Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

580 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
AŞKINI CİDDİYE ALAN BİR ADAMIN PORTRESİ:
"Ben Buradayım-Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası" Hiçbir sahici tarafı olmayan yüzeysel “insanî ilişki”lerden yorgun mu düştünüz, daha düne kadar size methiyeler yağdıran, yere göğe sığdıramayanlar menfaatlerine ters düşünce kapkara bir sessizlik perdesinin ardına mı saklandılar, konuşacak ortam bulamamaktan derin bir sessizliğe mi büründünüz, içinizdeki şarkıyı kimseler duymuyor mu, dahası bütün bunlar olurken siz yine, yeniden ve her seferinde olduğu gibi okları kendinize mi çevirdiniz, Kafka’nın Dava’sında olduğu gibi “ gerçekliği olmayan suçlarla” mı suçluyorsunuz kendinizi ve her seferinde yenik mi düşüyorsunuz? Eğer bu soruların en az üçüne evet diyorsanız siz de bir tutunamayansınız.:) Üzgünüz, bu bir lanet ve ömür boyu peşinizi bırakmayacak... Bir monografi tanıtımına bu cümlelerle başlamak istemezdim ama “Ben Buradayım” öyle derinden sarstı ki beni ve bu kitapta Oğuz Atay’ın biyografik ve kurmaca dünyasına adım adım yolculuk yaparken öyle kendimden geçtim ki çook uzun zamandır bir kitapla böylesine büyülenmemiş, böylesine derinden sarsılmamıştım. “Huzur”a inceleme yazarken ifade etmiştim “iyi ki Tanpınar benim dilimde yazmış, gurur duydum böyle bir yazarımız olduğu için” diye. İşte Yıldız Ecevit’in bu olağanüstü derecede titizlikle hazırlanmış, akıcı bir dile ve üslûba sahip, o çok sevdiğimiz Oğuz Atay cümleleriyle bezenmiş kitabını okurken de iki kez gurur duydum: Bu gururun birinci sebebi, Yıldız Ecevit’in benim dilimde böyle şahane bir monografi yazmış olmasıydı ve ikinci sebep de bu muazzam eserin bir bilim kadınının elinden çıkmış olmasıydı. 578 sayfalık bu muazzam kitap hakkında ne yazsam, ne söylesem eksik kalacak, burada yazdığım üç beş sayfalık tanıtım yazısı bu kitabı tanıtmaktan aciz olacak bunu en baştan ifade edeyim. Kurmaca edebiyatın tamamlayıcısı olarak gördüğüm araştırma ve incelemeye dayalı akademik metinler, bir yandan kurmaca dünyanın sırlarını bize aktarırken diğer yandan da sıkıcı olmak gibi bir handikaba sahiptirler. Eğer bir yazar; titiz ve detaylı bir kütüphane çalışması, kaynak kişilerle yapılan görüşmeler ve kurmaca metinlerin didik didik edildiği bir eserle karşımıza çıkmışsa bu eserde ilk aradığımız hususiyet o eserin bize ne kattığıdır esasen. Bu manada akademik makaleler, biyografiler ya da monografiler sıkıcı da olsa onları okuruz. Ama eğer bilimsel metinlerin yazarı, eserini çok akıcı bir dil ve üslupla kaleme almışsa o metin ya da kitap zirvede olmayı hak ediyor, hak eder. Bu sebeple Yıldız Ecevit’in “Ben Buradayım”ı her yönüyle övgüyü hak ediyor. Hatta itiraf edeyim ki Türk edebiyatında okuduğum tüm monografi ve biyografilerin içinde zirveye oturmayı başardı. Neden mi? İşte bunu izah etmek işin en zor kısmı ne yazık ki. Zira “çok uzun yazıyorsun" diyenleri de gözönünde bulundurarak kitaptaki Oğuz Atay portresine yüzeysel bir bakış atacağım. Böyle bir kitabı derinlemesine incelemek haddim değil zaten. Hadi başlayalım o zaman! Kitap hakkında teknik bilgi vererek yazıma başlamak