Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Her İşin Başı İslâm
Muaz Ibni Cebel Radiyallahu Anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “- Tamamıyla işin aslını (başını, temelini) haber vereyim mi sana?” “- Ver, Ya Rasûlallah!” “- İşin başı (aslı) İslâm’dır...” ( Tirmizî, İman 8; İbn Mâce, Fiten 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 231, 236, 237) Her şeyin temeline İslâm’ı oturtan bu Peygamber beyanının tam olarak anlaşılabilmesi için, bu cümlelerin içinde yer aldığı uzunca hadisin tamamının gözden geçirilmesi yerinde olacaktır. Muaz İbni Cebel Radiyallahu Anh anlatıyor: Bir seferde Hz. Peygamber’in maiyetinde idim. Bir gün, bir anda kendimi Rasûlullah’ın yanında buldum. Yürüyorduk. Hemen kendisine; “- Ya Rasûlallah! Bana, beni Cennete girdirecek, Cehennem’ den uzaklaştıracak bir iş (amel) öğret!” Dedim. “- Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah’ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır: Hiç bir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah’a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kilersin. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Kâbe’yi haccedersin!” buyurdu. Sonra ilave etti: “- Dikkat et. Şimdi sana hayır kapılarını haber vereceğim: Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azabını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür.” Bundan sonra Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem; “Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk yaptıkları için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” mealindeki (Secde (32 ), 16-17) ayeti okudu. Daha sonra Rasûl-i Ekrem söyle buyurdu: “- Sana bütün islerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?” Ben: “- Evet, bildiriniz Ya Rasûlallah!” Dedim. “- İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu cihaddır!” buyurdu. Sonra; “- Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi, isin (can damarını) bildireyim mi?” dedi. Ben; “- Evet, bildir Ya Rasûlallah!” Dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve “- Şunu koru!” Buyurdu. Ben; “- Ya Rasûlallah! Biz tüm konuştuklarımızdan sorgulanacak mıyız?” Dedim. “- Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü (veya burunları üzerine) cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!” buyurdu. Dünya – Ahiret Mutluluğu Başka rivayetlerden öğrendiğimize göre Tebuk Gazvesi’ne giderken yani cihad yolundayken cereyan eden bu konuşma, İslâm’sız hiç bir şeyin bir anlamı olmadığını açıklamaktadır. ‘Cennete girdirip cehennemden uzak tutacak iş (amel)’ olarak Hz. Peygamber’in, İslam’ın beş şartını sayması, her şeyden önce, dünya ve ahiretin mutluluğuna kavuşabilmek için İslam’ın gerektiğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber’in hayır yollarını bildirdikten sonra: “Her işin başı İslâmdır!” tespitinde bulunması, hem kötülüklerden uzak kalmak hem de hayra ve iyiliklere kavuşabilmek için temelde İslam’ın vaz geçilmez şart olduğunu iyice vurgulamak anlamına gelmektedir. İslâm temeli olmadan ne din binasını ne de toplum ve ümmet yapısını ayakta tutmak mümkün değildir. Namaz bu temelin varlığının ispatı, cihad ise, o temel üzerinde yapılabilecek ihya eylemlerinin ortak adı ve son noktasıdır. Hz. Peygamber’in, mübarek dilini göstererek: “- Şunu koru!” buyurması, herhalde Müslümanlar arasında zuhur edecek bir takım olumsuzlukların asıl sebebinin gereksiz sözler, gevezelikler, yanıltıcı propagandalar, saptırmalar ve yanıltmalar olduğunu göstermektedir. Buna eğitim-öğretim sistemlerini, kitle iletişim araçlarını, medyayı da katmamız mümkündür. İslâm’sız, ibadetsiz, disiplinsiz bir hayatın, dünya huzuru ve ahiret mutluluğu için hiç bir şey vaad etmediği her halde bundan daha güzel ve daha güçlü bir şekilde ifade edilemez. Hadisimiz, ümmet, millet ve insanlık olarak yasadığımız