Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

151 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Bu bir inceleme değil MUHABBETTİR!! ( Çok daha uzun olan bu yazı kısaltılmıştır! ) Hadi buyrun: (Konuşmalara ceviz ağacının gölgesi şahitlik etmektedir. ) Bay A: Evet gençler, Thomas Bernhard'la tanıştık sayılır, ne hissettirirdi ne düşündürdü hangi ezberleri parçaladı sizde? Bay E: Kardeşim, çarpıcı bir adamın çarpıcı bir kitabını okuduk ben çarpıldım. Özellikle devletli insanın kalıplı insan olmaktan kurtulamadığını gördüm. Bay B: Tiksintinin haysiyetini kurtaran adam bana kalırsa, haysiyetli yalnızlığı haysiyetli tiksintisi, olayları alış biçimi yaklaşımı çok farklı bir adam. Ama nasıl bir şey nasıl bir teknik bu? Bay A: BenThomas Bernhard'ı okuyana kadar olayların cümlelerin içine yerleşip onları parçalamayı gülünçlüğünü ortaya koymayı tam yerleştirememiştim kendimde. Kelimelerin birleşiminden oluşan cümlelerin anlamını kavramak için cümlelerin süsüne aldanmamak kelimelerin gücüne inanarak cümle kurmak gerektiğine inanıyorum artık. Bay B: Sadece cümlelerde değil sanki hayatın her anında birleşim bileşimden ibaret meselelerin iç yüzünü fark etmek adına, onları parçalayarak anlamsızlığını anlamını ortaya koymak yaptığı aslında Thomas Bernhard'ın. Bay E: Bu noktada bayağılı görmenin fark etmenin yolunu açmış bize sanki, bir şeylerin örtüsünü kaldırdığın an, onları çıplak bıraktığın an, gülünçlüğüyle karşı karşıya kalıyorsun afallıyor şaşırıyorsun. Bay A: Thomas Bernhard'a ezber bozan değil ezberleri paramparça eden onları dumura uğratan adam diyebiliriz o zaman. Bay B: Yerinde bir tespit oldu, bu kitabı okuduktan sonra sarsılmayan birisi ya çok yerli yerinde karakteri olan, kavramları oturtan birisidir ya da adamı anlamamış kitaba yazık etmiştir. Bay A: Öyle bakalım biz ne kadar derinine ineceğiz, kitabın içerisine girecek olursak, Thomas Bernhard " Bir resme çok uzun süre bakmayın, bir kitabı derinlemesine okumayın, bir müzik parçasını en büyük yoğunlukla dinlemeyin, bunu yaparsanız her şeyi ve onunla birlikte de dünyadaki en güzel ve en faydalı şeyi berbat etmiş olursunuz. " Demekte, burda bize bir uyarı mı var yoksa bunu yaparsa bir insanın değer vereceği şeylerin azalacağından dolayı insanın bir buhrana girmesinin tehlikesinden bizi korumaya mı çalışıyor? Bay E: Bana kalırsa uyarısı iyi niyetli bir uyarı olmakla birlikte cesareti olanın bunu yapmasını da istiyor, bunu yapan insanın aidiyet ve sahiplik hissinin zedeleneceğinden haberdar. Kitapta diyor ya "Bir insanı sonsuzluğa yerleştiriyoruz, yanlış olan budur." diye, biz ait olduklarımızı sonsuzluğa yerleştirerek aslında kendi kafamıza sıkıyoruz. Bay B: Burda araya girmem gerek. Bu yaptığımız yanlışın en büyük sebebi yalnızlıktan kendimizle baş başa kalmaktan korktuğumuz herhalde. İnsan kendisiyle baş başa kalmamak için kendisiyle arasına binbir türlü perde çekiyor aidiyet hissettiklerinden. Bay E : Evet ve bu perdelerin bir gün bizi ışıksız bırakacağından habersiz yapıyoruz bunu acıklı olan bu. Bay A: Kişileri durumları kitapları yazarları değerleri, önce içine girip onları parça parça ayırıp değerlendirip tekrardan bir araya getirip sonradan zihinde belirgin bir düzleme oturtmak daha sağlıklıdır o zaman. Bu kendimizle aramıza perde çekmemize yol açmaz, kendimizi oluşturmamızı