Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

530 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Sissoylu, uzun zamandır okumayı iple çektiğim bir kitaptı. Her ne kadar kitabı okurken benden kaynaklı olmayan konular yüzünden sorun yaşamış olsam da bu kitabı okumak benim için harika bir süreçti. Kitaba başlamadan önce kendimi imgeler ile dolu zorlayıcı bir dile hazırlamıştım fakat kitabın gayet kolay bir dili var ve ilk sayfasından itibaren kitaba kolayca adapte olabiliyorsunuz. Buna rağmen kitabın yaklaşık yüz elli sayfalık bir kısmı yavaş ilerlediği için ben de kitabı bir hayli yavaş okudum. Kitabı dört günde bitirdim. Yüz elli sayfayı okumam iki günümü aldı. Geriye kalan iki günde de kitabın geri kalanını okudum. Yani anlayacağınız baştaki yüz elli sayfalık kısmı atlayınca - klasik fantastik kitap itemi- kitap oldukça hızlı ilerliyor. Bu sebeple de eğer elinizde Sissoylu var ise ve gözünüz korkuyorsa, korkmasın. Okuyunca hemencecik bitiyor. :) Kitabın konusuna gelince... Aslında konudan hiç bahsetmek istemiyorum çünkü bir şeyleri yanlış söylemekten veya bir detayı çok belli etmekten korkuyorum ama yine de kısaca üstünden geçmeye çalışacağım. Bin yıl önce genç bir kahraman karanlığa karşı durmaya çalıştı fakat başarısız oldu ve o zamandan bu yana dünya, Lord Hükümdar adında zalim, ölümsüz bir tiranın boyundurluğu altında. Genç kahramanın yenilgisinden beri yapılan bütün ayaklanmalar başarısızlıkla sonuçlandı. Buna rağmen Son İmparatorluk halkı arasında umut hala yeşermekte. Şimdi yeni bir isyan var. Son İmparatorluk'un en iyi çetebaşısının yürüttüğü bir soygunun etrafında şekillenen bir isyan... İçinde iki Sissoylu'yu birden barındıran tek isyan... Kitabı okurken niyetim biraz yavaş okuyup kitabın tadını çıkarmaktı lakin Son İmparatorluk öyle bir kitap ki kendinizi kitabı okumaktan alıkoyamıyorsunuz. Şahsen yapacak hiçbir işim olmasa bütün günümü bu kitabı okuyarak geçirirdim. Hani "fantastik-fantezya-distopik" türündeki kitapları okurken çoğunda kitabın dünyasına alışmamız için biraz zaman gerekir ya, bu kitapta ben bu duyguyu yaşamadım. İlk sayfadan itibaren kendimi bu dünyaya aşına hissettim ve "Ben neden demirçekme yapamıyorum?" diye düşündüm. Son İmparatorluk'ta gökten kül yağıyor ve geceleri her zaman sis var. Öyle ki halk, bitkilerin yeşil olması gerektiğini bilmiyor, geceleri gökyüzüne baktıklarında yıldızları göremiyor ve zengin kesim hariç - onlarda sadece gerektiğinde- asla ama asla geceleri dışarı çıkmıyorlar çünkü sislerden korkuyorlar çünkü Lord Hükümdar, halkının onu tanrı sanması ve bin yıl önceki dünya hakkındaki her şeyi unutaması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Dediğim gibi; kahramanlık öyküleri ile büyümüş biri olarak bu kitabın dünyasına hayran olmaman işten bile değil. Tabii aklımda bazı konularla ilgili soru işaretleri oluşmadı değil. Mesela ikinci ve üçüncü kitapta bu 'kül volkanları' ve 'sis' ile ilgili daha çok bilgi alacağımızı umut ediyorum. Sissoylu: Son İmparatorluk, karakterler bakımından çok geniş bir renk skalasına sahip bir kitap. Böyle kitapları yazması biraz zor olsa da, okuması çok zevkli diye düşünüyorum ben. :)))) Her ne kadar kitaptaki her karakterden uzun uzadıya bahsetmek istesem de instagramın bunu kaldırabileceğini düşünüyorum bu yüzden kitabın önemli karakterlerden -bence hepsi önemli de işte neyse...- hızlıca bahsedelim. Sissoylu'nun - ve bütün Brandon Sanderson kitaplarının - favori karakteri benim için - eminim ki okuyan bir çok kişi için de - Kelsier oldu. Kitap boyunca spoiler yemekten ve kendisine hayran hayran bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım. Nasıl zeki, espiritüel, cana yakın, eğlenceli, hırslı, iyi bir hırsız anlatamam. Vin ile - kitabımızın bir diğer ana karakteri - aralarındaki baba/kız - ağabey/kardeş ilişkisini o kadar çok beğendim ki... Kelsier, muhtemelen bütün hayatım boyunca, 'En Sevdiğim Karakterler' listesinde bir numarada kalacak. (Üzgünüm Kısrak) Böyle karakterleri her gün göremiyoruz. Vin ile ilgili ise ne hissetmem gerektiğinden pek emin değilim. Hatalar yapan ve bunu saklamayan, hatalar yaptıkça güçlenen karakterleri her zaman sevmişimdir çünkü olması gereken bu ama Vin'in durumunda çok emin değilim. Kitabın Elend kısmı beni biraz sekteye uğratıyor yoksa ben Sissoylu Vln'i çok sevdim. Çünkü o Vin, Kelsier'in Vln'i... :))))))) Elend'e gelecek olursam, bu karakter en başta Kelsier'in planını gerçekleştirmek için Vin'in kandırması gerekn bir karakterdi ve benim bununla hiçbir sorunum yoktu. Elli sayfada bir geliyor, kitaptaki işlevini güzel bir şekilde yerine getiriyor ve sonra gidiyordu fakat daha sonra bazı olaylar sonucunda her yerde bu karakteri görmeye başladık ve açıkcası bu beni rahatsız etti. Sanırım asıl rahatsız olduğum şey, yazarın bize 'Elend' karakterinin kapasitesini gösterip daha sonra da bu kapasiteyi kullanmaktan vazgeçmesi oldu. Halbuki benim Elend ile ilgili ne hayallerim vardı... Bahsetmeden geçemeyeceğim bir diğer karakter Sazed. Sazed'i öyle çok sevdim ki anlatamam. Çok babacan bir tavrı vardı ve ben adamı ilk sayfadan sevdim. Bir Vin Hanım deyişi var... Sanırım açık ara Sazed'le ilgili en sevdiğim şey, her cümlenin sonunda "... diye düşünüyorum ben." demesi oldu. Önceleri bir şaşırdım fakat sonra bu kelime öbeğini her gördüğümde gülümsemeden edemedim. Brandon Sanderson en sevdiğim yazarlar arasına adını altın harflerle yazdırdı ve Sissoylu:Son İmparatorluk'la da bana harika bir okuma deneyimi yaşattı. Serinin ikinci kitabını okumak için sabırsızlansam da üçüncü kitapta öykünün sonlanacağını bildiğimden biraz hüzünlüyüm.
Sissoylu - Son İmparatorluk
Sissoylu - Son İmparatorlukBrandon Sanderson · Akılçelen Kitaplar · 20141,253 okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.