acıların kaynağını açık-seçik ortaya koymakta ve çareyi de çok net bir şekilde göstermektedir: “İSLÂM”. Bir Olay Hicretin onuncu yılında Medine’ye gelip Müslüman olan Beni Muharib temsilcileri içinde bir kişi vardı. Hz. Peygamber ona dikkatle baktı. Adam: “- Herhalde beni tanıdınız, ya Rasûlallah?” Dedi. Efendimiz: “- Galiba ben seni görmüştüm!” buyurdu. Adam: “- Evet!”, dedi. “- Sen beni görmüş ve benimle konuşmuştun. Ben ise sana çirkin sözler söyleyerek karşı koymuştum. Olay Ukaz panayırında olmuştu. Sen o zaman Arab kabilelerini dolaşıp İslâm’a davet ediyordun. O zaman arkadaşlarım içinde sana benden daha katı ve kötü davranan olmamıştı. Hamdolsun Allah’a ki, sana inanacak kadar bana ömür verdi. Hâlbuki o gün benim yanımdaki arkadaşlarım, kendi dinleri üzerinde şirkleri içinde ölüp gittiler.” Efendimiz: “- Kalpler, Allah’ın iradesine tabidir, O’nun elindedir!” buyurdu. Adam: “- Ey Allah’ın Rasûlu! Bağışlanmam için dua et!” Dedi. Efendimiz: “- Müslüman olmak, önceki günahları ortadan kaldırır!” Buyurdu. (İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, I, 299). Arınma Sistemi Bu olay açıkça gösteriyor ki Müslüman olmak yani İslâm, kişi ve toplumları, daha önceki İslâm dişi yaşayışlarının maddi-manevi kirlerinden temizler. Onları yepyeni bir kimlik ve kişiliğe kavuşturur. Çünkü İslâm, basta sirk olmak üzere her şeyden arınma sistemidir. İnsanlar ve toplumlar düzelmek istedikleri zaman, önlerine çıkan en büyük engel, önceki yaptıklarıdır. İsledikleri yanlışlar içinde belli bir kimlik kazanmış ve belli bir havaya girmiş olmaları çoğu kere onları yanlışta ısrara sevk eder. İslâm’ın, geçmiş hayatı bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırdığını, yeni yepyeni bir başlangıç olduğunu bilmek iste bu noktada kişi ve toplumları cesaretlendirmektedir. “Her yanlısı ISLAM ile asmak mümkündür” mesajını almış olmak, insanlık için pek büyük bir muştu ve düzelme çağrısıdır. Zihni, fikri, siyasi, iktisadi ve ahlaki kargaşayı ve anarşiyi bütün boyutları ve uzantılarıyla ortadan kaldıracak en gerçekçi reçete İslâm’dır, Bu, tarih boyunca böyle olagelmiştir. Bugün de yarın da aynı olacaktır. Önemli olan bu gerçeği zamanında görebilmek ve kabullenebilmektir. Yıllar boyu savaşmış olan Evs ve Hazrec kabileleri, İslam’ın gelişiyle birebirleriyle kucaklaşmışlardır. Değişik ırk ve milliyetlere mensup insanlar İslâm ile kaynaşıp yeni ufuklara yönelmişlerdir. İslâm üstün değerler sistemidir. Çünkü cağlar üstüdür. Üstünlük ve egemenlik kavramlarına bambaşka anlamlar kazandırmıştır. Daha önceki durumları ne olursa olsun, her toplum bu yeni üstünlüğü hedef olarak benimsemekle kendisini yükümlü bilmelidir. İslâm dışı mihrakların var güçleriyle İslâm’a yüklenip onunu kesmeye çalışmaları, onun insanlık için ne kadar gerekli olduğunun bir başka delilidir. İslâm, uzlaşmaz gibi görünen kişi ve toplulukları kaynaştırıp öz kardeşlerinden daha ileri bir yakinliği kavuşturdu. Böylece her Müslüman milletin katkısıyla meydana gelen bir İslâm Medeniyeti oluşturdu. Düşmanlar da İslam’ın takip ettiği yolun tam aksini benimseyerek onun bünyesinde çatlaklar açmaya, ayrılıklar oluşturmaya, Müslümanları birebirlerine kırdırmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Üstün değerler sistemi olarak İslâm ortak paydasında buluşmak her derdin devasıdır. Bunu yaşanan bunca acı ve ıstıraptan sonra da anlayamazsak, işimiz kıyamete kalmış demektir. Sosyal güvenlik ve barış için her kesimin ulaşılması gerekli hedef ve elde edilmesi lâzım gelen şeref olarak kabul edeceği bir üst değer olmadan, sun’i ve mahalli bazı değer yargılarıyla problemleri çözmeye çalışmak tek kelime ile boşuna yorulmak demektir. Eskiyen, pörsüyen her uzvu olduğu kadar, çökmek üzere olan her toplumu da yeniden diriltecek soluk, ‘İSLÂM’ın soluğudur. Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.