğünde “enteresan” bir kişilik. Seveni çok olduğu gibi sevmeyeni de çok. Bundan beş yıl öncesine kadar okuduğum kaynaklarda geçtiği kadarıyla görüyor ve çok da ilgilenmiyordum; nötr idim diyebilirim, çünkü bilgim yoktu. Ancak beş yıl önce entelektüel bilgisine güvendiğim bir arkadaşımla bir ateş başı sohbetinde o Nietzsche’yi anlattı ben dinledim, ben sordum o anlattı derken aynı günün gecesi birçok kitabını sipariş ettim. O gün bugündür kendisini kronolojik olarak araştırıyorum ancak bu kitabı okumakla yaptığım gibi ilgimi fazlasıyla çeken taraflarına sıçramalar da yapıyorum. Bu kronolojik okumada Julian Young’ın
Nietzsche
Nietzsche
biyografisini esas alıyorum, kitabı yarıladım ve 1878 yılına geldim. Harikulade bir kitap ancak hiç acelem yok bitirmek için. Nietzsche’nin okunması gereken her kitabına geldiğimde oralara sapıyor ve duruyorum. Şu sıralar İnsanca, Pek İnsanca’dayım. Zerdüşt’e daha yolumuz var (Zerdüşt’ten okumaya başlamak sağlıklı değil). Bir beş yıl sonra Nietzsche araştırmam biter mi emin değilim ama delirdiği kısma gelirim. İşte o gün geldiğinde bu incelemeyi açıp tekrar okuyacağım. Nietzsche ile ister istemez özel bir bağ kuruyorum. Çocukluğumuzdan itibaren migrenle mücadelemiz, göz problemlerimiz, depresyonlarımız, dini eğitim geçmişimiz, ilk gençliğimizde hayatımızda önemli bir yeri olan dinden uzaklaşışımız ve tüm bunların içinden daha tutkulu ve güçlü çıkışımız düşünüldüğünde bu anlaşılabilir. Kolayca mistikleştirilebileceğim -ve birçok insanın mistikleştirdiği- bir adam olsa da temkinliyim. Eleştirilerini de okumaya çalışıyorum. Kitaplarında kendime uzak bulduğum ya da abarttığını düşündüğüm yerler oluyor. Yine de bunların hiçbiri onun büyüklüğüne gölge düşüremez. O keskin bir gözlemci, sivri bir zekâ, duygu yüklü bir bomba ve bir o kadar da naif bir adam. Yeri gelmişken kendisini büyük bir saygıyla anıp kitaba geçiyorum. (Kitapla İlgili Düşüncelerim) Kitap dört farklı makaleden oluşuyor ve bu makalelerin ortak yanı Nietzsche’nin frengi olup olmadığı meselesi, yani kitap baştan sona Nietzsche’nin frengi olup olmadığı merkezinde ilerliyor. Bunun neden böyle olduğunu ilerleyen satırlarda daha iyi anlayacaksınız. Kitabın önsözünde de makaleleri derleyen kişi, ortak bir karara varma niyetinde olmadığını, Nietzsche’nin ölümünden itibaren hastalığına ilişkin tartışmalara önemli bakış açıları sundukları için bu makaleleri seçtiğini söylüyor. Bu makalelerin isimlerini de vereyim: – Nietzsche’nin Hastalığının Tanısal Sorunları – Friedrich Nietzsche’nin Nörolojik Hastalığı – Nietzsche Neden Demans Oldu? – Turin’deki Kriz: Nietzsche’ye İlişkin Patografiler ve Tıbbi Rasyonaliteler Ek olarak, üçüncü makalenin sonunda, Anna Menaker Daniszewski’nin “Filozofların Tanısı: Plato, Nietzsche, Kierkegaard ve Heidegger’de Hastalık” adlı tez çalışmasından alınan Nietzsche’nin felsefesinde hastalığın nasıl tartışıldığını Şen Bilim’den alıntılarla anlatan “Nietzsche ve Deniz Bulantısı” adlı nefis bir makale olduğunu söylemeliyim. En büyük keyfi o 18 sayfadan aldım. Kitaba bütüncül bir bakış atarsak tekrarlar olduğunu ve farklı makalelerden oluştuğu için bu tekrarların farklı yönlerine de değinildiğini ancak tarihsel bir sırayla okumanın makalelerin kendi içinde mümkün olabileceğini görüyoruz. Bu biraz sıkıcı olabilir ancak esas sıkıcı ve de zorlayıcı taraf kitaptaki birçok yazım yanlışı, eksik ekler ve gereksiz kelime kullanımından kaynaklanan anlatım bozuklukları ile aynı kelimenin farklı yazım versiyonları. Bazı örnekleri