Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Onsuzluk
Bugün günlerden yağmurlu bir cumaydı. İşten çıkmış otobüste kafamı cama dayayıp "çok eski şarkı" isimli müziği dinliyordum. Sözlerinde "iznin olmadan hala seviyorum seni" geçiyordu. Evet, onun izni olmadan hala onu seviyordum. Onu "kafamda dönüp duran plaklar" gibi çalıp duruyordum adeta... Sanki bedenime tüm esaretiyle nüfuz etmişti de ben bir türlü ondan bana kalan prangaları atamamıştım üzerimden. Sanki ellerimden hala sımsıkı tutuyordu da ben onu uçurumdan itmiş gibi hissediyordum. Oysa onun beni terk edişinin üzerinden iki koca yıl geçmişti. İki büyük koskoca yıl. Yediğim yemekler bile onsuz tatsız geliyordu. En sevdiğim yağmurlu havalar bile artık bana cenaze merasimi gibiydi. Onu özlemiyordum ama onunla olan anılarımı her saat hatırlıyor ve özlüyordum. Artık yüzü aklımdan siliniyordu. Sesi, kokusu, nefesi, elleri, sarılışı... Onu özlemeyi özlüyordum. Onu sevmeyi seviyordum. Onsuz olup ardından ona kavuşmayı... Bu aşk mıydı hiç bilmiyorum ama özlemenin ne demek olduğunu iliklerime kadar o yanımdayken bile yaşıyordum. Onun adı mı? Adı Zehra'ydı. İsmini pek sevmezdi ama ben ona çok yakıştırırdım. Çünkü anlamı "güzel yüzlü, iyi kalpli kadın" demekti. Ve o benim gözümle görüp görebileceğim en güzel kadındı. Zira onu tanıdıktan sonra herkese kör olmuştum. Zehra çok zeki, azimli, çalışkan ve tutuğunu koparan bir kadındı. Yaşı 30'a yakındı ama şu yaşına kadar kimseyi sevmek bile istememişti. Başta bunu duyunca onun çok kendini beğenmiş bir kişiliğe sahip olduğunu düşündüm. Ama sonradan anladım ki bu düşüncesinde çokça haklıymış. Onunla bir Kızılay etkinliğinde tanışmıştım. Çocuklarla deliler gibi eğleniyor ve gülüyordu. Açıkçası onun bu hali beni epeyce şaşırtmıştı. Çünkü o normalde çok ciddi bir kadındı. Ve özellikle erkeklere karşı çok daha ketumdu. Bu yüzden başta onunla tartışmıştım bile. Sanırım "ilk aşklar kavgayla başlar" dediklerini bizzat onunla yaşamıştım. Neyse o etkinlikte ben okulda müdür yardımcısı iken tanıştık. Uzattığım elimi tutmamıştı bile. İşte tam orada ona çokça gıcık olarak başlamıştı. Ardından bir şey sorduğumda "bu benim işim değil, gidip yetkili kişiyle muhatap olun lütfen" dediğindeyse iyice ona olan gıcık olma dürtüm artıyordu. "Yahu bir soru soruyordum, seni yiyeceğim demedim ki" dedikten sonra iyice ipler koptu. Aslına bakarsanız o çok naif ve merhametli bir kadındı. Ama o gün sanırım bana bu huyuyla denk gelmek yerine 180 derece tersiyle gelmeyi tercih etmişti. Okulumuzda sürecek olan etkinlik süresi üç gündü. Yani üç gün boyunca Zehra'mı da görecektim. Bakmayın kindar kindar yazdığıma. Dedim ya "ilk aşklar kavgayla başlar" diye. İşte bizimkisi de öyle olmuştu. Üç gün beni gelip gidip terslerse de onu okula yakın ama dışında olan sahilin kenarında bir bankta yakaladım. Etkinliğin üzerinden bir hafta geçmişti. Yani onu 9 gündür tanıyordum kendimce... Kucağında kendi elleriyle yapmış olduğu harika kurabiyeler ve yanında da termosu vardı. Bir hışımla hiç yapmayacağım bir hareketle izin almadan yanına oturdum. Öylece önüne bakıp gözleri dolu dolu ağlamaklı bir halde duruyordu. Normalde birisi yanına öylece kaba bir vaziyette otursa kızar ve terslerdi. Ama bana hiçbir şey demeden duruyordu. Zehra'nın bu hali beni iyice şaşkına çevirdi. Evet, onu tanımıyordum lakin bu hali de beni içten içe üzmüştü. "Zehra Hanım neyiniz var acaba?" diye usulca sordum. Beni duymuyordu sanki. Sorumu yineledim "Zehra Hanım neyiniz var acaba?" Yüzüme ağlamaklı olan gözlerini silerek baktı. