Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

419 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Tanpınar hiç şüphesiz Türk Edebiyatının en önemli yapı taşlarından birisidir.  Ahmet Haşim ve Yahya Kemal gibi iki büyük ismin öğrencisi olma şerefine nail olmuş, onlardan beslenmiştir. Dili; resimdeki renkler gibi canlı,  müzikteki notalar gibi eşsiz bir lezzetle kullanır. Zaten sanatta mükemmeli arayan, her sözünü haddeden sızdıran bir yazardır. Sembolizmden etkilenmiş ve musiki, rüya, zaman, bilinçaltı eserlerinde kullandığı ana izlekleri olmuştur. Fransız yazar Marcel Proust, Paul Valery'nin izinden gitmiştir. Huzur; Mahur Beste ve Sahnenin Dışındakiler üçlemesinin 2. kitabıdır. Eser dört bölümden oluşuyor ve bu bölümler İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz olarak adlandırılmış.  Geçmişte yaşamayı seven Tanpınar'ın bu eserinde kendi hayatından izlere rastlanıyor. Tanpınar ile özdeşleştirebileceğimiz Mümtaz, aşkın, hastalığın, savaşın, bunalımların huzursuzluğu içinde kıvranır.  Yazara benzerliğini çocuk yaşta annesini kaybetmesi ve kendisini avutacak sevginin özlemini giderme çabasını Nuran'a duyduğu aşkla daha iyi görüyoruz. "Nuran'ın varlığı ile kendi varlığını bulmuştu. "(157) " Zira aşk yaşamın tam şeklidir." (165) " Mademki o benim için artık her şeydir, o hâlde bütün kâinatımla  ona taşınacağım!.." (211) " Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım." (218) " Artık zihnimde değil senin vücudunda düşünüyorum. Şimdi vücudun düşüncemin evidir." ( 218)  Eser Mümtaz ve Nuran aşkı etrafında şekillenmiş gibi görünse de daha çok dönemin meselelerine değinilmiş. Doğu-Batı sorunsalı, eski-yeni çatışması, din-maddecilik, bireysel bunalımlar, Cumhuriyet sonrası eski kültürü red ya da kabul ikilemleri, kapıya dayanan 2. Dünya Savaşı bunalımı işlenmiş. Arada kalmışlık üzerine ise daha çok durmuş. " Birisi eski medeniyetin enkazı, öbürü yeni bir medeniyetin henüz taşınmış kiracısı olmasınlar. İkisinin arasında bir kaynaşma lazım." (303) Mazi ile bağları kesmeden ve Batı'ya ise kendimizi tamamen kapatmadan hayatın şekillendirilmesini ister.   Din, sanat, ölüm, yaşam, musiki, medeniyet meseleleri üzerine uzun uzun diyaloglarla ve iç monologlarla  değinir. Bazen o kadar uzuyorlar ki olayı unutabiliyor, karakterin o an nerede olduğunu hatırlayamayabiliyoruz. Tanpınar adeta tüm bilgisini, kültürünü, söylemek istediklerini bu eserine tıkıştırmış gibi. O kadar çok şeyi bir anda anlatmak istemiş ki bu kez biz bocalıyoruz ve arada kopmalar olabiliyor. Dönemin dilinin ağırlığı da eklenince anlamak daha da zorlaşıyor. Yine de  büyük bir haz duyarak okuyacaksınız, emin olun.  Tanpınar'ın özellikle ilgilendiği  alanlardan birisi de müziktir. Hatta müziği sanatın temeli olarak görür ve  " Bütün sanatlar musikinin peşindedir." şeklinde açıklar. Bu eserinde ise Mümtaz da Nuran da Mevlevîliğe ilgi duyar ve meclisler düzenleyip Ferahfeza Ayininde şarkılar söylerler.  “Tü beher güca ki başi    Büved an bihişt-i mara!” (H,279)       (Sen her nerede olursan Orası benim cennetim olur. )    Metinlerarası ilişkilere fazlaca yer vermiş Mahur Beste, Hubert Reeves'in Patence dans I'azur, Rimbaud'un Voyelles, Goethe'nin eserlerine doğrudan ve dolaylı olarak göndermeler yapmış. Sayamayacağım kadar çok sanatçıya doğrudan ya da dolaylı yoldan göndermeler yapmış: Itri, Dede Efendi, Mozart, Baudelaire, Renair,  Shelley, Wagner, Debussy, Liszt, Barodine, Emile Yanings, Heine, Martha, Egerth, Memling, Poe, Neşeyi, Şeyh Galip, Nefi, Baki... O göndermelerden bazıları: " Kadem kadem gece teşrîfî Nâilî o mehin   Cihan cihan elem-i intizara değmez mi " (200) (Ey Nâilî, o ay yüzlü sevgilinin, gece vakti, sana doğru adım adım gelişi, dünyalar dolusu acı çekmeye, beklemenin elemine, dünyalarca eleme değmez mi?) " Yahya Kemal, bizim romanımız şarkılarımızdır, diyordu, hakkı da var." (295) "Hayır biz Shakespeare'in dediği gibi zamana doğru koşmağa mecburuz." (301) Yazarın İstanbul hayranlığına değinmeden geçmek olmazdı. Âdeta dönemin İstanbul'una nefes aldırır, köşe bucak anlatır; sahaflarını, bit pazarını,kahvehanelerini, denizini, havasını ... " İstanbul, İstanbul, İstanbul diyordu. İstanbul'u tanımadıkça kendimizi bulamayız." (203) Çok hoşuma giden şu alıntı ile yorumuma son vermek istiyorum.   " Muazzez'e  sorun, o bilmiyorsa bu iş olmamıştır; İclal unutmuşsa ehemmiyetsizdir, aldırmayın." (92)  mutlaka hepimizin çevresinde tanıdığı böyle insanlar vardır; bu cümle kalıplaşmalı :)
Huzur
HuzurAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 201916,5bin okunma
··
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.