bırakıyorum: – … sol kolunu azıcık oynatabilir halde felç olduğunu ve yatalak olduğunu gösterir (sayfa 37, "olduğunu" kelimesi fazla) – Fakat 19. Yüzyılın sonlarında... (sayfa 47, Y'nin büyük olması geriye dönük bir kontrolün olmadığını gösteriyor çünkü program .'dan sonra otomatik büyük harf giriyor). – … sol göz bebeğinden görünür… (sayfa 59, başka bir sayfada yanlış bir şekilde “gözbebeği” yazıyordu ancak şu an o sayfayı bulamadım). – … hastalıkların kopyalarıyla aracılığıyla… (sayfa 91, "kopyaları" olacak) – … bizim herhangi bir eksiğimiz olduğumuzu söylemiyor (sayfa 94, "olduğunu" olacak). – … filozofların yanlış tanısı tekrar etmek olurdu… (sayfa 95, "tanısını" olacak). – ... varsayımından ötürü dolayı büyük bir endişe... (sayfa 109, "ötürü" veya "dolayı"dan birisi fazla) – ... 1900'da Nietzsche'nin... (sayfa 111, "1900'de" olacak) Bu kadarı yeterli, bunlar yanlışların hepsi değil maalesef. Anlaşılan kitabı kontrol amaçlı hiç okumamışlar, aceleye gelmiş gibi. Kitaba puanım 8/10. (Nietzsche’nin Ailesinin Sağlık Geçmişi) Nietzsche’nin annesi Franziska’nın ciddi bir sağlık problemi yok ve kendisinden üç yıl önce mide kanserinden vefat ediyor. Kız kardeşi Elizabeth de tıpkı annesi gibi hayatı boyunca ciddi bir problem yaşamıyor ve 89 yaşında ölüyor. Rosalia ve Auguste halalarında ise herhangi bir akıl hastalığı yok. Nietzsche’nin kendi çocuğu olmadığı içinse o kısım takip edilemiyor. Nietzsche’nin babasıyla ilgili kısım önemli. Çünkü Nietzsche hastalığını birkaç defa babasınınkiyle karşılaştırdı. Karl Ludwig hayatı boyunca birkaç defa depresyona girmiş. Nietzsche iki yaşındayken ise epilepsi nöbetleri başlamış ve bu yüzden uzun süre uzağa bakıyor, iletişim kurmuyor ve sonrasında unutkanlık yaşıyormuş. Aynı zamanda şiddetli baş ağrıları çekiyormuş. Nietzsche dört buçuk yaşındayken babası, iki yıl süren akıl hastalığının ardından (sinir yıpranması ve beyin bozukluğu) hızlı kilo verme, konuşmanın durması ve görünün gitmesiyle tamamen yatalakken 36 yaşında hayatını kaybetmiş. Otopsisi yapılmış ve beynin çeyreğinde kaynağı büyük olasılıkla beyin damarları olan bir yumuşama olduğu gözlemlenmiş. Daha fazla detay için şu alıntıya bakabilirsiniz: #239176154 (Nietzsche’nin Sağlık Geçmişi) Nietzsche’de babasındaki gibi baş ağrıları var ve bu ağrılar 9 yaşındayken başlamış (bkz: #239208190). Nietzsche bu baş ağrılarını birkaç defa migren olarak tanımlamış ve bu tanı birkaç tıbbi kaydın aslında da şikayetler arasında yer alıyor. Başka bir sorunsa, ilk defa 12 yaşındayken bahsettiği, gözüyle ilgili yaşadığı sıkıntılar. Işık ona kötü geliyor, gözlerini yoruyor ve zaman zaman görüşünü bozuyormuş. Çeşitli göz doktorları tarafından muayene edilmiş ve daha çocukken ileri seviye miyop olduğu görülmüş. 30 yaşındayken sağ gözü işlevsel olarak kör olmuş. Ayrıca 13 yaşından önce hem annesi hem de Jena’da göz doktoru olan Profesör Schellbach tarafından sağ göz bebeğinin diğerinden daha büyük olduğu gözlemlenmiş. Bu gözlem Nietzsche 32 yaşındayken Dr. Heinrich Schiess-Gemuseus tarafından da yapılmış. Aynı gözlem ilkinden kırk yıl sonra Basel’deki akıl hastanesinde de yapılacak ve hatalı bir şekilde bunu yeni bir semptom sayarak nörosifiliz tanısı için temel bir gösterge kabul edecekler. Bu meselelere daha sonra detaylıca değineceğim. Nietzsche 38 yaşına geldiğinde aralıklı olarak devam eden depresif semptomlar ve intihar düşünceleri göstermeye başlıyor. 39 yaşındayken ruh halini kalıcı delilik olarak tarif etmiş ve birkaç mektubunda da delilikten muzdarip olmaktan korktuğunu dile getirmiş. 