Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bazen çok arzu ettiğimiz şeyler olmaz ya, çok uğraşır çok didiniriz. Zorlarız bir yönüyle. Yakınında dururuz arzu ettiğimiz her neyse, sonra daha yakın daha da yakın... Ádám Bodor, "Belki de uzaklardan bakarak görmenin sevdanın henüz denenmemiş bir yolu olduğunu düşünmüştü," der. Belki de öyledir sevgili okur. Belki de bu kadar hevesli görünmemeli, bir de böyle denemeli. Var olun.
Adam Bodor
Adam Bodor
-
Şoförümüzün Kötü Günü
Şoförümüzün Kötü Günü
Çeviren:
Gün Benderli
Gün Benderli
, Othello Kitap, s.68-70 SİL BAŞTAN Kamyonet geliyor, pencereden şoföre işaret ediyorum, geri geri giderek avluya girsin. Evim binanın neredeyse sokağa kadar uzanan kanadında tek odalı küçük bir daire, yarın yıkılacak. Burada kalan komşular Bajzáth ve Menyhárt, avluya açılan kapılarının önünde yıldız çiçeklerinin sapları arasından kamyonetin giriş kapısına nasıl yaklaştığını seyrediyorlar. Eşyam çok değil, bir sandığa ve çift kayışlı bavula sığdı. Sandığın kapağını öğleden önce çiviledim, kayışlı bavullara asma kilit taktım. Neyim var neyim yok hepsi içinde, çocukluğumdan kalma gömleklerim bile; artık üstüme gelmeyen pantolonlarım, eski perdeler, metrelerle tülbent, dört tane içi doldurulmuş tarla kuşu, bir yığın duvar koruyucu hasır ve uçları kırık kurşunkalemler. Bunlardan başka bir somyam var, üç adet yer yer lekelenmiş şiltem, iki tane mutfak sandalyesi –birini sehpa olarak kullanıyorum– bir tane hakiki tonet sandalyem bir de yatılı okullarda kullanılanlara benzeyen bir dolabım: dar ve yüksek, hani yaramaz öğrencilerin ceza olarak içine kapatıldıkları boyutlarda. Hepsini yerleştirdik kamyonete. Yerinden kaldırılan dolabın altındaki zemin parlak kırmızı bir leke gibi kaldı, bu gereksiz lekenin yanında siyah evrak çantam ve onun yanında da bir tablo duruyor. Bunları almak için son defa girdim odaya. Evrak çantam oldukça geniş, iki gözü var, birinde bir gazete kâğıdına sarılı terliklerim, yatarken de giydiğim iki tişört, bir triko. Diğer gözünde diş fırçamla diş macunum ve bir şişe yabanmersini şurubu, pek severim. Tablonun çerçevesi dar ve mat. Resimde bir köprünün korkuluğu, altında suları sarı olan bir nehir, üst tarafında da tepeye doğru yükselen sundurmalı evler. Gökte kara bir ok resim hakkında verilen kısa bilgiye işaret ediyor: “Esir kampına doğru. Gábor Tarisznyás.” Kucağımda resim, ayaklarımın dibinde çantam şoförün yanına oturuyorum. Bajzáth ile Menyhárt’a el sallıyorum, onlar kalıyorlar ben yeni evime taşınıyorum. Şoföre yolu tarif ediyorum, giderek şaşkınlığı artıyor. Şehirden dışarıya çıkıyoruz. Siyah çantam ayaklarımın dibinde, tablo kucağımda. Köprünün korkuluğu tablonun neredeyse üçte birini kaplamış, altında Mtkvar nehrinin sarı suyu ayna gibi parlıyor, üstünde selviler ve palmiyeler arasından Rusttaveli bulvarındaki çınar ağaçlarına doğru uzanan mavi balkonlar. “Buradan sola sapalım,” diyorum şoföre. Yer yer çökmüş sokakta hoplaya hoplaya uzakta, sararmış otların ardından yükselen duman sütunlarına doğru ilerliyoruz. İlk çöp yığınında duruyoruz. Kasaya tırmanıp döşeği, mutfak sandalyelerini, tonet sandalyeyi ve yüksek dar dolabı aşağıya yuvarlıyorum. Arkasından da sandığı ve çift kayışlı bavulu. Şoför hafifçe öksürüyor. “Teşekkür ederim,” diyorum. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra bu sefer şehirde yolu tarif ediyorum. “Şimdi şu tarafa, şimdi şu tarafa. Birazdan oradayız.” Elimde siyah evrak çantam, koltuğumun altında tablo üçüncü kata çıkıyorum. Evin kapısını açıyorum, içeriye giriyorum, arkamdan kapıyorum kapıyı. Duvarları beyaza boyamalarını istedim. Siyah çantayı banyoda eviyenin altına koyuyorum, tabloyu odaya götürüp yere bırakıyorum. Mtkvari’nin suyu sarı, balkonlar mavi, çınarların gövdeleri gri. Pencereyi açıp dirseklerimi denizliğe dayıyorum. Güneş batıyor. Oh be! Dünya varmış!”
··
275 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.