Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

96 syf.
·
Puan vermedi
Bir Küçük Yolculuk Hikayesi...
Sırtımda çantam, Elimde bavulum zor güç iniyorum yola. Yarım saat kadar bekledikten sonra otobüs geliyor. Muavin iniyor otobüsten, açıyor bagajı, -Kaç numara? -Sekiz Yerleştiriyor bavulumu bagaja. Otobüse biniyorum. Koltuğumu bulup oturuyorum yerime, yanım boş, nereye kadar olduğunu bilmeden seviniyorum çantamı yan koltuğa bırakıp. Muavin de bagajın kapısını kapatıp geçiyor otobüse, devam ediyor şoför yolculuğa. Ben de iyice yerleşiyorum koltuğa kulaklığımı çıkarıyorum çantamdan, telefonumu alıyorum. Bir yandan denizi, bir yandan iki koltuğun arasından şoförü seyrederek ve kulağımda youtu.be/WJqnUplyatU tınısıyla uzunca bir yolculuğa başlıyorum. Deniz bu yolculuklar sırasında farklı güzel geliyor gözüme, bir yanda batan güneşin kızıllığı, bir yandan top top martıların dansıyla başka güzel, belli,özleyeceğimi bildiğim için. ... Bakıyorum saatime haylice vakit geçmiş duruyoruz bir yerde, muavin diyor, "Hediyelik ekmek almak isteyen, ihtiyacı olanlar inebilir, 10 dakika mola." Buradan memlekete ekmek gitmiyor, denedim, o yüzden inmiyorum. Bir de memlekete varınca yufka ekmekten başkasını gözüm görmüyor. Camdan, inen yolcuları seyrediyorum, iner inmez birer sigara yakıyorlar. Şoför sigarasını bitirince, "haydi", diyor, "gidiyoruz." Sigarasını yarıda söndürüp atanlar oluyor, biniyorlar otobüse. Yeniden başlıyoruz harekete, otobüsün içi de bu sıra buram buram(!) sigara kokuyor. Bir zaman sonra muavin anons ediyor, "Füff füff, değerli yolcularımız koltuklarınızı lütfen dik konuma getiriniz. İkram saatimiz." İstifimi de bozmuyorum, müziğimi son ses açıp çeviriyorum kafamı yaslıyorum cama, deniz hayli kararmış. Uyumayı deniyorum başaramıyorum, açıyorum yeniden gözlerimi. ... Başka bir otogarda duruyoruz. Yarım saat kadar kalacağız burada, iniyorum otobüsten, akşam ezanı yankılanıyor şehirde. Bir yandan martı sesleri, bir yandan ezan sesi öyle güzel geliyor ki kulağa. Gözlerimi kapatıp ezan bitesiye kadar açmıyorum. Binecek olan yolcular tamam olunca geçiyoruz yerlerimize. Yanıma, -sanıyorum ki o da öğrenci- biri gelmiş alıyorum çantamı ayak ucuma koyuyorum, hafiften gülümseyip hayırlı yolculuklar diliyorum. Devam ediyoruz yolculuğa uzunca bir süre mola vermeden. Başım hâlâ camda, gözlerim yolu seyretmekte. Hava karardı, göremiyorum artık dışarısı deniz mi, dağ mı, bina mı... ... Otobüsün ışıkları yanıyor, gözlerim istemsiz kısılıyor karanlığa alıştığından. Muavin anons ediyor. " Değerli yolcularımız yarım saatlık mola yerimize gelmiş bulunmaktayız, lütfen değerli eşyalarınızı yanınızdan ayırmayınız." İniyorum otobüsten önce lavaboya gidiyorum üstümü başımı düzeltip, elimi yüzümü yıkıyorum çıkışta bi lira(şimdilerde bi buçuk). Saatlerdir bir şey yemedim, mercimek çorbası alıyorum sıcacık, iyi geliyor. Hesabı ödeyip dışarı çıkıyorum. Üşütmeyen ama esen bir hava var, babamı arıyorum, merak eder. Otobüs'ü yıkıyorlar, -içimden diyorum bunlar hiç uyumuyorlar mı her durduğumuz yerde varlar çünkü- toz toprak olmuş.. Bakıyorum şoför geçiyor koltuğuna bende geçiyorum yerime. Yeniden başlıyor karanlık geceye yolculuk. Hafif yatırıyorum koltuğumu arkaya, bakıyorum arkamda ki yolcu derince bir uykuda. Mırıltılar geliyor arka taraflardan. Şiveli şiveli konuşuyorlar. Diyorum kesin Adanalı bunlar. Daha fazla dinlemeyip takıyorum kulaklığımı youtu.be/fYOXs7pjirA Tek tek ışıklar var karanlığı deşip gelen. Nerede olduğumuzu tam kestiremiyorum fakat Anadolu'ya dönmüşüzdür hesap ediyorum. Yozgat yolu olsa olsa, yakında yine mola veririz. Gece olmuş saat iki. Daha gözümü kapamamışım, televizyonu açıyorum izleyemiyorum, yanıma bakıyorum mışıl mışıl uyuyor. Tekrar eski halime dönüyorum. Takıyorum kulaklığımı yaslıyorum başımı cama... ... Sabah saat altı buçuk. Pozantı. Bir mola daha veriyoruz. Hemen iniyorum. Memleket havası bir başka, iyi gelir. Doyasıya içime çekiyorum çam korkularını. Yolculuk boyunca üşümediğim kadar üşüyorum ve anlıyorum ki memleketimin sıcağı da soğuğu da bir başka, hiç bir yerde yok. Tekrardan başlıyoruz şimdi daha heyecanlıyım bir buçuk iki saat sonra evime gitmek için başka bir minibüse bineceğim. Bunları düşünürken bir bakmışım gelmişiz Adana Otogara. İniyorum, "muavin, diyorum şu bavul." Alıyorum elime bavulumu bir uçtan öte uca gidiyorum. Saatçi amca geziyor orta yerde artık yüzü o kadar tanıdık ki, yolcu toplamak için bağırıyor dolmuşçular "Kadirli Kozan, Kadirli Kozan..." Kumrular da uyanmış korkusuzca dolanıyorlar yerde. Geçiyorum minibüse ve birazda orda bekliyorum. Saati dolunca çıkıyoruz otogardan ilçeye. O kadar kendimdeyim ki tam yerimdeyim. Dolmuşcu amca telefonla konuşuyor. Konuşmasına gülümsüyorum kimse onun gibi konuşmuür çünkü, konuşamuür. Bende alışıyorum başlıyorum şive ye... Ablamı aruürüm, gelüurüm diyuürüm... Ve Bekir Yıldız... Senin gibi anlatabilir miyim ben yolculuğumu, senin gibi yazabilir miyim. Bir gün inşallah Urfa'ya gidersem elimde bu kitabınla gireceğim. Harran'a senin gözünle bakacağım. Hani diyorsun ya burası Harran mı? Şimdi daha da farklıdır ben de diyeceğim burası Harran mı?
Harran
HarranBekir Yıldız · Everest Yayınları · 201298 okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.