43 yaşındayken de ruh halini kalıcı bir depresyon olarak tanımlamış: #238874976 #238874359 (Turin Hadisesi, Delilikten Sonraki Süreç ve Ölümü) Nietzsche’nin akıl sağlığıyla ilgili geçmişten gelen sorunlar ilerler. Nietzsche 5 Nisan 1888’de Turin’e gelir ve eşyalı, küçük bir ev tutar. Ev sahibi, bu yeni kiracının odasında tek başına bağırarak kendi kendine konuşmak, paraları kesip çöp torbasına doldurmak, çıplak dans etmek ve odasının bir tapınağa benzemesi için bütün resimlerin çıkartılmasını talep etmek gibi “tuhaf” davranışları olduğunu fark eder. 1889 Ocak’ında Turin’de Nietzsche’nin bir atın kırbaçlandığını görüp ona koşarak boynuna sarıldığı ve yere kapaklandığı meselesi büyük olasılıkla bir şehir efsanesidir, bu olayın delilleri yoktur. Gerçek olan bir şey varsa o da Nietzsche’nin ev sahiplerinin bayisine çok uzak olmayan bir yerdeki merdivenlere kapaklandığı ve hatta bayıldığıdır. Ayrıca o gün Nietzsche Turinli iki polis tarafından bir kamuya rahatsızlık verdiği gerekçesiyle sıkıştırılır ve ev sahibi, Nietzsche’yi kendi gözetimi altına bırakmaları için polisleri ikna eder. Nietzsche bu süreçte “tuhaf” kısa mektuplar yazar. Bu mektuplar Dionysos, Deccal, Çarmıha Gerilmiş Olan ve Nietzsche-Sezar olarak imzalanır. Bu mektuplardan bazılarını vereyim: Eski meslektaşı Jacob Burckhardt’a “Caiaphas’ı zincire vurdum. Geçen yıl Alman doktorlar tarafından çok demode bir şekilde çarmıha gerildim. [Kaiser] Wilhelm, Bismarck ve bütün Yahu düşmanları lağvedildiler” yazar. Arkadaşı Meta von Salis’e “Tanrı toprağın üzerinde. Cennetlerin bir araya gelişini görmüyor musun? Krallığımı ta şimdi ele geçirdim, Papa’yı hapse attım ve Wilhelm, Bismarck ve Stöcker’ı [Yahudi düşmanı siyasi Adolf] vurdurdum” yazar (Bu iki mektup için, Nietzsche’nin kız kardeşi Elizabeth ve kocası Bernhard Förster’in antisemist olduğunu ve Nietzsche’nin antisemitizmden tiksindiğini unutmamak gerek). Kitapta bahsedilmeyen ancak oldukça beğendiğim ve okunmasını tavsiye edeceğim Georges Brandes’in
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
kitabından alıntılamak istediğim bir mektup daha var: #206260278 Son olarak, en yakın arkadaşı, din bilimci Franz Overbeck’e ise “Dünya önümüzdeki birkaç yılda baş aşağı dönecek: Tanrı artık geri çekildi, bundan sonra dünyada ben hüküm süreceğim” yazar. Overbeck bu mektubu aldıktan sonra Turin’e koşar ve Nietzsche’yi esrime ile öfori arasında bir halde bulur. Bu hâl Nietzsche’nin “Tragedyanın Doğuşu” kitabında bahsettiklerine benzer. Overbeck Turin’e geldiğinde şunları yazar: “Şarkı söylüyor ve dans ediyor, adam kendisini yüksek bir zümrenin bir parçası olarak ifade ediyor: konuşmayı ve yürümeyi unuttu, dans ederek havalara uçmak üzere.” Overbeck Nietzsche’nin yaşadığı krizden bir hafta sonra 10 Ocak’ta Basel, İsviçre’de kendi evine yakın olan ve Dr. Ludwig Wille tarafından yönetilen Friedmatt Psikiyatri Kliniği’ne manik bir haldeyken yatırılmasına yardımcı olur ve ilerleyen süreçte onun yıkımını gördükten sonra “Artık Nietzsche yok!” der. Burada Nietzsche’ye “kademeli olarak ilerleyen genel felç” (nörosifiliz) tanısı konulur. Nietzsche Basel’de bir hafta kaldıktan sonra devreye annesi girer ve onu evlerine daha yakın olan Jena Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’ne aldırır. Basel’deki tanı burada da onaylanır. Hastanedeki günlük rutine dair şunlar söylenebilir: "Hastaların tedavileri uyku hapları, sakinleştiriciler ve cıvalı kremlerin idaresinden