istiyorum: “Ben Buradayım-Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası” Kısaltmalar, Sunuş ve Teşekkür bölümlerinin ardından başlayan, yazar tarafından bölümlerin içeriğine göre düzenlenmiş yirmi altı özel başlıktan oluşan “Dizin” ile son bulan bir kitap. Kitap, adını -tahmin edebileceğiniz gibi- “Korkuyu Beklerken” kitabının sonunda yer alan "Demiryolu Hikayecileri -Bir Rüya" başlıklı hikayenin son cümlesinden alıyor: “Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin?” Yıldız Ecevit bu cümlenin “Ben Buradayım” bölümünü kitabına başlık olarak seçerek daha en baştan Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”da kıyasıya eleştirdiği “Hayatı ve Eserleri” metinlerinin çok dışında sıradışı bir biyografi/monografi yazacağının ipuçlarını veriyor. Yıldız Ecevit’in ifadesine göre “Ben Buradayım” önermesi; bir yandan Oğuz Atay'ın bu kitapta hayat hikayesi ve eserleriyle "burada olduğunu" ifade ederken, diğer yandan da bu hayat hikayesini dört yıl süren uzun ve zorlu bir araştırma ve yazma sürecinin ardından birleştirip bir kitap formu halinde bizlere sunan Yıldız Ecevit'in de "burada olduğunu" ifade ediyor. Zira bir kitap her ne kadar titiz bir araştırmanın mahsulü de olsa sonuç olarak onu kurgulayan yazarının eseridir. Ve sunuş şu cümleyle bitiyor: “Bu kitabın Oğuz Atay’ı, benim kimliğimden süzülüp gelen bir Oğuz Atay: Benim Oğuz Atay’ım. Kim gerçeği katıksız aktardım diyebilir ki?”(s. 19) Kitabın "Sunuş" bölümünün girişine Oğuz Atay’ın “Bir Bilimadamının Romanı”nda geçen bir cümlesi epigraf yapılmış: “İyi bir hayat hikayesi yazmak, bir hayat yaşamak kadar zordur.”(s. 44)Bu epigrafla Yıldız Ecevit bize aslında çok zorlu bir işe giriştiğinin ipuçlarını da vermiş oluyor. Bu bölümde Türkiye'de biyografi/ monografi yazmanın zorluklarından söz eden Yıldız Ecevit, belge temini konusunda girdiği çıkmazlardan söz açıyor ve bizde belge temininin ne kadar güç olduğunu izah ediyor. Oğuz Atay’ın 1970’lerde radyoda ve televizyonda yaptığı konuşmaların tümüne erişmekte güçlük çektiğini, yetkililerin bu durumu “gereksiz görülenler arşivden ayıklandı” türünden akıl almaz bir açıklamayla izah ettiğini (!) ifade ettikten sonra Shakespeare’i araştıran Mr. Homan’ın Shakespeare’in dedesinden babasına ne kadar pound miras kaldığını 1561 yılına ait kayıtlardan çıkarabildiğini ifade ederek bu konuda ne kadar geride olduğumuzu(!) da somut bir örnekle ortaya koymuş oluyor. Kaynak kişilerle yapılan görüşmeler sonunda insan belleğinin yanıltıcı yapısını fark eden yazar, görüştüğü kişilerin birbirini tutmayan açıklamaları sonucunda çıkmaza giriyor ve umutsuzluğa kapılıyor, ancak daha sonra Oğuz Atay’ın eserlerinin biyografik unsurlarla bezeli olması ona farklı bir yol açıyor ve ortaya böylece bu sıradışı monografi çıkmış oluyor. Burada da kendi içinde bir kimlik kargaşası içine giren Yıldız Ecevit bu durumu şu cümlelerle ifade ediyor: "Ben Buradayım" aynı zamanda Oğuz Atay'ı hayatı ve eserleri türünden bir alt başlığın ciddiyeti içinde de ele alan bir başvuru kitabı olmalıydı: Bu öteki Yıldız Ecevit'in yazmak istediği yalnızca bir biyografi değildi; Oğuz Atay odağında üreyen onun yaşamı ve yaşamda