Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

300 syf.
·
Puan vermedi
·
21 saatte okudu
Stanley Kubrick'in 2001: Bir Uzay Macerası adlı filmini izleyenler filmin çekildiği 60'lı yılları aşan çok ilginç bir görselliğe de sahip olduğunu hatırlıyordur. Kubrick'in başyapıtlarından olan bu filmin son kısımlarındaki görsellik, filmin insanlığın ilk dönemlerini anlattığı kısımlarından sonra uzay çağını anlattığı ve uzay gemilerini ya da makinelerini klasik müzik eşliğinde izlediğimiz kısıma kıyasla daha da etkileyici. Kitabı okurken filmi iyi ki izlemişim dedim, çünkü kitap boyunca anlatılan şeyleri hayal edebilmem benim için hiç kolay olmayacaktı, çünkü okurken sadece okuyorum ve hayal etmiyorum genel olarak. Arthur C.Clarke'ın bilimkurgunun en önemli üç isminden birisi kabul edildiğini biliyorum. Bilimkurgu deyince bambaşka bir zaman ve dünyadaki insanların, toplumların hikâyelerini anlıyorsak eğer o galiba Ursula K. Le Guin'in tarzı oluyor. Arthur C. Clarke'ın tarzı böyle değil. Geçen hafta okuduğum Haldeman'ın Bitmeyen Savaş'ı bile çok daha okunabilir bir eser kanımca; en azından karakterler çok daha ilginç. Burada ise yazarın neredeyse tamamen bilime odaklandığını, kurguyu ise sadece anlatmak için kullandığını görüyoruz. Eğer bilimkurguda farklı ekoller varsa yazar herhalde en sert ekole ait olmalı; kitabın sonunda yer alan Gözcü ve Şafakta Karşılaşmalar adlı son iki hikâye benim bildiğim bilimkurgu tarzına daha yakın duruyor ve okunması daha kolay. Kitabın tamamı ise çok büyük oranda makinelerin çalışması, mekanizmaların işleyişi tarzında sürüyor ve böyle yaparak 50 sene önce yazılmış bir kitap olarak yazarın esas meselesinin mümkün olduğunca gerçekçi ve mümkün bir gelecek hayâl edip kurgulamak olduğunu görüyoruz. Fantastik boyutları tamamen dışlayarak yazar kitabın final bölümündeki en uç noktalarda bile mümkün olabilecek ve kitabın genel atmosferine, gerçekçi havasına uygun olan bir tarzla yazıyor ve hiç birşey bize uydurma ya da abartı hissi vermiyor. Tevfik Uyar ve arkadaşlarının Muhabbet Teorisi adlı internet programında birkaç haftadır bilimkurgu nedir, ne değildir tartışması sürüyor. Orada da sözü edildiği üzere bu gerçekçilik hissi kitabın en güçlü yanı. Kitabın klasik kabul edilmesindeki en güçlü yönlerden birisi bu olsa gerek; bu kadar sene önce ve daha Ay'a çıkılmamışken böylesi bir hayâl gücü... Bunun dışında karakter geliştirmek anlamında bir etkisi olmadığını söyleyebiliriz eserin. Galiba bunu dert edinmiyor da ; ancak bu durum kitaba hiç bir şekilde zarar vermiyor. "2001: Bir Uzay Macerası", Ay'da bir monolit keşfeden insanlığın kendi kökenlerini ya da uzaydaki diğer zeki canlıları bulma arayışını anlatıyor. Yaşı 3 milyon yıl olarak tahmin edilen bu monolit evreni dolaşan bir zeki uygarlığın gözcü ve kaşiflerinin bıraktığı izlerden birisi belki de. Hayatın gizemini uzayın, evrenin farklı yerlerine yaşam tohumları bırakan çok gelişmiş bir uygarlığın varlığında arayan kitap ve film bir şekilde Homeros'un Odysseia'sının kahramanı gibi varoluşunun özüne yani ülkesine, yuvasına dönmekte ter döken bir insanlık resmi koyuyor önümüze. Yazarın hayal gücünün zirve yaptığı son bölümde bir çok cevap buluyoruz. Ursula K. Le Guin'in Mülksüzler'de söylediği gibi, gerçek yolculuk geri dönüştür dercesine biz de geri dönüyoruz, dünyaya ve kitabı bir çok cevap ve çok daha fazla sayıda soruyla bitiriyoruz. Son iki öykü ise kitabın sert havasını yumuşatıyor ve finalini daha da güzelleştiriyor. İlk defa bilimkurgu okuyacak olanlara bu kitabı önermiyorum. Bilimkurguyu çok sevenler için ise okunmaması imkânsız bir kitap 2001. Dört devam kitabı daha bulunuyor. Umarım İthaki onları da basar.
2001: Bir Uzay Destanı
2001: Bir Uzay DestanıArthur C. Clarke · İthaki Yayınları · 20161,305 okunma
··
302 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.