oluşuyordu; Nietzsche’nin tedavisi tamamen farmakolojikti ve zorla fiziksel kısıtlama veyahut herhangi bir elektroşok tedavisi içermiyordu. Nietzsche’nin saldırgan ya da kontrol edilemez davranışları olduğuna dair herhangi bir bulguya da rastlanmadı." Nietzsche burada 14 ay kadar kalır, sonrasında annesi oğluna bakmaya karar verir ve Nietzsche’yi Naumburg’daki evine getirir. Nietzsche’de 1891’den itibaren ciddi hafıza problemleriyle beraber duyumsamazlık, duyarlılık, davranış bozuklukları, iç görü yoksunluğu, öz kontrolün kaybı ve gerileme (çocuksu istekler ve düşünceler), artan hezeyanlar ile prosopagnozi (gördüğü yüzleri tanıyamama) başlar. Ciddi hafıza sorunlarıyla beraber diğer akıl hastalıkları (DSM-IV) günlük ve profesyonel yaşamındaki aktivitelerini ciddi bir şekilde etkiliyor ve bunlarla beraber durumu o dönemin demans tanı kriterlerine uyuyordu. Annesi kendi ölümü gelene kadar (1897) Nietzsche'ye bakar. Nietzsche annesi öldükten sonraki üç yılında ise kız kardeşi Elizabeth’e mahkûmdur. Hayatının son yıllarında vücudunun yarısı felçli olarak yatalak ve çevresindeki insanların bakımına muhtaçtır. 25 Ağustos 1900'de 56 yaşındayken büyük ihtimalle ikinci bir felçten sonra zatürreden ölür. Ölümünün ardından herhangi bir kayıt tutulmaz ve otopsi hiç yapılmaz Akıl hastanesi dönemi, sonrası ve ölümüyle ilgili şu alıntılara bkz: #239207942 #239208491 #238984204 (Nietzsche’nin Frengi’den Dolayı Delirdiği Meselesi) Mesele epey çetrefilli ve ben de sağlam bir özet vermemin iyi olacağını düşündüm. Kitabı okurken tam bir tarihsel çizgiyi izleyemiyorsunuz ve daldan dala atlamalar oluşuyor. Bu yüzden zihnimdekileri derli toplu hale getirmek ve konuyu anlamak için bu özet olmazsa olmaz. Gerekli olabilecek her detayı vermeye çalıştım ve yazarken konuyu daha iyi anladım. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyecek olursam, kitaptaki ilk üç makaleye göre göre birçok araştırmacı Nietzsche’nin demansının nedenini frengiye bağlıyor. Özellikle de 1950’den sonra bu ortak kanı oluşmuş. Ancak büyük olasılıkla bu yanlış. Var olan delillerin çoğu frengi hipoteziyle uyuşmuyor. Son makale ise net bir şey bilmiyoruz, sadece frengiden şüpheleniyoruz diyor ve karşı argümanlar geliştiriyor. Nietzsche’nin Ocak 1889’da Turin’de sinir krizi geçirdiğinde pek tanınmıyor oluşu neden böyle bir tanı konduğunu anlamada çok önemli. Nietzsche ilk olarak Basel’e getirildiğinde kimliği yoktur. Jena’ya geçtiğinde ise annesinin maddi imkansızlığı yüzünden ikinci sınıf hastalardandır ve özel bir ilgi görmez (bkz: #239208059). Akıl hastanesi birçok benzer vakayla karşılaşmıştır. Tipik bir paretik nörosifiliz (paralitik demans, daha sık bilinen adıyla paretik nörosifiliz, yani beynin en çok etkilendiği türden bir frengi) hastasının yüzü ifadesiz, konuşması karışık ve bozuk ve en önemlisi ise dili dışarı çıktığında kontrolsüz bir şekilde titrerdi. Haftalar veya aylar içinde havalelerle birlikte en sonunda felci andıracak bir zayıflık başlardı. Semptomların başlangıcından itibaren 18-24 ay arasında da ölüm gerçekleşirdi. Nietzsche’ye akıl hastanesine gelmesinden kısa süre sonra muayene yapıldı. Doktor onun yeni bir paretik nörosifiliz hastası olduğunu varsaymıştı. Ancak Nietzsche semptomların hiçbirini göstermiyordu. Yüz ifadesi berrak ve kuvvetli; refleksleri normaldi; titreme görünmüyordu; kriz geçirdiği hafta ve sonrasında el yazısı önceki yıllarda olduğu kadar iyiydi; konuşması akıcıydı ama sonrasında söyledikleri tuhaftı. Nietzsche ile ilgili