bıraktığı tüm izler ile birlikte bütüne doğru ayrıntılı bir biçimde dokumaya çalışan bir monografiydi. Biyografiyi monografiye dönüştürerek onu daha teknik renklerle boyayan bu Yıldız Ecevit, bir yaşam öyküsünün ardına takılıp koltuğuna yaslanarak rahat bir okuma serüveni yaşamak isteyen okuru düş kırıklığına uğratmayı da göze aldı." (S. 18) Sonuç olarak Yıldız Ecevit, elimizde tuttuğumuz, bütün Oğuz Atay hayranlarının ezbere bildiği cümlelerle bezenmiş, keyifle ve merakla okunan bu ilgi çekici monografiyi bize kitap formu içinde ulaştırıyor mühim olan da bu. Şimdi de kitabın içeriğine bakalım: Oğuz Atay, 12.10.1934 tarihinde Kastamonu-İnebolulu Cemil Atay ile İstanbullu Muazzez Zeki Hanım’ın ilk çocuğu olarak İnebolu’da dünyaya gelir. Kız kardeşi Okşan Ögel ile aralarında altı yaş vardır. Babası Cemil Atay (d.1892) 1909 yılında komiser olarak göreve başlayan Osmanlı döneminin alaylı hukuk sistemi içerisinde sorgu hakimi, ceza hakimi ve savcılığa kadar yükselmiş üç dört kez milletvekili olmuş, etrafında sayılan sevilen aynı zamanda ilkeli ve çalışkan bir adamdır. Annesi Muazzez Zeki de öğretmen okulu mezunu, sanat ve edebiyata kıymet veren, şefkatli, evladını koruyup kollayan, kültürlü ve zarif bir hanımefendidir. Oğuz Atay, “Babama Mektup” eserinde, edebi eserler okuyan ve sinemaya giden anne ve oğluna “bunların hepsi uydurma” diyen bir baba portresi çizer ve babasına hitaben “duygularımın romantik bölümünü sen kızacaksın ama, annemden tevarüs ettim.”(K.B. 164) diyerek gerçekçi ve otoriter baba figürüne vurgu yapar. Annesi ve babası arasında dengeli bir ilişki vardır Oğuz Atay’ın. Muazzez Hanım ,ailede Cemil Bey’in katı taraflarını yumuşatan bir denge unsuru konumundadır. Oğuz Atay, lise yıllarında resim öğretmeninin tesiriyle ressam olmak istediğini babasına söylediğinde ciddi bir tepkiyle karşılaşır ve babası ressamlığın meslekten sayılmadığını, doğru düzgün bir meslek edinmesi gerektiğini ifade eder. "Yıllar sonra "Tutunamayanlar"ın Selim'ine şöyle dedirtecektir Oğuz Atay: "Üç çeşit meslek varmış: mühendislik, doktorluk, bir de hukukçuluk. Ben ressam olmak istiyordum. Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi."( S. 54) Oğuz Atay bu otoriter baba figürü karşısında çok da direnemez ve hiç istemediği halde inşaat mühendisliği okur. Okul hayatı boyunca çok çalışkan ve disiplinli bir öğrenci olan Oğuz Atay, bölümünü hiç sevmediği halde bitirir hatta alanında akademik çalışma yaparak doçentliğe kadar yükselir ve uzun yıllar üniversitede öğretim üyeliği de yapar. Yıldız Ecevit, onun akademik hayatın çıkarlar üzerine kurulu rekabetçi yapısına çok fazla ısınamadığını, ancak akademisyenliğin öğretmenlik kısmını çok severek yaptığını anlatır. Öğrencileri tarafından çok sevilen bir hocadır Oğuz Atay. Hatta mevcut ders kitaplarının dillerini ve anlatımlarını beğenmeyerek, öğrencilerinin dersi daha rahat takip edebilmesi için “Topoğrafya” isminde ders notlarından oluşan bir kitap da kaleme almıştır. Arkadaşları arasında çok iyi fıkra anlatan esprili bir kişilik olarak tanınan Oğuz Atay, derin ve hassas yapısıyla dikkat çeker. İçindeki kırılgan Oğuz’u espriler, şakalar ve fıkralar ile