Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Selefiniz Leopold Leopoldoviç hakkında bir şeyler dinlemek ister misiniz?” diye sordu sağlık memuru ve Anna Nikolayevna’ya kibarca bir sigara uzattı, sonra kendisi de bir tane yaktı. “Harikulade bir doktordu!” dedi Pelageya İvanovna heyecanla parlayan gözleriyle tatlı tatlı yanan ateşe bakarken. Sahte taşlarla süslü bayramlık tarağı siyah saçlarında ışıldadı. “Evet, olağanüstü biriydi,” diye onayladı sağlık memuru. “Köylüler basbayağı tapardı ona. Onlara nasıl yaklaşacağını bilirdi. Liponti ameliyat mı edecek, hemen! Ona Leopold Leopoldoviç değil, Liponti Liponteviç derlerdi. Güvenirlerdi ona. O da onlarla konuşmayı iyi becerirdi. Mesela bir gün Dultsevo’dan bir arkadaşı, Fyodor Kosoy tedavi olmaya geliyor... İşte, şöyleydi, böyleydi... ‘Liponti Lipontiç,’ diyor... ‘Göğsüme bir şey oturdu, nefes aldırmıyor. Bir de boğazımda sanki bir şey gıdıklıyor...’” “Larenjit,” dedim gayriihtiyari, son bir aydır deli gibi köylere koşturup yıldırım gibi teşhis koymanın verdiği alışkanlıkla. “Kesinlikle doğru. ‘Peki,’ diyor Liponti, ‘Size bir ilaç vereceğim. îki güne bir şeyiniz kalmaz. Buyurun, Fransız hardal yakısı bunlar. Birini sırtınıza, kürek kemiklerinizin arasına; diğerini de göğsünüze yapıştırın. On dakika kadar tuttuktan sonra çıkarın. Hadi bakalım! Güle güle! Marş!’ Adam yakıları alıp gitmiş. İki gün sonra tekrar geliyor muayenehaneye. ‘Ne oldu?’ diye soruyor Liponti. Kosoy da ‘Liponti Lipontiç, verdiğiniz yakıların hiçbir işe yaradığı yok,’diyor. ‘Yalan söylüyorsun!’ diye cevap veriyor Liponti. ‘Fransız yakılarının işe yaramaması söz konusu olamaz. Yoksa koymadın mı onları?’ ‘Nasıl koymam? Şimdi de sırtımda,’ diyor ve o arada sırtını dönüyor, yakı gocuğunun üstüne yapışık vaziyette duruyor
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.