tek olağandışı buluntu göz bebeklerindeki asimetriydi. Sağ göz bebeği sol göz bebeğinde büyüktü ve ışığa daha yavaş tepki veriyordu. Doktor bunu yeni bir buluntu zannetti ancak Nietzsche’de çocukluğundan beri gözlemlenen bir buluntuydu. Bu anomali ile birlikte Nietzsche’nin “tuhaf” fikirleri, yanlış bir şekilde yeni bir durum olduğu zannedilen büyüklük hezeyanı ve demansı birleşince paretik nörosifiliz tanısı konuldu. Nietzsche’nin büyüklük ifadeleriyle “tuhaf” davranışları yıllardır ilerleyen bir eğilimin sonucudur. Şu alıntılara bakmak tatmin edici olacaktır: #239207126 #239207368 Nietzsche’nin paretik nörosifiliz tanısıyla uyuşmayan diğer bir duruma gelirsek, sağ gözün ışığa daha yavaş tepki vermesi frengide rastlanabilen fakat şiddetli migrenin farklı türlerinin de sebep olabileceği bir durum. Ayrıca kafatası sinirine dolaylı ya da dolaysız baskı yapan bir tümör, doğuştan gelen bozukluklar, eski sakatlıklar ve yatkınlıklar da bu duruma sebep olabilir ve bu yüzden göz bebekleriyle ilgili bu belirtinin ayrım değerine sahip olmadığı söylenebilir. Baş ağrıları ise paretik nörosifiliz olarak yorumlanamaz. Çünkü merkezi sinir sisteminde, frengiden kaynaklı enfeksiyonlarda, baş ağrılarından sonra “bazen birkaç günden bir haftaya, sıklıkla birkaç haftada, nadiren ise iki-üç ayda” felç gerçekleşirken Nietzsche’nin 35 yıldır migren ağrıları vardı. Yine burada da bu frengi tanısı koyan doktorlar Nietzsche’nin baş ağrılarının çocukluk ve ergenliğine kadar gittiğini bilmiyorlar. Özetle, Sağ göz bebeğinin büyük oluşunun ve migren ağrıları geçmişinin bilinmemesi ya da başka bir deyişle Nietzsche’nin ikinci sınıf hasta oluşundan dolayı sağlık geçmişinin tanınmıyor oluşu hatalı bir frengi tanısı almasında büyük etkenler. Ayrıca Nietzsche’nin frengiye yakalandığına dair geçmişten gelen herhangi bir buluntu veya rapor da yok. Üniversitede iken Leipzig’de bir genelevde hastalığa yakalandığı söylentisi var. Bu söylenti ve özellikle 1950’ye kadarki yaygın frengi kanaatinin hikâyesi sayfa 67-74 arasında okuması keyifli bir şekilde anlatılmış. Özetle bilgi eksikliği, ilgisizlik ve dedikodu zinciri şeklinde büyüyen ve yaygınlaşan bir sanı. Biraz da bu süreçten bahsedeyim: Frengiye ilk karşı çıkış Nietzsche’nin kız kardeşi Elizabeth’te görülüyor. Abisinin cinsel yolla bulaşan bir hastalıktan delirdiği düşüncesi onu rahatsız ediyor ve hem abisinin itibarının lekelenmemesi hem de ailesinin adını temizlemek için -kendisinin frengiye karşı çıkacak tıbbi bir eğitimi ve yetkinliği olmadığından- dönemin sansasyonel bilim yazarı Paul Julius Mobius’u tutuyor ve ona Nietzsche’nin Basel ve Jena’daki doktorlarının notlarını da içeren hastane kayıtlarını veriyor. Mobius kendisinin de bu hastalığa dair hiçbir deneyimi olmamasına rağmen hızlı bir şekilde frengiyi onaylıyor. Aslında Mobius’un kendisi de Nietzsche’nin frengiyle uyumsuz bir semptomunu fark ediyor (Nietzsche’nin deliliğinin başlangıcını Zerdüşt’ü yazdığı dönemle eşleştiriyor ve 1900’deki ölümüyle bu başlangıcın arasındaki 19 yıl gibi bir sürenin uzunluğunu fark ediyor). Ancak hastalığın uzun da sürebileceğini ima ediyor. Nietzsche ile ilgili 1902’de yayınlanmış kitabının son cümlesine de “Dikkat edin, bu adamın hastalıklı bir beyni var!” cümlesini ekliyor. Elizabeth Mobius’un frengiyi onaylaması karşısında şok oluyor ve Nietzsche’nin yakın arkadaşlarından onun hep bakir kaldığını söyleyen ifadeleri ve mektupları toplayarak, bu “alçak imalara” karşı abisinin detaylı bir biyografisini yazmaya karar veriyor. Bu biyografide abisini bir aziz olarak çiziyor. Nietzsche’nin deliliğine sebep olarak aşırı yorulma, Hıristiyanlıkla çatışması ve esas olarak da Cava’ya özgü bir çay (sonradan kenevir olduğunu anladığını söylemiş) tüketimini öne sürüyor. Tabii ki sonraki araştırmalar bu düşüncenin bir fanteziden ibaret olduğunu gösteriyor. Nietzsche’nin doğruluğu kanıtlanmış hiçbir mektubunda böyle bir çaydan söz edilmiyor. Zaten Elizabeth’in kendisi de Mobius’un kitabının basımına kadar bu çaydan söz etmemiş. 