Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Hiç Düşündünüz mü? Allah insana kaldıramayacağı yükü vermez denildiğinde ne kadar yük kaldırabileceğinizi? Nelere karşı savaşıp nelerle karşılaştığınızda kaybedeceğinizi. Peki her kaybedilmiş şey gerçekten kaybedilmek için mi hayatımızdan çıkmak zorundaydı yoksa bunun arkasında yatan sebep hak etmediğimiz için miydi ? Hz. Mevlananın sözüyle olaya bakarsak eğer aslında kaybetmenin ne anlama geldiğini çok daha iyi anlamamıza sebep olacaktı. “Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin.” Hayatında çok iyi işler başardığı çok para kazandığı ve parasının hesabını kendi bile bilmediği bir anda, ülkede devalüasyon olur ve bütün varlığını kaybeder. Birkaç ayda bütün mal varlığını kaybeder ve 5 parasız ortada kalır. Çekler,senetler,ödenmemiş krediler, borçlarının karşısında kızı için hayatını yaşamaya devam ettirmek zorunda olan bir adam. Günde Aylık 175.000 Dolar kazandığı zamanlarda sabah kahvaltısını bir ülkede öğlen yemeğini başka bir ülkede yiyen iflas ettiği zaman 3 gün boyunca bir simitle geçirmek zorunda olan bir adama dönüşmüştü. Cebinde sadece 7.5 lira parası olduğu için şirketlerle iş görüşmesine gitmek istediğinde bir şehirden bir şehre 4.5 saat yürümek zorunda kaldı. Çok parası olduğu zamanlarda dostlarınında çok olduğunu zannetmişti. Oysa parası bitip iflas ettiğinde dostları da onu terk etmişti. Anlamıştı ki Parayla dostluklar doğru orantılıydı, paran varsa herkes dostun paran yoksa dostunda yoktu. Benden daha kötü bir hayat yaşayan varmı acaba diye düşünmeye başladığı bir anca Cengizle Tanıştı. Cengiz vücudunda kasılmalar, Yüzünde istemsiz bir şekilde hareketler gözlerinin ve yüzünün ara ara tiklere maruz kaldığı ve bundan dolayı çevresindeki insanların alaya aldığı bir insandı. Her ne kadar ifadelerin neden olduğunu soramasa da, Cengiz anlatamaya başlamıştı. Gecenin bir yarısı işten çok yorgun geldiği için pencere kenarındaki çekyatın üzerinde gözlerini kapatmıştı. Bir zaman sonra çok şiddetli bir sesin geldiğini gözlerini açıp pencereden dışarıya baktığında karşı binanın sağa sola sallandığını bir zaman sonrada binanın duvarlarının çatlayıp yıkıldığını gördü. Tam o esnada apartman kapısından çıkmak da olan Aynı zamanda görüştüğü komşuları da olan Anne kıza gözü takıldı. Apartman kapısından çıktıkları anda oturdukları bina bir anda üzerlerinde çöktü ve enkaz altında kalmışlardı. Donuk gözlerle sadece onları izliyordu. Az sonra içeride Annesinin babasının ve kardeşlerinin çığlıklarını duymaya başlamış ama hiç bir şey yapamıyordu. Az önce karşı binada seyrettiği şeyler şimdi kendi binalarında gerçekleşiyordu. Bir zaman sonra gözlerini açtığında beton yığınların altında olduğunu her tarafın doz duman olduğunu Anne, Babası ve kardeşlerinin seslerinin kesildiği bir ana gözlerini açmıştı. Bağırmak istiyor ama Toz o kadar ciğerlerine işlemiş ki sesi çıkmıyordu. Böyle ne kadar zaman geçirdi bilmiyordu ne kadar gün olmuştu. Sadece acıktığını ve çok susadığını hatırlıyordu hemen başının sol üst tarafında bir suyun aktığını gördü ne kadar temiz olduğuna bakmaksızın betonun üzerinden akan suyu yalamaya başladı. Bu sayede kuruyan boğazını ıslatmış ve biraz olsun kendine gelmişti. Her taraf ağır rutubet toz ve ceset kokuyordu. Kokan cesetler Anne babası ve kardeşlerinin cesetleri idi. Bu şekilde geçirilen birkaç günden sonra. Bir ses duydu “Orda kimse varmı?, Sesimi duyan varmı? “ Seslenecekti ama ses veremedi Evet dedi ama sesi çıkmadı o kadar zaman sessiz kalmıştı ki O anda konuşmayı evet demeyi akıl edememişti. Bir zaman sonra Evet dedi Tekrar aynı ses “Sesimi duyan varmı?” Yine evet dedi ama o kadar cılızdı ki sesi bir türlü sesini duyuramıyordu. Bir zaman sonra sesler kesildi ve artık bulunamayacağını biliyordu. Çok geçmemişti ki Daha yakından bir ses “Orda kimse varmı?” Tüm nefesini kullanarak Evettttt Demiş ve sonrasını hatırlamıyordu. Gözlerini açtığında hastanedeydi… Bir an sordu kendine Cengiz de yaşamaya çalışıyor bu hayatta bende. Peki hangimiz daha büyük dertle imtihan edilmiştik? Herkes kendi derdinin çok daha büyük olduğunu savunur. Ayakkabısı yırtık bir adam ayakkabısının yırtık olduğu için üzülür bir başka tarafta bir ayağı olmadığı için geriye kalan tek ayakla hayata tutunmaya çalışan birinin umudu yer alır. Bu dertlerden kurtulmanın tek çaresi insanın sırtını nereye yasladığıyla ilgiliydi. Eğer yaratıcıya yaslanmış bir sırt ve teslim olmuş bir kalp varsa Yaşanılan her şer hayra dönüşecekti. Ama evvela teslimiyet. Hayat Yolunda düşmek bir eylemdi. Ama tekrardan ayağa kalkıp yürümek bir devrimdi. Çünkü insan “ÖLÜNCEYE KADAR ÖLÜMSÜZDÜ…”
Ölünceye Kadar Ölümsüzsün
Ölünceye Kadar ÖlümsüzsünFırat Çakır · Yediveren Yayınları · 2014231 okunma
·
365 görüntüleme
Leylm okurunun profil resmi
Bu yüzden kendindeki ateşi, baskasındaki cehennemle karıştırmamak gerek.. Bilemeyiz ki karşımızdaki neler yaşadı? Yüreğinize, ellerinize sağlık... Evvelâ teslimiyet...
Osman okurunun profil resmi
Cengiz, yüreğindeki ateşi Gözyaşlarıyla söndüremediği için Diliyle karşısındaki insana anlatıp bir nebze olsun serinlik oldu. Demek ki gözyaşlarının yapamadığını dilden dökülenler yapıyordu. Dinleyenin Elinden bir şey gelmese bile samimi bir duası yeterdi. Teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için. Yüreğinize sağlık...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.