maskelemeyi başarır, ancak onun bilhassa “Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar” adlı eserlerinde oluşturduğu biyografik özellikler taşıyan, aşırı duyarlı karakterleri onun gerçek kişiliği hakkında da sayısız ipuçları taşır. Kadınlarla ilişkilerinde çekingen ve mesafeli bir tavrı olan Oğuz Atay, ilk evliliğini Fikriye Hanım ile yapar. Bu evlilikten dünyaya gelen kızı Özge onun tek evladıdır. Oğuz Atay’ı kafa olarak doyurmaktan uzak bir kadın portresi çizen Fikriye Hanım ile Atay arasındaki bu evlilik boşanmayla sonuçlanır. “Tehlikeli Oyunlar” romanında Hikmet’in karısı Sevgi büyük ölçüde Fikriye Hanım’dan mülhem oluşturulmuş bir karakterdir. Evlilikte aradığını bulamayan ve tek kalesi kitaplara sığınan Oğuz Atay, evli olduğu yıllarda -Fikriye Hanım’ın ifadesine göre- evde beş bine yakın kitap biriktirmiştir. Gerçek bir bibliyofil olan ve sabahlara kadar durmaksızın okuyabilen Atay’ın çok güçlü bir belleğe de sahip olduğu gözönünde bulundurulduğunda karşımıza çok kültürlü bir yazar portresi çıkmaktadır. Oğuz Atay Fikriye Hanım' dan ayrıldıktan sonra o yıllarda eşinden yeni ayrılmış olan Sevin Seydi ile büyük bir aşk yaşar. Sevin Seydi ressamdır ve aynı zamanda da çok iyi bir okurdur, dünya edebiyatını çok yakından takip eder. Birlikte yaşadıkları dönemde ilham perisinin etkisiyle ilk romanı “Tutunamayanlar”ı kaleme alan Oğuz Atay, romanı onunla birlikte yaşadığı dönemde bir yılda yazıp bitirir. Sevin Seydi onu; dünya edebiyatı, kuramlar, yeni biçem denemeleri konusunda ciddi anlamda besler. Okuduklarını sürekli Atay’la paylaşır. Ayrıca Oğuz Atay romanı yazarken Sevin Seydi de diğer yandan romanı İngilizceye çevirmektedir. En büyük iki romanını ithaf ettiği bu özel kadın, Oğuz Atay’ın hayatı boyunca devam eden büyük aşkıdır. “Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar”ın ilk baskılarının kapaklarını da resimleyen bu sıra dışı kadın ne yazık ki Oğuz Atay’ı terk edip Londra’ya taşınır. Yıldız Ecevit’in tüm çabalarına rağmen Sevin Seydi Oğuz Atay hakkında tek bir cümle bile bilgi vermemiştir, bu sebeple kitabın "Sevin" bölümü daha çok Atay’ın etrafındaki dostlarının tanıklıkları ve kurmaca dünyada Atay’ın yazdıkları üzerinden oluşturulmuştur. Bu terk ediliş Oğuz Atay’ı inanılmaz derecede büyük bir boşluk içine düşürür. “Tehlikeli Oyunlar”, Atay’ın bu terk ediliş yıllarına denk düşen romandır. Romanda Hikmet’in sevgilisi Bilge, Sevin Seydi’den izler taşır. Bu büyük aşk Sevin Seydi’nin Oğuz Atay’ı terk etmesi ile son bulsa da dostlukları ömür boyu sürer. Günlüğünde sık sık “Sevin’e bunu yazmalıyım” şeklinde ifadeler dikkat çeker. Sevin Seydi de hayatı boyunca Oğuz Atay’a olan desteğini sürdürür, hatta beyin tümörü teşhisi ile Londra’ya tedavi için geldiğinde bu destek artarak devam eder. Eserlerinde ironik bir dil kullanan Oğuz Atay, “Tutunamayanlar” romanında Sevin Seydi’den ilham alarak oluşturduğu -romanda ismi Günseli olur- on beşinci bölümde hiç ironi yapmaz . Yıldız Ecevit bu durumu şu sözlerle anlatır: “Bir tek, romanı yazarken dorukta yaşadığı Sevin Seydi’ye olan aşkını bunun(ironi ağının) dışında tutar, bunun için de ona beslediği yoğun duyguların coşkuyla anlatıldığı 15. Bölüm, metindeki ironi ağının dışındadır.”