1926’da Kurt Hildebrandt frengi hipotezindeki zayıflıkları kayda geçiren ilk doktor oluyor. Nietzsche’nin semptomlarının yavaş büyüyen iyi huylu bir tümörden kaynaklanabileceğini söylüyor. 1930’a gelindiğinde Erich Podach Nietzsche’nin Çöküşü adlı kitabıyla Mobius’un 1902 tarihli kitabına saldırıyor. Podach, Elizabeth’ten habersiz Jena akıl hastanesinden bazı raporları alıyor ve tanının aceleyle gelişigüzel konduğunu söylüyor. Daha sonra Wilhelm Lange-Eichbaum geliyor ve Mobius’u onaylıyor, Nietzsche’nin krizin ardından uzun süre hayatta kalışını iyi bir tedavi görüşüne bağlıyor ve frengi tanısının kalıcı olmasında etkili oluyor. Kitaptaki son makale ise, öncekilere bazı eleştiriler içeriyor ve tartışmasını daha geniş bir perspektiften yürütüyor. Bence daha gerçekçi ve dengeli bir yaklaşımı var. Buna göre, frengi tanısının yanlış olduğunu düşünenlerin motivasyonunun bir çeşit “frengi korkusu” olduğunu söylüyor. Çünkü Nietzsche’nin deliliğini frengiyle ilişkilendiren Mobius ve Lange-Eichbaum gibi kişiler onun eserlerini değersizleştirmiş. Hatta Nietzsche’nin eserlerinin hastalığın bir semptomu olduğunu ve düşüncelerinin ise frengi bakterisiyle bozulmuş bir beynin ürettiklerinden başka bir şey olmadığını söylemişler. Frengi hipotezine karşı çıkanların motivasyonları da Nietzsche’nin eserlerini bu değersizleştirmeden kurtarmak. Hatta makale sahibi, bu tanısal çatışmanın onun eserlerine hakkını vermenin tek yolu olarak görüldüğünü söylüyor. Hekim ve filozof olan Jaspers de Nietzsche’nin frengisini onaylayanlardan. Ona göre Nietzsche’nin krizi organik bir beyin hastalığı sonucunda ve dışsal sebeplerden doğuyor ve bir tanı konmak istenirse bunun büyük ihtimalle felç olduğunu söylüyor. Yakın dönem biyografi yazarlarına bakıldığında ise Nietzsche’nin Basel’e yatırıldığı zaman hastalığı iki kere kaptığını itiraf ettiğinin görüldüğünü söylüyor makale sahibi. Ancak eleştirmenler buradaki hastalıkta yine birleşemiyorlar ve Nietzsche’nin gençlik yıllarında kaptığı bilinen bel soğukluğunu kastettiğini söylüyorlar. Ancak o dönemlerde genel felcin frengiden olduğu düşünmeyen tek hekim Jena kliniğinin yöneticisi Otto Biswanger. O yüzden Nietzsche’nin bu itirafı Otto hariç diğerleri için pek önemli değil. Tanıyı koyan doktorlar Biswanger dışında hiç sorgulamamışlar ve bu ortak kanıyı Nietzsche’nin ikinci sınıf hasta oluşuna bağlamak durumu safça basitleştirmek, ayrıca bu basitleştirme, siyasal olarak doğruluk kazanmakta olan anti-psikiyatri düşüncesiyle uyumlu olduğu için çekici. Makale sahibine göre frengi ancak Nietzsche’nin ölümünden sonra Wassermann testinin icat edilmesiyle bilimsel bir delil haline gelmiş ve Nietzsche'nin frengi tanısı dönemin tıbbi rasyonalitesiyle belirlenmiş kültürel bir gerçek. Nietzsche’nin tanısı bugünün delile dayanan tıp parametrelerine göre en zayıf delillerden olan, sağlık uzmanlarının klinik değerlendirmeleri ve konu üzerine otorite sahibi kişilerin düşüncesi gibi delillerle konmuş. Bu tanı yorumcular