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "Kansermişim" dedi. Sanki nefesim iliklerimden kerpetenle çekilircesine kalbim sızladı. Gözlerim dolu dolu oldu. Nasıl olurda hayata bu kadar sımsıkı tutunup, deli dolu yaşayan güzel bir insan kanser olabilirdi? Aklım kendini yitirmişçesine ona sarıldım. Beni itmesini beklerken karşılık vererek sımsıkı sarıldı. O an onun güzel kokusunu ilk defa içime dolu dolu çektim. Ve bu son değildi. "Hasan bey, biliyor musunuz?" dedi. "Oğlum olursa adını Hasan Basri koymayı çok isterdim. Bu benim çocukluk hayalimdi..." İçimden "ne alaka bu konuyla o konu" diye geçiştirirken sanki beni duymuşçasına karşılık vererek "sizin de adınız Hasan ya, o yüzden içimden geldi bunu size söylemek" dedi. O an yaramın üzerine tuz basıyormuşçasına tebessümvari gülümsedim. Ardından bana kucağındaki kurabiyelerinden uzattı. Üzgündüm ama onu kırmamak adına bir tane aldım. Zehra'mın yaptığı kurabiyeler hayatımda yediğim en güzel kurabiyelerdi. Ayrıca etkinlik zamanı da yemiştim ama onun yaptığını bilmeden. Ve o zamanda şu yaşıma kadar yediğim en güzel kurabiyeler buydu. "Siz" dedim. "Hadi sizde bana eşlik edin." "Ben tatlı sevmem ki, sanırım çok tatlı olduğumu bildiği için yaratan benim tatlı ihtiyacımı yaratırken vermiş" diyerek buruk gülümsemesini yenisini kattı. Ve bende buna karşın ağzıma kurabiyeleri tıkıştırırken derin bir kahkaha patlattım. Rezil olmuştum. Ama bu halim Zehra'mı gülümsetmişti. Ve ben o an onun zerre dahi olsa gülümsemesine hayran kalmıştım. Çünkü bu onu derinden ve içten gülümserken son görüşümdü. Aradan dört ay geçti. Zehra'mın kanseri ilerledi. Yüzü iyice sararmış ve gülüşü kaybolmuştu. Bana kötü davranmaya devam ediyordu. Çünkü son anlarını görüp de üzülmemem adına yanından gitmem için çabalıyordu. Onu ortalama beş aydır tanıyordum. Daha doğrusu tanıdığımı sanıyordum. Ailesinin varlığını bile bilmiyordum. Ya da ne okudu, neler yapar? Onun hakkında tek bildiğim adı ve soyadıydı. Öyle ki soyadını bile yeni öğrenmiştim. Ama kalbim onu gördüğüm andan beri diğerlerine kör ve sağır olmuştu. O kavak gibi sırım boylu, etine dolgun kız gitmiş yerini kısa ve sıska bir kadına çevirmişti. 35 kiloya kadar zayıfladı. Ve kemikleri günden güne eriyordu. O bu haldeyken işimi yapamıyordum. Ve bende müdür yardımcılığından istifa edip her günümü onunla geçiyordum. Ailesinin bu durumdan haberi bile yoktu. İnatla söylemek dahi istemiyordu. "Peki" diyordum, "peki..." Aradan iki hafta daha geçti ve yağmurlu bir cuma akşamında Zehra'mı dizlerime yatırmış Rapunzel masalını okuyordum. Bu onun en sevdiği masaldı. Son günlerde hafızası da günden güne eriyordu. Öyle ki bu masalı ona on yedinci anlatışımdı. Ve saçları da artık hiç kalmamıştı. Bu yüzden aynaya bile bakmaktan çekiniyordu. Ama o benim için hala dünyanın en güzel kadınıydı. Ardından masalın sonunu heyecanla sordu. Yine anlattım. Ve yine. Sonra gözlerimin içine dolu dolu bakıp sımsıkı kalan gücüyle bana son kez sarıldı. Ve dizlerimde uyuya kaldı. Gece ruhunu benim dizlerimde teslim etmişti. Ama onun o güzel yüzü hala bir bebek gibi masum ve güzeldi. İşte onu o an son görüşüm ve son donuşumdu. Normalde üzülünce için için ağlardım ama bu sefer tüm her yerde sesim yankılansın istedim. Zira nasıl olurdu da bu kadar iyi birisi bu yaşında hayata gözlerini kapatabilirdi? Aklım almıyordu. Aklımı yitirmiş gibiydim. Onsuz her yer beni boğuyordu. Onun olmadığı her an benim için ızdıraptı. Sanki beni boğuyorlar, beni sonu olmayan bir uçurumda sürüklüyorlar gibiydi. Ertesi gün defin işlemleri yapılırken onu uzaktan seyretmek zorunda kaldım. Çünkü Zehra'm yaşarken bana bunu vasiyet etmişti. "Sakın ailem ile tanışma ve onlarla muhatap olma..." "Tamam" demiştim. Sadece "tamam." Sebebini sormadan. Çünkü onun her sözü benim için bir kanun gibiydi. Çünkü ne derse her zaman sonunda haklı çıkıyordu. İnanılmaz bir zekası vardı. Ona sırf bu yüzden bile hayran olunurdu. Ve o günün ardından bugün tam 2 koca yıl geçti. Ama onu son günlerinden kalma haliyle değil de, onun o güzelim kurabiyelerini görmemiş gibi yediğim banktaki haliyle hatırlıyorum. Bana bakıp gülüşünü, sarılışını, kokusunu... Ve o hayata gözlerini yumarken de gökyüzü ağlıyordu. Geçen yılda, bu yılda... İşte bu dünyadan bir Zehra gelip geçti. Herkese eli değen, kıyıda köşede kalanları ayırmak yerine sahiplenen, yetimin başını okşayan, çocukları çok seven, ömrünü iyilik peşinde harcayan bir Zehra. Ve o Zehra'mı ben yine, onu gerçekten sevdiğim bu bankta ağlayarak anıyorum. Elimde ise onun yaptığı lezzeti asla yakalayamayacak olan bana verdiği tarifle yaptığım kurabiyeler var. Gözlerimde gözyaşı ve yüzümde buruk bir gülümseyiş... Yazan: ZehrAktaŞ (ben)
·
106 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.