(s.272) Atay bu sebeple AŞKINI CİDDİYE ALAN ADAM’dır. O hayatı boyunca aşk ile yaptığı her şeyi de büyük bir ciddiyetle yapar. Oğuz Atay, kişilik olarak çok dürüst, her zaman doğru bildiği yolda ilerleyen, idealist ve çok çalışkan bir insandır. Bir şekilde onunla çalışan herkesin ortak düşüncesi, onun işini çok iyi yapan mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahip olduğu yönündedir. "Meydan Larousse" adlı ansiklopedinin maddelerini tashih eden ekibin içinde de yer alır Oğuz Atay. Ansiklopedi maddelerini büyük bir titizlikle hiç üşenmeden ciddi manada bir tashihe tabi tutar. Bu tecrübelerinin izleri “Tutunamayanlar”romanına da yansımıştır. Çok iyi bir okurdur Oğuz Atay. Tam bir Dostoyevski tutkunudur. Nabokov, Müsil, Kafka, Joyce gibi isimler onu ciddi manada etkiler. Sıkı bir Ulyses hayranıdır. Hesse’nin "Bozkırkurdu" romanını yabancı dilde okur ve çok etkilenir. Tehlikeli Oyunlar’da Hikmet’in kişilik bölünmesini anlattığı kısımlar Bozkırkurdu’nun Harry Haller’i ile benzerlikler içermektedir. “Tutunamayanlar”da ironi yoluyla çok sıkı bir aydın eleştirisi yapan Oğuz Atay -zülf-i yâre dokunduğu için olsa gerek- roman yayımlandıktan sonra edebiyat çevrelerine kendisini bir türlü kabul ettiremez. Her kafadan bir ses çıkan bir ortamdır o yılların edebiyat muhiti. Her sıradışı yazar gibi sağlığında kıymeti bilinmez ne yazık ki Oğuz Atay’ın. “Tutunamayanlar” yayımlandığında TRT roman yarışmasına katılır Atay. Dünya romanını çok yakından takip eden Adnan Benk’in jüride olması onun şansı olur. Benk, Atay’ın romanını çok beğenir fakat tek başına onun beğenisi romanın dereceye girmesi için yeterli olmaz. Yarışma sonunda yapılan açıklamada yarışmaya katılan hiçbir eserin derece almaya layık görülmediği, para ödülünün de birkaç roman arasında paylaştırılacağı şeklindedir ve Atay’ın Tutunamayanlar’ı da bu romanlar arasındadır. Eser, dünya edebiyatında kullanılan pek çok anlatım yöntemini başarıyla kullandığı için Türkiye'deki edebiyat çevrelerinin anlayabileceği bir roman değildir, Atay’ın romanı bu sebeple kabul görmez ve taşlanır. "Tutunamayanlar" ile ilgili her kafadan bir ses çıkar. Ancak Atay için yazmak bir tutkudur ve yazmaya devam eder. İkinci romanı "Tehlikeli Oyunlar" da benzer bir kaderi paylaşır ne yazık ki. Bu yıllarda çok yalnız bir adam portresiyle karşılaşırız. Anlaşılamamak çok yıpratır Atay’ı. Londra’ya giden Sevin Seydi’nin moral desteğini kaybeden Atay, 1977’ye kadar sürecek olan ikinci ve son evliliğini kendisinden 15 yaş küçük olan gazeteci Pakize Kutlu ile yapar. O yıllarda "Yeni Ortam" gazetesinde sanat muhabiri olarak çalışmakta olan 25 yaşındaki bu genç hanım, aynı zamanda tam bir kitap kurdu ve ciddi bir Oğuz Atay hayranıdır. Atay’ı sık sık ansiklopedide çalıştığı odasında ziyaret eder ve bu hayranlık zamanla aşka dönüşür. Pakize ile Oğuz Atay arasında bir bağ oluşur ve evlenirler. Oğuz Atay sevdiği kadın tarafından terk edilmesinin ardından ilk defa mutluluğa yakın şeyler hisseder. Pakize hayat dolu, dışa dönük ve arı gibi çalışkan yapısıyla onu hayata bağlamayı başarır. Oğuz Atay'ın Sevin Seydi’ye olan tutkulu sevgisini bilir ve onu bu şekilde kabul eder. Atay da bu enerji dolu genç hanımı sever ve bağlanır. Üç yıl gibi kısa süren evliliklerinin son bir yılı hastalıkla mücadeleyle geçer. 