arasında hiçbir zaman ortak bir kanı olmamış ve bu tanı üzerine ilk önemli eleştiri 1930’larda yapılmış. Özetle yazara göre, Nietzsche’ye konan frengi tanısı Turin’deki krizi açıklamak için, bağlamlar da düşünüldüğünde en adil tanısal hipotez ve bu tanı bir şüpheden fazlası değil. Yani Nietzsche’nin frengi oluşundan şüpheleniyoruz, bu meseleye daha farklı bir anlam vermeyin, Nietzsche gerçekten frengi olsa bile bu durum onun eserlerine gölge düşürmemeli demek istiyor. Bence bu son makale çok iyi oldu ve birçok boşluğu da doldurdu. Kitaptaki en sevdiğim makale olduğunu söyleyebilirim. (Nietzsche’nin Deliliğine Dair Diğer Hipotezler) Nietzsche frengi değilse ne idi? Ya da kitabın adında olduğu gibi söylersek, Nietzsche neden delirdi? Şimdiye kadar yazılanlardan anladığınız gibi bu konuda maalesef net bir cevap yok ancak çeşitli hipotezler var: – Manik depresyon veya manik psikoz - Bipolar affektif bozukluk (bkz: #239233897) – Beyin zarı uru - Menenjiyom (bkz: #239233225) – CADASIL sendromu (bkz: #239177629) – Şizofreni (bkz: #239234600) Kitapta Nietzsche’nin rahatsızlığı için frengiden sonra en ciddiye alınan hipotez öncelikle CADASIL sendromu ve sonra menenjiyom. Bipolar ve şizofreni üzerinde pek durulmuyor. Nietzsche’deki migren ve demans ise zaten -yukarıda anlatılanlarda da net bir şekilde gördüğünüz gibi- biliniyor. Kitapta doğrudan üzerinde durulmasa da ekleyim, -fiziksel ve psikolojik olarak ayırt etmeksizin- hastalıklar paket halinde gelebiliyor ve birbirlerinin semptomları olabiliyorlar, özellikle psikolojik rahatsızlıklarda bu böyle. Nietzsche’de de bu durum net bir şekilde görülüyor. Hastalık meselesinin bir yerde felsefi bir tarafı olduğunu da belirtip bu meseleyi sonlandırıyorum. (Son Sözler ve Öneriler) Bu yazıda geçmişe birçok referens vermiş olsam da odağımız her zaman Nietzsche’nin deliliği meselesi oldu. Pforta yatılı okudundaki geçirdiği günlerdeki yemek menüsünü bile görebileceğiniz kadar kapsamlı olan ve dilimizde okuyabileceğimiz en iyi kitap tartışmasız Julian Young’ın
Nietzsche
Nietzsche
kitabıdır. Şimdiye kadar izleyebildiğim en iyi belgesel de “Modern Dünya’nın Dehası Friedrich Nietzsche” belgeselidir. Ayrıca Turin hadisesindeki atın hikâyesi üzerine kurgulanmış muhteşem bir film de vardır: The Turin Horse (Torino Atı) – 2011. Bundan sonraki önerilerim son sözlerime yedirilmiş olacak: Nietzsche’nin hastalıklarının genetik eğilimine ve fizyolojik rahatsızlıklarına elbette diyebileceğim hiçbir şey yok, o konunun cahiliyim ancak psikolojik boyuta gelirsek söylemek istediğim şeyler var. Nietzsche’nin Zerdüşt’ü yazdığı sıralardaki mektuplarına ve Turin sonrası “delilik mektupları”a baktığımızda yaşantısındaki birtakım durumların bize onun psikolojik sağlığının neden bozulmuş olabileceğine dair ipuçları verdiğini düşünüyorum. Nietzsche hepimiz gibi bir insandı; beklentileri vardı. Farklı insanlara evlilik tekliflerinde bulundu, hiçbiri kabul edilmedi, bu konuda bol hayal kırıklıkları ve gelgitler yaşadı (hangimiz yaşamadık ki?). Kitapları hiçbir zaman beklediği gibi satmadı, yine de yazdı. Wagner’e büyük umutlar bağlamıştı ancak o mesele de büyük gerilimlerin ardından hüsranla sonuçlandı (bkz: #229968032 #231126591). Wagner ile ilişkisinin kötüleştiği zamanlarda İnsanca Pek İnsanca’yı yazdı ve Wagner dahil dostlarına yolladı ama birçoğu sırt çevirdiler (bkz: #237910749 #231331637). Büyük acılar ve ağrılar çektiği dönemler oldu, büyük yalnızlıklar yaşadı, yine de gezdi ve çözüm aradı. Her seferinde bir yolunu bulup yeniden ayağa kalkmaya çalıştı. Bunun üzerine felsefeler geliştirdi. Bir şekilde hep “yeryüzüne sadık kalmaya” çalıştı. Onu belki de en mutlu eden şey yazmaktı. Göz sağlığı kötü olsa bile aforizmalar haline getirip yine de yazdı (bkz: #230353254). Sorrento günleri en mutlu olduğu zamanlardandı; sevdiği dostlarıyla bir aradaydı ve muhteşem anılar biriktirdiler (okuyunuz:
Nietzsche'nin Sorrento Yolculuğu
Nietzsche'nin Sorrento Yolculuğu
). Yaşama dair o büyük tutkusunu hep hissetti ama bir gün onun da pili bitti. Overbeck’in dediği gibi, Artık Nietzsche diye biri yoktu; yaşarken bir ölüye dönüştü. O dönemlerde neler hissetti, neler düşündü? Bunu anlamaya çalışan ve kurgusal metinler yazan yazarlar olmuş. (Şu iki kitaba bakabilirsiniz:
Nietzsche'nin Son Rüyası
Nietzsche'nin Son Rüyası
,
Nietzsche'nin Öpücükleri
Nietzsche'nin Öpücükleri
) Kendisiyle benzer bir hayata sahip olmayabilir ve empati kurmakta zorlanabilirsiniz. Felsefesini de kendinize yakın bulmayabilirsiniz. Eleştirilecek de çok yanı var ve kolay bir adam da değildi. Ancak tüm bunları okuduktan sonra yargılamadan önce bir kez daha düşünelim: Suçlu Nietzsche mi? Kendisinin de önceden sezdiği gibi, delirmekten başka “çare”si kaldı mı? Delilik güzellemesi yapmıyor ama bir gerçeği de görebiliyorum: Aklı başında her insan biraz “delidir” veya “delirir”…
Nietzsche Neden Delirdi?
Nietzsche Neden Delirdi?Ayşe Şirin Çakmakçı · Scala Yayıncılık · 20242 okunma
·
3 artı 1'leme
·
405 görüntüleme
Emre okurunun profil resmi
Muhteşem bir incelemeydi. Yıllar sonra şu sitede gerçek bir metin okuyabildim. Nietzsche'ye olan hayranlığımı burada da çokça dile getirdim, yazdım, konuştum. Onu okuyanların çoğu da onu yanlış okuyup, yanlış anlıyor. Nietzsche üzerine şaşırtıcı bilgilerin olduğu
İnsanı Anlamak - 2
İnsanı Anlamak - 2
, onun İsviçre'de zaman geçirdiği yere giderek orada yazılan
Nietzsche ile Yürümek
Nietzsche ile Yürümek
, bir de
Cogito - Sayı 25
Cogito - Sayı 25
tamamen Nietzsche üzerine. Mutlaka okunmalı diye düşünüyorum. Şurada da 2 tanesi Nietzsche'ye ait yazım var. Mektupları hakkında olanla çok uğraşmıştım. Bakabilirsin: #180866516
Megasonik Siklon okurunun profil resmi
Teşekkürler Emre. Tam bir haftadır bu metinle uğraşıyordum, biraz uzun oldu, insanları okumak konusunda tereddüde düşürebilir ama yapacak bir şey yok, mesele önemliydi ve atlamak istemedim. Çok daha fazla şey yazabilirdim ama konuyu da dağıtmak istemedim, yine de öznel düşüncelerimi öz bir şekilde aktarmaya çalıştım. Okuyan bir kişinin olduğunu bilmek bile güzel, yorum gelmesi ise paha biçilemez. Senin de Nietzsche hayranlığına denk gelmiştim birkaç kez, bilmiyorum belki de o yüzden takipleşmişizdir :) Yazılarını okuyacağım, önerilerini de listeme aldım. Maalesef insanlar kolay yoldan öğrenmeye ve popüler söylemlere eğilimli oldukları için bu yanlışlar. Nietzsche'yi anlamanın kestirme bir yolu yok. Felsefesi yaşantısıyla örülü. Didik didik taramak gerek. Müthiş de zevkli.
1 sonraki yanıtı göster
Yunus okurunun profil resmi
Eline sağlık. İnanılmaz detaylı ve titizlikle yazılmış. En can alıcı nokta: Fiziken olmasa da herkeste bir deli taraf olmalıdır, bu hayata katılabilmek ve katlanabilmek için. Nietzsche'nin hem zihinsel hem de fiziksel bir şekilde hayatının çoğunu yalnız geçirdiğini anlamayı denemek bile can yakıyor.
Megasonik Siklon okurunun profil resmi
Teşekkürler. İlerleyen zamanlarda onunla ilgili daha fazla yazı hazırlayabilirim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.