sağlar. Bay B: Olmak için oluşlara devam etmek son nefese kadar, insan kalıp insan olmak mesele her zamanki gibi. Kitaptan devam edecek olursak: " Gerçek akıl, hayranlık tanımaz, bilgi edinir, saygı duyar, dikkat eder, hepsi bu... " bu cümlenin uyandırdıkları neler sizde bunu merak ediyorum, düşündürdü baya beni. Bay A: Cümle aslında alalede bir kibir cümlesi değil, açıkçası bende uyardığı durum, insanın insan, kitap, yazar, tarzında örnek alacağı bir çok şey karşısında, hayret makamından çok gayret makamında olması gerektiğiydi, Hayret makamından okuyan, dinleyen, gören insan, hayran olduğu özneyi nesneyi yüceltiyor kendisinden daha yukarıya koyuyordur bilmeden. Bu da bizi geliştirmekten ziyade daha da güçsüz düşürüp acizleştirir. Bay E: Ben aciz değilim mi diyorsun sen şimdi ben anlamadım :) Bay A: Yok kardeşim acizliğimizi görmek bizi güçsüzlüğe sürüklemekten ziyade bizim gelişmemizi tetiklemeli diyorum.:) Yoksa hepimiz insanız, hepimiz aciziz. Bay B: Beni yukarılarda aramayın, derinlerdeyim diyor arkadaş maşallah ne diyelim:)) Bay A: Gördüğün yerde bulabilecek misin beni bakalım:) Kitaba dönelim tekrardan kaynatmayalım :) " Kitle çılgınlığı, felaket. " Felaket habercisinden bir cümle buna ne diyorsunuz? Bay E : Kitle denilen özsüz katil, insanları kendisinden, insanı insandan uzaklaştırıp, bir tanımlama, bir etiket hastalığına sürüklüyor ve kitle içindeki kimse, bu hastalığı bir kudret görerek hastalığını bile fark etmiyor duyumsayamıyor. Bay B: Tabi bu noktada, kitleyle topluluk, kitleyle cemaat arasındaki farkı iyi ayırt etmek gerekiyor. Bununla alakalı olarak Kitlelerin Ayaklanması kitabını önerebilirim. Bay A: Kitle daha düzensiz olmakla birlikte fikirlerin sloganlara kurban edildiği bir yapı bana kalırsa, topluluk cemaat denilen şey insanın kendini bulmasını sağlıyorsa; insanın kendisine olan yolculuğuna ket vurmuyorsa bir anlam ifade eder. Hep söylediğimiz gibi insanı insandan insanı kendisinden, uzaklaştıran ne varsa ondan uzak duracaksın. Bay E: Kitlelerde gönül bağıyla kurulan dostluklar muhabbetler yer almaz o zaman. Gerçekten de Thomas Bernhard haklı, kitle tam bir felaket, bunun haberini getiren bu adam saygıyı hak ediyor. Bay A: Hadi bu kitleyi dağıtalım kendimizi bulalım :) Bay B: Gönül bağı kurulmuş bir kere istesekte kitle olamayız :) Hem uzaklık mesafe ne anlam ifade ki birbirlerinin ücralarını görmüş bizler için. :) Bay A: Eyvallah ;) Bay E : Görüşürüz baylar. :)
Eski Ustalar
Eski UstalarThomas Bernhard · Yapı Kredi Yayınları · 2015342 okunma
··
297 görüntüleme
Osman Y. okurunun profil resmi
Bay O : Çok değerli genç arkadaşlarım, hele seneler geçsin de bakalım ne gibi fikirleriniz oluşacak ? Halil Cibran vardır bilirsiniz mutlaka, size ona ait bir kıssayı hatırlatmak isterim. GÖZ "Mavi sisin örttüğü vadileri ve dağları görüyorum" dedi göz, "ne kadar da güzeller" Kulak dinledikten sonra bir süre, "Nerede bu dağlar? Duyamıyorum" dedi. Sonra el konuştu, "Boşlukta uzanıyorum ama dokunamıyor, hissedemiyorum, bulamıyorum dağları" Burun konuştu sonra, "Dağ yok. Kokusunu alamıyorum" Göz bakışlarını çevirdi. Diğerleri gözün tuhaf yanılgısından söz etmeye başladılar. "Gözün bir derdi olmalı"
Şehzade okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım adına da..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.