1976 yılının aralık ayında beyin tümörü teşhisiyle Londra’ya tedaviye giden Oğuz Atay, 1977 yılının aralık ayında ardında yarım kalmış pek çok eser bırakarak hayata gözlerini yumar. 43 yaşında gencecik bir yazarın erken ölümü trajiktir, ancak daha trajik olan -yakın dostlarını hariç tutarsak- Atay’ın kıymeti bilinmemiş bir yazar olmasıdır. “Ben Buradayım” gibi bir kitabı üç beş sayfalık bir yazıya sığdırmak neredeyse imkansız, benim burada yapmaya çalıştığım şey bu kitaba dikkat çekmek olabilir sadece. Eğer Oğuz Atay’ı, onun fikir dünyasını, yaşamına dokunan insanları, eserlerini yakından tanımak isterseniz “Ben Buradayım” sizi bekliyor. Bu yazıyı sonuna kadar okuyan kitap dostlarıma çok teşekkür ediyorum. Umarım lafı uzatarak çok sıkıcı olmamışımdır. Bu uzun yazıyı, Sevin Seydi’nin çizimlerini yaptığı ilk baskı romanların kapak fotoğrafları ve Oğuz Atay’ın televizyon konuşması eşliğinde bloğumdan çok daha rahat okuyabilirsiniz: hercaiokumalar.wordpress.com/2018/09/20/aski...
Ben Buradayım...
Ben Buradayım...Yıldız Ecevit · İletişim Yayınları · 2017233 okunma
··
1.804 görüntüleme
Mustafa A. okurunun profil resmi
Ayşe Hanım inceleme konusunda çıtayı çok yükseğe çektiğinizin farkında mısınız acaba? Orantısız güç kullanıyorsunuz. İncelemeniz bu kitabı da Oğuz Atay'ı da okuma listelerine ekletecek güzellikte olmuş. Elinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Mustafa Bey.:) Oğuz Atay etkisi, büyüsü diyelim.:) Siz de Tehlikeli Oyunlar'ı okuyorsunuz, anlarsınız beni.
Erhan okurunun profil resmi
Yıldız Ecevit'i kaybetmişiz. Edebiyat dünyamızın başı sağolsun.
Metin T. okurunun profil resmi
Yıldız Ecevit postmodern kurmacalara ilk el atan akademisyenlerden biridir Allah için. Ben kendisinden çok şey okudum ve öğrendim. En beğendiğim yanı, bir kere edebiyata ideolojik bakmaz. Dolayısıyla hiçbir yazara ön yargılı değildir. Bakın ama, bu dediğim hiç de hafife alınacak bir meziyet değildir. Merhum Demirtaş Ceyhun'dan bir yazarımıza yaptığı bir eleştiriyi okumuştum. Eleştiri değildi aslında, nasıl anlatsam, öyle bir şeydi işte. Yazara, yazarın varlığına kızıyordu aslında. Çünkü yazarı K.burjuva buluyordu. Oğuz Atay sıkı bir muhaliftir. Sol kendi içinde ona yer bulamaz ama. Sağ da öyle. Çünkü OA'nın muhalifliği bireyseldir. Bizde ne sağ ne de sol bireyselliği sevmez pek. Eleştirirken sağa ya da sola gidecek diye sakınmaz kalemini. İşte Y. Ecevit bunu ilk fark edenlerdendir. Bu hiç de hafife alınacak bir şey değildir. TRT roman armağanı almasına rağmen, Murat Belge'nin OA hakkında yazdığı bir makale belki de röportajdı, Türk okuru ta 1985'lere kadar uzak tuttu yazardan. Kendimden biliyorum. Sündüre sündüre bitirdiğim zaman kitabı, grogi olduğumu hatırlarım. Daha evvel okuduğum böyle bir yerli kitap yoktu zira. İşin garibi, M.Belge İletişim yayınlarını yarattı sonra. Şimdi de OA'nın kitapları onlar basıyor. Sahibi de Kavala ve mahpusta. O bir B.Burjuva. Ya hayat sen ne acayip bir şeysin be :)))) Ben OA'nın yapıtlarını modern kurmacaya daha yakın bulurum. Onun kalemi bireyi bu kadar kapsamlı manada ilk ama sıkı gören kalemdir. Mesela Sabahattin Ali, aslında romana ideolojik bakmasına rağmen, Kürk Mantolu Madonna'da aşar bunu ve kendisinin Uzun Hikaye-Novella dediği bu eseri bana göre ilk Modern Türk romanıdır. İşin garibi tüm aydın dostları K.Burjuva gönül eğlencesi olarak görürler bu romanını. Yusuf Atılgan'ın Aylak Adamı, ki bu da bir novelladır, dost sohbetlerinde bir K.Burjuva eleştirisi olarak sınıflandırıldığından herhangi bir aforoza uğramaz. Ve bana göre modern Türk romanının en ağır toplarından biridir. Ana, çok uzatmışım. Bu iki eserin dışında AH. Tanpınar göz kamaştırır. Ama dikkat edin, hepsi az hacimlidir. Çünkü yazarları dahi yeni durumu içselleştirememişlerdir. O.A hariç. O modern romanın piri, postmodern kurmacanın da kurucu ortağıdır. :))))) Dolayısıyla bu güzel ve doyurucu incelemeniz için teşekkür ederim size. Var olun efendim.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Asıl ben size çok teşekkür ederim Metin Hoca'm bu her biri birbirinden kıymetli katkılarınız için. Oğuz Atay'ın fikri gelişimi kitapta detaylarıyla anlatılıyor, ben inceleme yazarken bir seçme yaptım esasen. Daha fazlası kitapta mevcut. Yıldız Ecevit'in "Türk Edebiyatında Postmodernist Açılımlar" kitabı benim de çok sevdiğim, istifade ettiğim postmodernizm gibi bir demir leblebiyi son derece akıcı ve anlaşılır bir dille anlatan bir kitaptır. Siz de var olunuz.
1 sonraki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Tam anlamıyla bir edebiyat hocasının kalemine yakışır bir kitap incelemesi... Her haliyle zor ve karmaşık bir yazar Oğuz Atay... Onun üzerine 578 sayfa kitap yazmak ve daha önemlisi hakkını teslim edebilmek zaten bambaşka bir emek... Ve zincirin bir başka halkası; hem yazarı hem de kitabı bu kadar özümsemek ve onu belli bir birikimin katkısıyla süzerek burada tanıtımını yapmak... Her şeyden önce harcadığınız emek için çok teşekkürler Ayşe hanım... Ben hayatımda tek bir Oğuz Atay kitabı okumamış bir okur olarak sadece sizin Oğuz Atay üzerine yazdıklarınızla müthiş bir mesafe katettim:) Tehlikeli Oyunlar'ın tiyatro incelemesi dahil (hercaiokumalar.wordpress.com/2017/11/04/tehl...) Atay üzerine harika yazılarınız var... Bu yazınız ise tek bir kitap özelinden çıkıp adeta 'Oğuz Atay okumaya giriş' makalesi gibi olmuş... Şuna eminim ki, sizin bu emeğiniz asla karşılıksız kalmayacak... Şimdiden bu kitabı okuma listesine ekleyenler var. Benim de kendisiyle tanışmama sayılı günler kaldı artık:) Tekrardan ellerinize, emeklerinize sağlık Ayşe Hanım... 1k'da olduğunuz için gerçekten çok şanslıyız... Selam ve sevgilerimle...
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Necip Bey çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim, yorumlarınız çok kıymetli benim icin.:)Yazdıklarımın siz ve sizin gibi kıymetli okur dostlarım tarafından okunması ve yorumlanması da benim şansım. Ben sevdiğim ve benimsediğim yazarlarla çok derin bağ kuruyorum yazılara da bu bağ yansıyor sadece. Ama kitap öyle dolu dolu ki 3 gündür kıvranıyorum nasıl yazacağım diye. Ve bu yazdıklarım da ancak okyanusun bir damlası.
Bu yorum görüntülenemiyor
Semih Doğan okurunun profil resmi
Ayşe Hanım böyle güzel bir incelemeye ne denir bilemiyorum. İyi ki varsınız da yazdıklarınızı okuma şansına, birikiminizden de faydalanma şansına erişebiliyoruz. "Üzgünüz, bu bir lanet ve ömür boyu peşinizi bırakmayacak..." derken kendinizi de o gruba dahil etmeniz gözümden kaçmadı. Bilin ki, burada sizin değerli yazılarınızı okurken keyif alan birçok insan var, tıpkı benim gibi... Oğuz Atay'ın 3 kitabını okudum şimdiye kadar; ama maalesef okudum diyemiyorum. Bir gün yeni baştan tüm yazdıklarını okuyacağım ve o gün hala buralarda olursanız ilk başvuracağım kişi sizsiniz. Elinize, emeğinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Semih Bey.:) Çok dikkatlisiniz, bende de en az üçü mevcutmuş demek ki.:)) Atay' a gelince, okuma zamanı olan bir yazar. Sizin icin uygun zaman olduğuna karar verdiğinizde "Korkuyu Beklerken" ile başlayabilirsiniz. "Ben Buradayım" bölümlerden oluşan bir kitap, ilgili bölümler de parça parça okunabilir. Eğer benim de yapabileceğim bir şey olursa seve seve katkıda bulunabilirim. :)Tekrar teşekkürler okuduğunuz ve yorumunuzu paylaştığınız için...
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Gerçek bir Oğuz Atay okurunun 'Ben Buradayım' deme şekli ancak bu kadar detaylı ve güzel olabilirdi. Kaleminize sağlık. Yeni bir okur kazandı Atay.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Murat Bey.:) İnanın bu hacimli kitabı yazmak için günlerdir kafa yoruyorum ancak bu kadar olabildi. Bu özel kitabı tanıtmak ve dikkat çekmek dışında bir amacım yok. Umarım sitedeki okurlar için faydalı olur.
1 sonraki yanıtı göster
Nesrin A. okurunun profil resmi
Şimdi bir girdim ve 2 3 kişinin okuma listesine eklediğini gördüm bu kitabı, dedim ki Ayşe Hanım sanırım bitirip güzel bir inceleme yazmış. Gerçekten çok dikkat çekici, ilgiyi tamamıyla Oğuz Atay'a ve kitaba çeken, harika bir inceleme olmuş. Yarın blogunuzdan da uğrayayım televizyon konuşması için :) Elinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
:)) Var olun Nesrin Hanım. Blogda fotoğraflar ve video eşliğinde daha rahat okursunuz. Çok mutlu etti yorumunuz, tekrar teşekkürler. Sevgiler
Anıl okurunun profil resmi
Ayşe merhaba, öncelikle bu müthiş emek için teşekkürlerimi sunuyorum sana. Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'ını okumuş bir okur olarak inanılmaz aydınlandığımı itiraf etmeliyim. Bozkırkurdu'nu da okumuş olmakla kişilik bölünlemelerine dair bölümleri bende ilişkilendirmiştim. Tehlikeli Oyunların kadınlarına dair gerçek izler görüyor olmak beni oldukça şaşırttı ama bir diğer yandan düşündürdü de. Oğuz Atay'ı ilk okuyuşumda bende anlayamamıştım ama o zamanki okur profilim ve yaşım ile ilintili olsa gerekti. Şimdi anlıyor olmak ve hakkını teslim ediyor olmakla üzerime düşen görevi yaptığımı düşünüyorum. Lakin en büyük görevi üzerine alıp hakkını teslim eden seni tebrik ediyor ve ellerine sağlık diyorum. :)
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Anıl.:) Tehlikeli Oyunlar ile Bozkırkurdu arasında ben de bağlantı kurmuştum bu kitabı okumadan önce. Kadınlar konusunda da biyografik karşılığı olduğunu tahmin etmiştim ama burada şunu ifade edeyim ki eşi ve sevdiği kadından izler taşıyor bu karakterler. Yani birebir aynı değil de Atay'ın süzgecinden geçmiş olarak böyleler. Bir de Tehlikeli Oyunlar yazılmaya başladığında Sevin Seydi, Atay'ı yeni terk etmiş, bunun verdiği bunalımla yazmis Atay romanı. Öfke de var doğal olarak. Ancak daha sonra ilişkileri dostluk şeklinde normalleşme sürecine giriyor zaten. Okuduğun ve değerli yorumlarını paylaştığın için tekrar teşekkürler.
28 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.